Ege Gerekirse istifa ederim

Gerekirse istifa ederim

18.05.2009 - 01:11 | Son Güncellenme:

Kendisi için “muhalif” denmesine üzüldüğünü belirten Köstem, “Siyasetin klasik kalıpları içine girmem. Ortak akıl ve iyi belediyecilik peşindeyim” dedi

Gerekirse istifa ederim

Spor hekimliği ve cerrahisi dendiğinde Türkiye’de ilk akla gelenlerden biri Doç. Dr. Levent Köstem... Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Köstem, uzun yıllardır da Altay Spor Kulübü’nün doktorluğunu yapıyor. Alsancak’taki muayenehanesi, onun tedavisi sonrası sahalara dönmeyi bekleyen sporcularla ya da normal hayatına devam etmeyi bekleyen hastalarıyla dolu. Köstem, hekimliği dışında suluboya resim, fotoğrafçılık ve tahta oymacılığı ile de ilgileniyor. Sergiler açıyor. Ancak, bugünlerde aktif olarak yeni girdiği siyaset arenasındaki bir tartışmada da adı geçiyor.
29 Mart’ta seçildiği Buca Belediyesi Meclisi’ni ikiye bölen tartışma aslında iki hafta önce başladı. 4 Mayıs pazartesi yapılan Meclis öncesi, Belediye Başkanı Ercan Tatı’nın CHP’li Meclis üyesi Hüsnü Kaya’yı başkan yardımcısı olarak atamasına tepki gösteren CHP’li 10 üye, Kaya’nın ücretinin belirlenmesiyle ilgili önergeye karşı çıktı. 5393 sayılı Belediye Kanunu gereğince başkan maaşının üçte ikisini geçmeyecek şekilde ücret belirlenmesine karşı çıkan üyeler, maaşın asgari ücret (527 TL) olmasını istedi. Bu önergeye AKP ile birlikte CHP’den 10 meclis üyesinin de destek vermesi ise Tatı’yı kızdırdı. Araya önce İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ardından da milletvekilleri girdi. Levent Köstem kendisini istifaya kadar götürebilecek süreci anlattı. 

Politika hayatınıza ne zaman girdi?
- İki taraflı politika yapılıyor. Biri genellikle öğrencilikten gelen; kendi düşünceleri doğrultusunda, kendi yaşantısına uyduran insanların yaptığı. Biri de politikanın içinde aktif olarak bulunanların yaptığı... Ben hiç siyasi kimlik tarafında olmadım. Daha ziyade belediyelerin çalışmalarını takip eden biri oldum. Türkiye ve dünya siyasetine hep ilgim olmuştur. Yüksel Çakmur döneminde belediye hastanesindeyken başhekimlik yaptım. O dönemde belediyeyi daha çok tanımaya başladım. Gerçek demokrasinin, halka daha fazla faydalı olmanın yolunun yerel yönetimlerde olduğunu fark ettim. 15 yıldır da her seçim döneminde Buca’dan belediye başkanlığı teklifi gelir. Rahmetli Başkanımız Ahmet Priştina geçen dönemde çok ciddi baskı yaptı Buca’dan aday olmam için. Daha önceki dönem Işılay Saygın çağırdı, konuştu. Ama ben hekimliğimi hep ön planda tuttum. 

Bu dönemde de Buca belediye başkanı olarak adınız geçmişti.
- Bucalıların ciddi isteği oldu. Daha sonra da Sayın Başkanımız Aziz Kocaoğlu’ndan bana resmi teklif geldi. Ama yine hekimliğimi sürdürmeyi düşündüm. Belli bir konuda çok uzmanlaşmış durumdayım ve hastalarıma vakit ayıramayacağıma inandım. Buca’dan belediye başkanı olmayacağımı söyleyince, meclis üyeliği gündeme geldi. Önce çok istekli olmadım. Sonra Ercan Tatı beni ikna etti. Sonunda da meclis üyesi olduk. Yani perdenin öbür tarafında bulunmaya başladık. 14 sene önce belediye hastanesinde çalışırken meclis toplantılarına hep bürokrat olarak gittik. Şimdi de meclise farklı bir şekilde gitmek elbette garip bir duygu. O dönemde aslında çok farklı şeyler yaşamıştım başhekim olarak. Meclis üyelerinin bazılarından çok rahatsızlık duymuştum. Bizim arkadaşlara da bunu hep anlatıyorum Buca’da. Anlatmayı da sürdüreceğim. Meclis üyeliğini belli bir tarzda yürütmek istiyorum.

