Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kan parası, kasten ya da dikkatsizce bir kaza sonrasında bir kişinin ölümüne sebebiyet verenlerin ölen kişinin ailesine ödedikleri tazminata halk arasında verilen ad. Hukuk sistemimizde kan parası adlı bir tazminat bulunmasa da mahkemelerde fiilen var ve karara etkili oluyor. Nitekim aynı konu alkollü kullandığı lüks otomobiliyle bir polisin şehit düşmesine diğerinin de ağır yaralanmasına neden olan Rüzgar Çetin’in davasında da gündeme geldi. Dolayısıyla da ailenin şikâyetten vazgeçmesinin ardından Rüzgar Çetin’in serbest kalması özellikle sosyal medyada tartışma ve tepkilere neden oldu. Hatta daha önce trafik kazasında annesini kaybeden bir kişi, kararın adalet duygusunu derinden yaraladığı, kamu vicdanını sızlattığı gerekçesiyle tahliyeye karar veren hâkimler hakkında tazminat davası açtı.

Haberin Devamı

Bu olayda aile “kan parası” pazarlığı yapmıştır, almıştır ve bu da kararı etkilemiştir o ayrı bir tartışma konusu ama kan parası açısından asıl kafa karıştıran nokta şu:

Ölen kişinin ailesine ödenen “kan parası”, buna sebebiyet verenin kamuya karşı sorumluluğunu neden hükümden düşürüyor? Hele de Rüzgar Çetin davasında çünkü görevi başında şehit düşen polisin ailesine tazminat (miktarı tartışılır) ödeyen, maaş bağlayan devlet de artık usulen değil alenen taraf.

Dün bu durumu ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen’e sordum. Verdiği yanıt şuydu:

“Görevde hayatını kaybedene devlet tazminat ödeme, maaş bağlama gibi birtakım yükümlülükleri yerine getirse de bu diğer tarafın aileye yaklaşmasını, aracılar koymasını, aradaki düşmanlığı, husumeti kaldırmak maksadıyla, girişimde bulunmasını engellemez.”

Devam ediyoruz sorulara;

- Ya devletin taraf olma durumu?

“Devlet vazgeçmedi ki... Devletin savcısı ‘Bu ceza azdır, muhalif görüş veren mahkeme başkanı doğru söylemiştir’ diyerek dosyayı istinaf (bölge adliye) mahkemesine götürdü. Hatta ‘Tutuklansın, nasıl bırakılır’ dedi. Devlet hesabı devam ettiriyor.”

- Süreç nasıl işleyecek?

“Gerekçeli karar hızlı yazılırsa dosya toplanacak, istinafa gidecek. Eksiklik yoksa, tarafları çağırıp duruşmada karar verecek. Bu iş maksimum 6 ayda biter. Çünkü ellerinde dosya yok, hızlı incelenir.”

Haberin Devamı

- Ne olabilir?

“İstinaf mahkemesine gitmesi savcı bakımından daha avantajlı. Çünkü karar Yargıtay’daki gibi dosya üzerinden değil dava yeniden görülerek verilecek. Bu durumda da önceki mahkeme başkanının görüşünü destekleyerek ceza 15-20 yıl diyebilir.”

Madalyasız gazilerin onur savaşı

Güneydoğu’daki terör gazileri ile 15 Temmuz’daki darbe girişimini bastırırken gazi olanlar arasında maaş başta olmak üzere tanınan haklar açısından oluşan farklılıkları dile getirdiğimiz “Gazi var, Gazi var!” başlıklı yazımızda (22 Eylül 2016), yetkililere seslenerek şu çağrıyı yapmıştık:

“Ülkesi için canını ortaya koyanlar arasında sanki statü farkı varmış gibi bir algı yaratılması son derece sakıncalı. Çünkü bu karar, üzer, incitir. Nitekim Başbakan da açıklamasında daha önce polis, asker ve siviller için ayrı şehitlikler hazırlandığını ifade ederek bu uygulamaya son verdiklerini belirtti ve ‘Şehitlikte sınıflama olmaz, onu kaldırdık. Bütün şehitlerimiz artık, yan yana ve huzur içinde yatmaya devam edecektir’ dedi.

Haberin Devamı

Temennimiz, aynı duyarlılığın yaşayan kahramanlar için de gösterilmesi...”

Henüz bu yönde bir gelişme olmadı ama bize buna dönük çok sayıda şikâyet geldi, geliyor. Dahası, bunlara bir de teröristlerce vurulan “madalyasız gazi”lerin sesiz çığlıkları eklendi. Onlar da sakatlık oranlarının yüzde 40’ın üzerinde olmadığı gerekçesiyle “gazi” sayılmadıklarından yakınıyor ve bu yolda onur savaşı veriyorlar. Örneğin, 1999’da teröristlerle girilen çatışmada 6 arkadaşı şehit olan, kendisi de ağır yaralanan ve bugün vücudunda kalbiyle temas halinde (Ölüm riski nedeniyle alınamıyor, raporları ve tomografi görüntüleri var) terörist kurşunu taşıyan Gazi Sayılmayanlar Derneği Başkanı Kadir Erhan Tuna’nın gönderdiği e-posta şöyleydi:

“Benim devletimden sadece tek bir isteğim var. Çocuklarıma gururla gösterebileceğim, gazilerimize verilen ‘Türkiye Cumhuriyeti Devlet Övünç Madalyası.’ Bunun haricinde devletimden ne bir iş, ne bir maaş hiçbir beklentim yoktur.”

Yüzlerce kişi var

E-posta sonrasında konuştuğum Tuna’nın “Bu durumda kaç kişi var?”, “Siyasiler ne diyor?” gibisinden sorulara verdiği yanıtlar da şunlardı:

“Vücudunda 400 tane şarapnel parçası olan, kör olma riski nedeniyle gözündeki şarapnel parçası alınamayan, parmağı olmayan ya da bacağı kısa olanlar var. Bunların hepsi de raporlu ve teröristlerle girilen çatışmalarda olduğuna dair Genelkurmay yazıları da mevcut.

Bu durumda benim derneğimde 350’ye yakın insan var. Devlet 2012 yılında engelli ya da eski hükümlü bulamazsan, TMY (Terörle Mücadelede Yaralananlar) diye bir kadro açtı. İŞKUR’dan alınan veriye göre, 1600 kişi bu kadrodan işe girmiş. Görüştüğümüz tüm siyasiler bize ‘Evet, sizin gazi olmanız gerekir’ diyor ama çıkıp bir tanesi ‘Bu çocuklar gazi olmalı’ demiyor. Madalyamızı da geçtik, biz kimliğimizi istiyoruz. Engelli miyiz, gazi miyiz, neyiz?”