EgeRakamlar aldatıcı

Rakamlar aldatıcı

12.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Davranış çok önemli

Rakamlar aldatıcı






Her yıl bir buçuk milyondan fazla öğrenci, "üniversiteli" olabilmek için yaşamlarının en büyük sınavına giriyor. Farklı kentlerden, farklı okullardan. Sözüm ona aynı sistemin öğrencileri ancak alabildikleri eğitim ve öğretim, sosyoekonomik durumlarına, gittikleri okullara ve öğretmenlerinin niteliğine göre birbirinden çok farklı. Sonuçta aynı sorularla karşılaşıyorlar ve onlardan çok başarılı olmaları bekleniyor. Çok azı da bu şansı yakalıyor. Türkiye'nin olmayan, olması için de kimsenin kılını kıpırdatmadığı eğitim sistemi henüz yaşamın ilk basamaklarında gençlerimizi, kendi çarpık düzeni içinde sınıflandırıveriyor. Bu sistemi biraz olsun öğrenci lehine düzeltmek için de "dershane" olgusu doğuyor. Tartışma çok boyutlu, dershanelerin öğrenciler arasındaki farkı artırdığı söyleniyor. Karşı görüş ise dershanelerin sistemdeki bozukluk nedeniyle aslında bu farkı en aza indirmeye çalıştığı. Sonuçta dershanelere gelenler görecede olsa eşit şartlara kavuşuyor.
Bu hafta Pazartesi Konuğum Mehmet Ulusoy. Ulusoy Dershaneleri'nin kurucusu. Sayın Ulusoy'u İzmir Fen Lisesi'nin kurucu matematik öğretmeni olduğu günlerden tanıyorum. Gerçek bir eğitimcinin, öğrenci temelli düşünen eğitimcinin nasıl olması gerektiğinin en güzel örneğini 36 yıldır en iyi şekilde sergiliyor.
Ege Sistem'in ardından Ulusoy dershanelerini kuran Mehmet Hoca'nın bu alandaki tecrübesi 1977 yılına kadar dayanıyor. Mehmet Hoca ile üniversite sınav sistemi ve eğitim sorunlarını konuştuk.


- Eğitim sistemi böyle devam ettiği sürece kesinlikle gerekli. Okullarımız, Avrupa'da bazı ülkelerde olduğu gibi dizayn edilmiş olsaydı, merkezi sistem üniversite sınavına ihtiyaç olmayabilirdi. Ama şu aşamada 1.5 milyonu aşan sayıda öğrenci, bu sınava eşit koşullarla katılıyorsa, bu eşit koşullarda katılan öğrencilerinde belki 30 - 40 bin tanesi en iyi üniversiteye girme çabasındaysa, bu çocukların çabasını neyle ölçeceksiniz. Bu sınavla işte.


- Kesinlikle yok. Üstelik bunu anlamak için kırsal kesime gitmeye gerek yok. İzmir okulları içinde, bizim karşılaştığımız öğrencilere bakarak; öğrencinin kapasitesi ve nitelikleri çok farklı olabiliyor ve hemen hangi okul tabanlı olduğu anlaşılıyor. İzmir içindeki belki 200 civarında ortaöğretim okulları içerisinde ciddi, kaliteli eğitim yapan okulların sayısı 5 - 6'yı geçmez. Bazı özel okulların fen bölümlerini de buna katarsak bu nihayet 10'a çıkar. Varoşlardan gelen öğrenciler içerisinde ise çok ender özellikteki öğrencilerin başarılı olduğunu görüyoruz.


- Tabii. İzmir içerisinde bile başarı farklılıkları bu kadar yoğunsa, tabii yetişme tarzı, öğrencinin sosyo ekonomik yapısı da gündeme geliyor. Kaldıki İzmir'deki bazı okullardaki öğretmen kalitesi ile varoşlara kadar gidildiğinde kalite değişiyor, Anadolu'da da değişiyor. Dolayısıyla bunların yetiştirdiği öğrencilerin başarı oranları da değişiyor. Milli Eğitim farklılıkları giderecek sistemi oturtmalı. Bütün Anadolu'yu kapsayacak yeni bir eğitim sistemine girilebilirse belki o zaman bu eğitim öğretim farklılıkları ortadan kalkabilir ve üniversite sınav sistemi o zaman gerekli olmayabilir.


- Okullarda müfredat programı var ve öğretmen bu programı yapmak zorunda. Bu konulardan da üniversiteye giriş sınavlarında soru sorulmuyor.