‘Kalıpların içine girmem’

O tarzdan neyi kastediyorsunuz?
- Belediye hastanesinde başhekimken meclis üyelerinden baskılar görüyorduk. Mesai saati bitiyor; “Ben filancayı yolluyorum, bunun muayenesini yaptır”, “Falancayı ücretsiz muayene et”, “Şöyle yaptır, böyle yaptır...” diye. Ben hepsini reddetmiştim. Hiçbirini kabul edecek yapım da yok zaten. Ama bu sonuçta bir baskı unsuru oluyordu. Şu anda böyle bir şey yok. Yani 16 yılda meclis üyeleri de çok değişmiş, tarzı değişmiş, insanlar değişmiş. Herkes artık kendini seçildiği bölgenin vekili olarak görüyor. Bir anlamda yerel milletvekili olarak görmeye başlamışlar. Çünkü bu işin özü de o esasında. Yerel yönetimler demokrasinin en önemli araçları. Şimdi burada da staj yapıyorum. Birçok şeyi öğreniyorum. Yasaları öğreniyorum. Alışmadığım, görmediğim tarzlar da var. Bunlara tepkim oluyor. Siyasetin kendine ait böyle gelmiş, böyle giden bir takım kuralları var. Sizi de o kalıpların, o kuralların içinde görmek istiyorlar.

‘Ortak akıl yaratalım’

Kalıpların içinde olmayacağınızı bir anlamda meclisteki konuşmanızda belli ettiniz. O konuşmaya gelirsek, neden böyle bir konuşma yaptınız?
- O yazıyı tek başıma yazdım. Arkadaşlarıma da sundum. Arkadaşlarım da kabul ettiği için okudum. Deniyor ki, “Yasalar bana bu yetkiyi verdi. Ben falancayı filancayı atarım.” Hiçbir itirazım yok. Ama ben bunu meclisin seçilmiş üyelerine de danışarak birlikte karar veririm. Bu nedir? Bir ortak akıldır, esaslı bir uzlaşmadır. Demokrasilerin özü ne? Uzlaşma... Demokrasilerde herkes değişik açılımlar da düşünebilir, ama sonunda uzlaşırsınız, bir ortak yaşam kurarsınız. Kimse kimseyi kırmadan bu işi sürdürebilir. Ancak siz şunu derseniz, “Benim bu konuda bir yetkim var, ben bu konuyu hiç kimseyle paylaşmam, ben size de sormam.” O zaman 35 tane meclis üyesine ne gerek var? Olay bu değil. Niçin ortak akılda bulunmak, uzlaşmak istiyoruz? Ben niçin belediyeye girdim, bunu sorgulamak lazım. Halka bir şeyler vermek için oraya gidiyoruz. Temel sorun burada ortaya çıktı. Yoksa benim kişilerle hiçbir sorunum yok. Sadece ve sadece yönetme tarzıyla ilgili.. Bana ve diğer arkadaşlara sorulmadan, danışılmadan bir takım işlemler yapılmasından kaynaklanan bir süreç, bu noktalara geldi. Belediye başkanı diyor ki, “Ben Ahmet’i atadım.” O zaman meclis de diyor ki “Tamam bunun da maaşını vermek benim hakkım. Ben de bu kadar veriyorum.” Olay buradan kaynaklanıyor. Siz demokrasinin birlikte yönetme tarzını işletmezseniz bu sıkıntılar hep olur.  Eminim buna benzer sıkıntı Türkiye’nin birçok belediyesinde var. Hangi partiden olursa olsun. Kimseyi kırmak niyetimiz yok. Bağcıyı dövmek istemiyoruz, üzüm yemeye çalışıyoruz. Sonunda da bu işten belediye başkanı karlı çıkacak. İyi şeyler yapıdığında bu belediye başkanının hanesine yazılacak. Hiçbir zaman halk, “Bu iyi şeyleri Ahmet yaptı, Mehmet yaptı” demeyecek ki. 

‘Siyasetçi değil hekimim’

Buca’da yaşananların sonucu nereye varacak?
- Sonuçta bu oturulup mutlaka konuşulacak. Tarzın düzelmesi gerekiyor. “Ben şunu yaparım” demekle olmaz. “Biz şunu yaparız, yaptık” haline getirirseniz, bundan Buca fayda görmeye başlar. Yani siz, içinizdeki bir takım insanları ötekileştirerek bir yere varamazsınız. Ben siyasetçi değilim, hekimim. Hiçbir zaman da bu olaylara siyasetçi olarak da bakmayacağım. Baktığım zaman klasik kalıplara girmeye başlarım. Dışarıdan baktığımda da olayı böyle görüyorum. 

Nereye kadar bununla mücadele edeceksiniz? Birşeyleri değiştiremezseniz ne yapacaksınız?
- Hastalarımdan vakit harcıyorum, hobilerimden vakit ayırıyorum. Sırf meclis toplantılarına gitmiyorum. Köyleri geziyorum. Çarşamba ve cumartesi günleri öğleden sonralarımı buna ayırdım. Köylülerin dertlerini dinliyorum, muhtarların dertlerini dinliyorum. Yaptığım işi ya adam akıllı yaparım, ya da hiç yapmam. Bunları öneri olarak getirdiğinizde bunlar dikkate alınmazsa, o zaman ne yapabilirim. Gider hastalarıma daha çok vakit ayırırım, başka sosyal projelere çalışırım. Başkaları yapar o işi de artık. Yani bu kadar net. 

‘Ben muhalif miyim?’

