Dünya AB'nin 'konuşan asker' sıkıntısı

AB'nin 'konuşan asker' sıkıntısı

30.10.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Askerin siyaset üzerindeki etkisi bir kez daha AB'yi en fazla rahatsız eden unsurlar arasında yer aldı. Raporda askerin izin alarak ve sadece kendi alanıyla ilgili konuşması gerektiği vurgulanıyor

ABnin konuşan asker sıkıntısı

Sivil-asker ilişkileri: Taslak belgenin Türkiye'yi en çok eleştirdiği konulardan birini yine bu başlık oluşturuyor. Bu alanda kaydedilen tek gelişme, yeni yasa gereği askeri mahkemelerin sivilleri yargılayamayacak olması olarak yansıtılıyor. Milli Güvenlik Politika Belgesi'nin TBMM'de tartışılmamış, gizli bir belge olmasına dikkat çeken rapor, ordunun belirgin bir şekilde siyaseti etkileme girişimlerini sürdürdüğünü kaydediyor. Askerlerin kendi alanları dışında konuşmayı sürdürmeleri de özel dikkat çekilen unsurlar arasında yer alıyor. AB, askerlerin hükümetin izniyle sadece askeri, savunma ve güvenlik içerikli açıklamalar yapması gereği görüşünü yineliyor. Milli güvenlik stratejisinin oluşturulması ve uygulanması sırasında sivillerin denetleme görevlerini tam olarak yerine getirmeleri de AB'nin istekleri arasında yer alıyor. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da milli güvenlik tanımının genişliğinden yakınılırken jandarma üzerinde sivil etkisinin artırılmasının sağlanamadığı belirtiliyor. Genel Kurmayla İçişleri Bakanlığı arasında 1997'de imzalanan ve EMASYA adı verilen protokolden de ilk kez bu raporda bahsediliyor. Yargı: 2005'te yetkililerin Ceza Yasası'nın uygulanmasına odaklandığına vurgu yapan rapor, yargının bağımsızlığının anayasa ve yasalarla garanti altına alındığına dikkat çekerken bazı unsurların bunu önemsemezlikten geldiğini vurguluyor. Yargı alanında genel anlamda bir ilerleme olduğu vurgulansa da uygulamanın karmaşık bir tablo yarattığı dile getiriliyor.İfade özgürlüğü: Şiddet içermeyen görüşlerle ilgili yaklaşımlar ciddi bir endişe kaynağı olarak gösterilirken bunun otosansür ortamı yaratma olasılığından bahsediliyor. Bu kapsamda özellikle 301. maddeye atıf yapılıyor ve Hrant Dink davası örnek gösteriliyor. Rapor, 301. maddenin Avrupa standartlarına getirilmesini talep ediyor. Mevcut yasal çerçevenin, ifade özgürlüğünün Avrupa standartlarında olmasını garanti altına alan bir yapıda olmadığı da raporda yer alıyor.Dini özgürlükler: Dini azınlıkların sorun yaşamaya devam ettiğini vurgulayan belgede, Büyükada Rum Yetimhanesi konusunda gelişme yaşanmaması, Heybeliada Ruhban Okulu'nun hâlâ kapalı olması ve "ekümenik" sıfatına izin verilmemesi de tespitler arasında yer alıyor. Alevilerin durumunda değişiklik olmadığı ve ayrımcı uygulamalara maruz kaldıkları kaydediliyor. Azınlık hakları: Yetkililerin azınlıklara yönelik yaklaşımında değişiklik olmadığını vurgulayan raporda, Lozan kapsamı dışında da azınlık olarak adlandırılabilecek toplumların varlığına dikkat çekiliyor. Azınlıklar konusunda diyalog ihtiyacından bahsedien raporda, ana dilleri Türkçe olmayan çocukların Türk okul sistemi içerisinde ana dillerini öğrenememelerinden yakınılıyor. Çingenelere ilk kez kapsamlı bir yer ayrılması da dikkat çekiyor.Güneydoğu: Diyarbakır'da martta gündeme gelen olayların insan hakları alanında olumsuz etki yaptığı belirtiliyor. Durumun kötüleşmesinde sorumlu olarak PKK gösterilirken, Şemdinli davasındaki gelişmelere atıf yapılıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürt sorununun çözümüyle ilgili adımının devamının gelmediğini vurgulayan rapor, yetkililerle seçilmiş yerel politikacılar arasında neredeyse hiç diyalog olmadığının altını çiziyor. Güneydoğu'da normale dönüşün ancak yerel muhataplarla diyalogla sağlanabileceği vurgulanıyor. Avrupa Birliği Komisyonu'nun 8 Kasım'da açıklayacağı İlerleme Raporu, geçen yılki belgeyle karşılaştırıldığında birkaç unsur dışında çok büyük bir değişiklik içermemesiyle dikkat çekiyor. Birçok alanda uygulama uyarısı tekrarlanırken, eleştiriler sivil-asker ilişkileri, Kıbrıs ve Güneydoğu gibi "geleneksel konulara" odaklanmayı sürdürüyor. Raporun geçen yıla oranla en büyük yeniliği ise kısalığı.