- Esas çarpıklığı getiren o. Biz iddia ediyoruz ki sınav bütün lise 1,2,3 konularını kapsasın. Niye liselerde bu konular veriliyor. Çocuklar o bilimsel içerikten yararlanabilsin diye, eğitim öğretim alabilsin diye. Ancak okullarda öğretilenle, sınavda sorulan aynı olmayınca, çocuk dedi ki, "Ben okulda yeterli bilgi alamıyorum. Çünkü okulda öğretmen önce müfredatı verecek, müfredatı bir kenara bırakarak bana mantıki yoruma bağlı bilgiyi veremez, demek ki dershaneye gitmek zorundayım." Dershanelere birden bire olağanüstü bir öğrenci akışı oldu. O akışla beraber yeni dershaneler türedi. Ha bunların bazıları uygun ciddi eğitim yaptı bazıları yapamadı, yapması da mümkün değil.


- Hah, eskiden yüksek öğretmen okulu, eğitim enstitüsü vardı. Bunlar iyi öğretmen yetiştiriyordu. Şimdi bunlar yok. Olmayınca üniversiteler öğretmen yetiştiriyor. Ama üniversitelerin, eğitim fakülteleri dahil, her mezunu öğretmenlik yapacak nitelikte ve nicelikte değil. Burada bizim ilginç bir saptamamız var. Aslında insan bunları konuştukca geriliyor, üzülüyor. Ben 36 yıllık eğitimciyim, hangi kurumda çalıştıysam karşımdaki öğrenciye olağanüstü özveriyle bakıyorum. Annesi babası ona ekonomik pek fazla birşey veremeyebilir, çok öğrencinin pabuçunun altının delik olarak dershaneye geldiğini görmüşümdür. Üzüntüyle izlemişimdir. Bu çocuğun önce beslenmeye, giyinmeye ihtiyacı varken çocuk ailesinin zor koşullarda sağladığı olanaklarla dershaneye gelmektedir.
Bunlar çok ciddi eşitsizlikler. Bunları nasıl ortadan kaldırırsınız? Bu şekildeki öğretmenlerden gerekli bilgileri alamayan çocukları nasıl eşit şartlarda üniversiteye verirsiniz? Bütün bunları topladığınız zaman bizim ciddi bir şekilde eğitimsel sorunumuz var demektir. Bunu ortadan kaldırmanın yolu ne? Biz kaldıramayız. Milli eğitim anayasal eğitim sistemini oturtacak, köklü reformlar yapacak ama hiç bir siyasi iktidar bunu değiştiremeyecek şekilde bir yapı kazandıracak. Belki ondan sonra mümkün. Ama şu aşamada bunu ufukta malesef göremiyorum.

EZBERCİ EĞİTİM
Aslında sistem çöküyor

- Bakın, öğrencinin önce Türkçe'de okuduğunu anlaması gerekir. Türkçe'de bile matematik mantık kullanmak zorunda. Yani o paragrafta okuduğunu anlayıp yorumlayabilmesi için matematik mantık kullanması gerekir. Çocukta matematik mantık yok, okulda verilmiyor. Biz burada vermeye çalışıyoruz..
Ve diyoruz ki paragraftaki şu mantığı kullanmak zorundasın. Çocuğun söylediği de şu; "Hocam siz okuyun bunu bana izah edin". Çocuk o yazıyı okuma sabrını gösteremiyor. Bana okuyun açıklayın. Böyle saçmalık olmaz. Bu ezberci eğitim sisteminin de sonucu. Biz eğitimde reform derken önce öğretmenin araştırmayı öğrenmesi lazım ki öğrencisine anlatsın, öğrencinin araştırırsam, incelersem, bahsettiğiniz gibi analitik düşünceyi öğrenirsem başarılı olabilirim, demesi lazım.
Ama yok, olmadığı zaman da öğrenci hazıra konmaya çalışıyor. Ezbercilik yerleşmiş durumda. Anlayamıyor okuma alışkanlığı gelişmemiş ki. Herşey oraya gidiyor işte, ilköğretimde çok iyi bir sınıf öğretmenine düşer ve o öğretmen çocuğa ciddi ödev yapma alışkanlığı verirse, okumayı sevririrse, araştırma yapma imkanı tanırsa ancak o çocukların bu alışkanlıklarını lise öğretiminde de devam ettirdiğini görüyoruz. Gelen çocuklar için izlenimimiz budur.


- Çok dershane açılması nihayet eğitim sisteminin getirdiği çarpıklığın sonucudur. Her dershane başarılı demek değil bu, benim elimden gelse İzmir'deki 110 dershanenin 60'ını kapatırdım.


- Kapitali, binası olan herkes dershane açabilir. Tip yönetmenlikte istenen koşulların hazırlanması gerekiyor, bunlar da zor değildir, ya da hiçbir şey hazırmadan da bina tutarsınız, materyalleri hazırlarsınız. Ben dershane açtım dersiniz.
Propagandanızı yaparsınız, okullarla iyi ilişkiler, öğrencilerle iyi diyolog kurarsınız, size etrafıyla gelecek lider öğrenciler bulursunuz, bunları ücretsiz ya da para vererek çevrelerindekileri size getirmelerini sağlarsınız. Dershane kurulmuştur. Gerisi önemli değildir.

