08.10.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
***"Sanırım altı, yedi ay önceydi bir asistanın ve bir profesörün isyanını konu alan mektuplarına köşenizde yer vermiştiniz. Şimdi de yeni mezun üniversitelinin isyanını size yazıyorum.Ağustos 2000, ÖSS sonucumu öğrendiğim gün.Çok bilinçli seçilmese de sonradan çok severek okuduğum ve mezun olduğum İzmir'deki bir üniversitenin işletme bölümünü kazanmıştım.Çalışmaların, uykusuz geçen, yalnızca üniversitenin süslediği rüyalar, fedakarlıklar, edilen dualar artık sonuç vermişti ve sonunda ben de üniversiteli olmuştum. Çok büyük umutlarla küçük bir ilçeden çıkıp geldik İzmir'e.Evet... Artık ben de üniversiteliydim. Bize anlatılanlar vardı... Büyük derslikler, uzman profesörler, araştırmalar, tezler...Mezun olduğumda uzman bir işletmeci olacaktım. Bir yıl okunan hazırlıktan sonra ilk işletme dersim ve geçen dört yıl...Ama hayallerimdeki profesörler, yıllar önce yazmış oldukları veya yazılmış olan kitapları kafalarını bile kaldırmadan okuyorlardı. Göz teması yok... Hani tartışmalar, hani araştırmalar...Tam bir hayal kırıklığı...Evet... Hocalarımızın zamanı yoktu.Ama büyük şehirlere çok büyük paralarla eğitim vermeye ya da şirketlere danışmanlık yapmaya zamanları olduğunu duyuyorduk. Hayallerimi yıkan vize ve finaller...Tabii insanı düşünmeye iten, araştırma yapmaya zorlayan sınavlar beklerken; testler ya da satır satır ezberlenmesi gereken sınavlar.Şaşırılacak konu ise hocalarımızın hep bizi ezberlediğimiz için eleştirmesiydi. Ezberledik ezberlemesine de dört yıl geçti, hiçbir dersimizde 2005'e gelemedik. Biz yoğun müfredattan şikayet ederken dört yıla 2000'li yılların güncel konularını sığdıramadılar.Bu süre zarfında hep tarihçelerde takıldık kaldık. Geçmiş yüzyıllarda yaşayan insanların hayat hikayelerinden ihtiyaçlarına kadar tüm düşünürlerin imzasını attığı olayları her derste gördük.Bir yıl yetmez miydi bunlar için biz ise dört yıl boyunca gördük.Ama 21'inci yüzyıl insanının yaptıklarını, stratejilerini, politikalarını en önemlisi de ihtiyaçlarını görmeye vaktimiz kalmadı. Bu yüzden devamlı eleştirilen biz üniversiteli gençler hala geçmiş yüzyıllarda yaşıyoruz. Bu yüzden gelişemiyor, geliştiremiyoruz.Baktım ki okul tek başına yetmiyor; kendimi iş hayatına yetiştirmem gerekiyor. Her bulduğum eğitime gittim. Memur ailenin bir çocuğu olarak kolej eğitimi alamadığım için yabancı dilimi de kurslarla geliştirmeye çalıştım. İzmir'de part time iş imkanı olmadığı için (ama mutlaka iş deneyimi de istenir) stajlarla bu eksiğimi de tamamlamaya çalıştım. Sahip olduğu bilgisini aktarmaktan korkan kişilerin yanında ne kadar tamamlanabilirse... Yaz kış demedim, hiçbir para talep etmeden hep çalıştım. Neden mi? Mezun olduğumda ne istediğimi bilen biri olarak kolay iş bulabilmek için.Mezun oldum ve iş arıyorum. İş ilanları... Deneyim istiyorlar. Ama nasıl olacak? Krizi bahane eden fırsatçı kişiler sayesinde biz diplomalı işsizleri de çok iyi kullanıyorlar. Yeni mezunsun ve iş deneyimin yok. O zaman yol, yemek, SSK olmadan haftanın altı günü çalışmaya muhtaçsın... Ne kadara mı 500 YTL'ye. Eline 300 YTL kalırsa şükret. Binbir fedakarlıkla okuduğunuz üniversitenin size sunmuş olduğu katma değer işte bu... Teşekkürler.... Emeği geçen herkese..."***Bu mesajı tek kelimesine dokunmadan yayınladım.Çünkü içinde Türkiye'nin gerçekleri var.Benim de...Hepimizin de hissettikleri... dsipahi@milliyet.com.tr Bundan bir süre önce üniversitelerimizle ilgili okuyucularımdan gelen mesajlara köşemde yer vermiştim. Bugün de yeni mezun olmuş bir gencimizin yorumunu sizlerle paylaşmak istiyorum.