Ege Yardımı AKP’liler gibi yapmıyoruz

Yardımı AKP’liler gibi yapmıyoruz

20.05.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

Başkent’te (AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i kastederek) 425 bin kişiye erzak dağıtıldığı söylendi. Bu kadar çok muhtaç olur mu? İzmir’de ise rakam 35 bin civarında

Yardımı AKP’liler gibi yapmıyoruz

AKP’nin seçim başarısında belediyelerin erzak, kömür dağıtımı gibi yardımlarını çok öne çıkarıyor CHP yöneticileri. “Kömür verdiler, seçmeni kandırdılar, oy aldılar” diye... İzmir Büyükşehir Belediyesi de belli kesimlere yardım yapıyor. Bu yöntemi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Efendim, belediyelerin fakir ve muhtaca yardım etme görevi, yetkisi var. Bu ayrı birşey. Mesela bir de “Başkent’te 425 bin kişiye erzak dağıttım” demek var. Yani “425 bin erzağa ya da yardıma muhtaç aile var” demek. Bu kadar çok muhtaç olur mu? Biz bu kentin parasını harcıyoruz. Ulaştığımız rakam İzmir’de 35 bin civarında, ulaşmadıtlarımız da vardır ama 40 bini de geçeceğine inanmıyorum. 41 bininci yardımı yaparsak parayı sokağa atıyoruz demektir. Benim anlayışım budur.
Siz birine yardım ederken benim hiç fotoğrafımı gördünüz mü?
Hem inanımızda, hem geleneklerimizde yardımın rencide edilmeden yapılması, “alandan ve verenden başkasının bilmemesi” gibi ciddi bir kuralımız da vardır. İsterseniz bunu inancımıza bağlayın, isterseniz Anadolu’nun gelenek ve göreneklerine bağlayın. Şimdi böyle bir konumda bunu bir reklam malzemesi yapmak yanlış. Zaten CHP’nin de üst düzey yetkililerinin eleştirdiği konu da bu olsa gerek diye düşünüyorum. 

Yani prensip olarak siz yoksullara yardıma karşı değilsiniz ama bunun yöntemi, üslubu, objektif kriterleri olmalı. 
- Hem tespit önemlidir, hem de veriliş yöntemi önemli.

AKP’nin, “sadaka kültürü yaratıyor” diye eleştirilere hedef olan yaptıklarıyla sizin “sosyal belediyecilik” diye yardım dağıtmanız arasında ne fark var?
- Bu mantıkla, sizin yorumunuzla, sizin cephenizden bakarsak, bir fark yok gibi görünüyor. Melih Gökçek Kızılay Meydanı’nda otobüsün üzerine çıkıp erzak dağıtıyor. Fark bu. İhtiyaç sahibini bulup vermek, sosyal dayanışma sağlamak. Onun için titiz davranmak zorundasınız.

Bu görevi hayal bile etmemiştim

Eskiden sanki omuzlarınız biraz düşüktü. Şimdi enerjik görünüyorsunuz? Ne oldu böyle size?
 
- Tabi ben bu işe hazırlıksız geldim. Ve gerçekten de kuşkularım ve korkularım da vardı. Koskoca bir gemi... Koskoca bir hayal büyükşehir. Hiç düşünmemişsin, hayal bile etmemişsin. Ben, “Bu büyükşehir belediye başkanı ne yapar” diye düşünmemişim bile 30 saniye. Bir de kenti tanımıyorum. Kimseyi tanımıyorum. Kimseyle ilişkim yok. Ben, Bornova’da kendi kabuğunda yaşayan bir adamdım. Tabi ki bir-iki senemiz çok sıkıntılı geçti. Ama şimdi çok şükür, en azından laik olmaya çalışıyoruz. Elle de tutulur birşeyler yapmaya çalıştık. O da bize hem moral veriyor, hem de mutluluk veriyor. Benim de morale ihtiyacım var, ama o dönem kimse bana moral vermedi. İster istemez vermedi; çünkü tereddütle baktı. 

Kenti, paçasından çekenler var

 Kentin kalkınması için yabancı kaynakların da gelmesi lazım mı? Örneğin başka kentlerde olmayan Yüksek Yapılar Kurulu var belediyenin... Bu kurulun yararına inanıyor musunuz?
- Yüksek Yapılar Kurulu’nun olması ve 10 gün içerisinde projeleri sonuçlandırması kimi niye rahatsız ediyor, bilmiyorum. Problem varsa problemler hallediliyor. İzmir bu konuda daha duyarlı. Bizim vizyonumuz belli. Kentin vizyonu belli. Bu kentin stratejik planı var. Ve bu kentin  dünya ölçeğinde 152 ülkenin üye olduğu bir kuruma (EXPO’yu organize eden Uluslararası Sergiler Bürosu) verilen rapor, stratejik plan var. İzmir belki de Türkiye’de ilk defa en ciddi bir stratejik plan yapmıştır. Bu plan üzerinde hem il, hem belediye yürüdüğü müddetçe, doğru şeyler ürettiği müddetçe ve projelerini gerçekleştirdiği müddetçe, bu kentin önünde engel yok. Kendi kişisel çıkarları için kenti paçasından aşağıya çekenleri etkisiz hale getirmek şartıyla...
Belediye zaten stratejik planlarını yerine getiriyor. Orada bir problem yok. Ve pozitif enerji ürettiğimiz müddetçe bu kente bu yatırımlar gelecek. Gayrı menkul fiyatları düşük, bu kadar yatırıma ihtiyacı olan, bu kadar tarihi, termal vesaire, insan dokusuyla, kaynakları olan başka bir kent yok. Ve bu kente yatırım yapan insanlar 4-5 sene içerisinde yatırımlarını misli misli katlayacaktır. Çünkü şu anda bu kentte hem potansiyel ışığı görülmüştür.
Biraz daha toparlayarak ifade edersek, 1-2 sene içerisinde gelişmede koşma noktasına gelecek potansiyeldedir İzmir.. Dört senedir kente pozitif enerji vermeye çalışıyoruz. Ve dört senedir fuarları destekliyoruz. Üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin, odaların düzenlediği kongre ve sempozyumları destekliyoruz. Şurasından, burasından... Kent içerisinde 4 senedir kaç tane otel yapıldı? Bu otelcilerle hiç gidip de sordunuz mu, “Ya kardeşim, niye bu otelleri açıyorsunuz, doluluk oranı nedir, sen hayatından memnun musun?” diye. Bakın, burada üç tane otel yoktu. Şimdi Mürselpaşa, oteller sokağı oldu. Gazi Bulvarı’nda 3. Onur İşhanı otel oldu. Öbürü bilmem ne oldu...