DENETİM ŞART

- Hayır. Kesinlikle. Bu başarı oranlarının reklam malzemesi olarak kullanılmasına da karşıyım ben. Yüzde 96.7 ya da yüzde 99.3'lük başarım var diyor. Bu başarıyı bana verebilmesi için öncelikle demesi lazım ki, "Ben şu kadar öğrenciyi üniversite sınavına hazırladım, şu kadar öğrenci ÖSS standartlarında şimdiki sisteme göre 185 taban puanı geçmiştir." Her 185 puanı geçen öğrenci başarılı öğrenci değildir. Bu öğrencinin başarılı sayılabilmesi için ortaöğretim başarı puanı üzerine eklendiği zaman 300'leri geçmesi lazım. Bunu geçen kaç öğrenci var. Ancak bu öğrencilerin 4 yıllık yüksek eğitim kurumlarına girme şansı var çünkü.
O zaman, ben yüzde 99.3 oranında başarı sağladım derken hangi kritere göre, bunu açıklamak lazım. Ve bakanlığın bunu sorması lazım ona. Sormak zorunda ama sormuyor, soracaksın ve eğer yalan beyanda bulunursa kapatmaya varan cezalar vereceksin.

BİLGİ YETMEZ

- Bir dershane yönetim tarzı ile stiliyle, öğretmen kalitesiyle, materyallerdeki kalitesiyle, gerçekten ciddi bir çalışma içindeyse o dershanenin başarılı olmaması mümkün değil. Mutlaka başarılı olacaktır. Öncelikle yönetim biriminde sistemi tam olarak oturtmak zorundadır. Öğretmenlerini iyi yetiştirmek zorundadır. Öğretmenler o öğretim yılı başlamadan önce kaç yıllık olursa olsun mutlaka seminerlerimizde başarılı olmak zorundadır. Öğretmenlere sınav yapıyorsun 25 soru soruyorsun, 25 de 25 yapıyor. Diyorsun ki bilgisi tamam. Tahta başına geçiyor ders anlatıyor. Tahtaya bir dönüyor, yazısı çarpık, anlatım tarzı çarpık, sırtı öğrenciye dönük. Öğretmenin bilgisi mükemmel olabilir, anlatım tarzı, dilinin anlaşılırlığı, hatta fiziği çok önemli.
Öğretmen iletişimini sınıfta on öğrenci de olsa 20 öğrenci de olsa, her birinin gözlerine tek tek bakarak kurmalı. O zaman öğrenci diyecek ki, "Öğretmen dersi bana anlattı" dinleyecek, sırtını döndüğün anda bu iletişim kopar.

DİĞERLERİNDEN KOLAY

- Matematik öğretmenleri yüzünden. Matematiği matematik öğretmenleri sevdirir. Matematik öğretmenleri öncelikle kendilerine matematik dersinin vermiş olduğu o kabus gibi havayı ortadan kaldırmaları gerekir. Yumuşak, öğrenciye sevgiyle yaklaşan, matematiğin o basit düşünce tarzını ve inceliklerini öğrenciye veren birisi olmalıdır. Kesinlikle matematik dersi tarihten, Türkçe'den, inanın coğrafyadan daha kolay. Herşey öğretmene bağlıdır. Geçmişimde benim, gerçi kendini ortaya koyarak konuşmak yanlış bir şey ama 1967'den beri bu mesleğin
içindeyim, matematiği sevmeyen bir tek öğrencim çıkmamıştır. Öğrenciye özgüven kazandırmanız için öğretmenin özgüveni olması lazım. Sen kendine ne kadar inanıyorsan, öğrenciye bu inancı veriyorsan, öğrenci sana güveniyorsa, mutlaka başarılı olacaktır.
Ama sen kendine matematik biliyorum diye inanmıyorsan yapamazsın.

VELİYE UYARI

- İsim yapmış belli başlı dershaneler var. Aslında gönül isterki veli dershanenin fiziksel yapısını dahi incelesin. Bir dershanemiz var isim yapmıştır, ama otel odası kadar küçük odalarda öğretim verir. Öncelikle aldatıcı reklamlar abartılı rakamlar var mı, bakmalı. Bir veli, çocuğu varoşlardaki okullardan birinde okuyor, gelip bana "Dereceye kaç öğrenci soktunuz" dedi. "Dereceye hangi çocuklar girer" dedim. Fen ya da anadolu liselerinde lider öğrenciler vardır, fen liselerini kazanmıştır gitmemiştir, bunlar girer. Çocuğunuzun böyle bir vasfı var mı? Yok. O zaman niye derece istiyorsunuz? Öğretmen kalitesini sorması lazım, öğretmenlerimize konuşması lazım. Burada hedef ÖSS'dir.