İstifa etmeyi mi düşünürsünüz?
- Düşünürüm tabii. Elbette düzelmezse işler... Ciddi destekle belediye başkanı yaptığınız, hep birlikte mücadele ederek Buca’yı kazandığınız belediye başkanıyla sonuna kadar mücadele etme derdinde değilim ki. Belli bir noktaya kadar bu işi götürürüm. Tekrar ediyorum; ben siyasetçi değilim. Hekimim... Hekim olarak da kalacağım. Belli kalıpların içine girmem. Var olan kalıbı değiştirmeye, düzeltmeye ve farklı tarzları getirmeye çalışıyoruz.
Tabii ki Buca’da sonuna kadar mücadele edeceğim. Ama yapılabilecek birşey olmadığını da görürsem; o kadroyu işgal etmem. En çok üzüldüğüm ise bize muhalif denmesidir. Ben muhalif miyim? Biz neyin muhalifiyiz? Bu bir buçuk aylık dönemde her şey oy birliğiyle geçmiş. Muhalif olsak bana ters gelen birçok şey oldu onlara karşı çıkardım. Ama hiçbirine muhalefet etmedim. Bana “Gel” dediler gittim. “Yap” dediler yaptım. 

Gitmek mi doğrusu yoksa kalıp değiştirmek için mücadele etmek mi?
- Şu güne kadar gördüğüm kadarıyla bu işi sevmedim. Çünkü çok şey bana tuhaf geldi. Ama bir taraftan da “Eğitimli insanlar, kariyer yapan insanlar siyasete girsin” diye bütün partiler söylüyor. Şu yapı içinde de o insanların mutlu olarak çalışacakları bir ortam yok. Eğer ben İzmir’de tanınmış bir insan olmama rağmen zorluklar yaşıyorsam; o zaman başkaları ya susar ya da çeker gider. Ancak siyaset farklı mecralara gidecekse fazla sayıda insanın buraya girmesi gerekiyor. O zaman bu insanlar gelince önlerini de açmak gerekiyor. Siz bunları sadece seçimde “Benim listemde” demek için yazıyorsanız sonra da yalnız bırakacak, telefonlarına da çıkmayacaksanız o zaman hoş olmuyor. 

Başkan Tatı telefonlarınıza çıkmıyor mu?
- Görüşemiyoruz, sadece ben değil, birçok arkadaş görüşemiyor. İnşallah görüşürüz.


Elini kaldır indir, benim tarzım değil
BUCA’DA doğdum büyüdüm. O zaman otuz bin nüfuslu yerlerdi. Sonra bir katliama uğradı. Bu katliamda gelmiş geçmiş yöneticilerin önemli rolü var. Buca’da doğru dürüst yeşil bir alan yok. Yol yok, otopark yok. Gidip kahvede oturup insanların dertlerini dinliyorum. Onları önerge haline getiriyorum. Meclise sunuyorum. Kalırsam beş yıl boyunca da böyle sürdüreceğim. Yoksa gel elini indir - kaldır, bu iş değil ki.


Ne envanter var ne sosyal projeler
İLÇEMİZİN ciddi sorunları var. Bir tane hayvan barınağı var. Bakıyorsunuz bütün Büyükşehir sınırları içinde tek veteriner müdürlüğünün olmadığı belediye Buca Belediyesi. Şeflik kademesine düşürülmüş geçen dönemlerde. Buca’da engelliler de var. “Envanteriniz var mı” diyorsunuz, hiçbir envanterleri yok. Neden yapılmamış bu kadar sene anlamak mümkün değil. Yaşlı ve düşkün insanlarınızın envanteri var mı? Biz bunlara bir takım sosyal projeler yapalım istiyoruz. O da yok. Hiçbir envanter yok. Nasıl belediyecilik yapıldı? Türkiye’de yasa var. Altı ayda bir restoran çalışanlarına muayene yapılacak. Üç senedir Buca Belediyesi’nin içindeki mutfak ve sağlık çalışanlarının muayenesi yapılmamış. Kabul edilebilir bir şey değil. Bundan önceki yönetimler yapmamış. Ben şimdi bunların yapılmasını arzu ediyorum. Bunlarla ilgili önergeler hazırlıyorum.


Engelliler için kongre yapalım
BUCA’NIN bir tane gezici sağlık otobüsü var, enkaz haline gelmiş. Önerge verdim,
gezici sağlık otobüsü alınsın, hasta nakil aracı alınsın diye. Buca’ya çamaşır evleri yapılmalı. Türkiye’de bugüne kadar tıbbi anlamın
dışında engellilerle ilgili hiçbir kongre yapılmadı. Buca’da Türkiye çapında “engelli sorunları ve çözümü” diye bir kongre yapılmasını istiyorum. Türkiye’de ağır zihinsel engellilerle ilgili doğru dürüst bakım evleri var mı? Ağır zihinsel engellilerin sorunlarından ziyade ailelerin de çok sorunu var. Çünkü bu insanları bir gece de olsa bırakacak yerleri yok. Bunlara Buca sınırları içerisinde bir takım projeler getirmemiz gerekiyor.