Ne­dir do­lu­luk oran­la­rı? Bir de­yi­şe gö­re 80 ci­va­rın­da. Ama şah­sen araş­tır­ma­dım. Du­yu­mu­mu söy­lü­yo­rum. Yan­lış ola­bi­lir. Ne­re­den çık­tı bu otel­ler? Şim­di­ye ka­dar yok­tu. Ne de­ğiş­ti bu kent­te? 

Siz bu ken­te po­zi­tif ener­ji ver­mek­ten söz edi­yor­su­nuz.. Bir ke­re bu­nun adı bi­le çok gü­zel. “Kon­gre­ler şeh­ri, üni­ver­si­te­ler şeh­ri, fu­ar­lar şeh­ri” söy­lem­le­ri, di­lek ve te­men­ni bo­yu­tun­da di­le ge­ti­ril­miş ol­sa da çok önem­li bir şey. İz­mir’in 5 üni­ver­si­te­si­ni top­la­sı­nız, bun­la­rın kü­tüp­ha­ne­sin­de­ki ki­tap­la­rın top­la­mı, bir Ame­ri­kan üni­ver­si­te­sin­de­ki ki­tap sa­yı­sı­nın ya­rı­sı et­mi­yor. Kon­gre ken­ti de­di­ği­miz bir yer­de tek cel­se­de, ka­pa­lı me­kan­da 5 bin ki­şi top­lan­tı ya­pıp, 5 bin ki­şi ay­nı an­da ye­mek yi­ye­mi­yor­su­nuz.
 Çok doğ­ru ba­kı­yor­su­nuz. Ama ben de şu­nu söy­le­ye­bi­li­rim si­ze... 5 bin öl­çek­li 34 ta­ne kon­gre mer­ke­zin­den bah­set­mek müm­kün. Ya­hut 35 ta­ne ya da 1 ta­ne 5 bin öl­çek­li kon­gre mer­ke­zi ya­pıp da ağ­zı­nı ha­va­ya aç­mak da müm­kün. Bun­lar, be­lir­li bü­yük­lük­ler­de ya­pı­lar... Ak­şam­dan sa­ba­ha kon­gre ken­ti ola­maz­sı­nız. Ak­şam­dan sa­ba­ha fu­ar ken­ti ola­maz­sı­nız, ki fu­ar­da da­ha avan­taj­lı­yız. Şim­di bi­zim be­lir­le­di­ği­miz 330 dö­nüm alan­da biz 3 ta­ne şey öne­ri­yo­ruz. Bun­lar­dan bir ta­ne­si ilk ağız­da 80 bin met­re­ka­re ka­pa­lı alan­lı fua­rı, 150 bin met­re­ka­re­ye ka­dar bü­yü­ye­bi­le­cek ile­ri­de ih­ti­yaç olur­sa. Yi­ne 45 bin ara­lı­ğın­da bir kon­gre mer­ke­zi, ve 300-350 ya­tak­lı bir otel plan­lı­yo­ruz. Ay­rı­ca baş­ka bir yer­de yi­ne 5 bin ki­şi­lik bir kon­gre mer­ke­zi plan­lı­yo­ruz. Bun­la­rın hep­si­ni ya­pa­cak­sı­nız. Yap­mak zo­run­da­sı­nız. Se­fe­ri­hi­sar’da­ki ter­mal ku­yu­lar 20 se­ne­dir bek­li­yor­du. Aç­tık hep­si­ni. Şim­di re­zerv ça­lış­ma­la­rı ya­pı­lı­yor. Bir ku­yu aç­tık ve bu ku­yu­dan 147 de­re­ce sı­cak­lık­ta su el­de et­tik. Şu an­da or­ga­nik ta­rı­mın­dan, top­rak­sız se­ra­cı­lı­ğı­na, ta­rı­mın ko­run­ma­sın­dan, top­ra­ğın ko­run­ma­sı­na, hav­za­nın ko­run­ma­sı­na, ter­mal kay­nak­la­rın ken­tin ya­ra­rı­na kul­la­nıl­ma­sı­na . Ye­ni ba­raj­la­rın ya­pıl­ma­sı­na, kon­gre alan­la­rı­nın, fu­ar alan­la­rı­nın ya­pı­la­mı­sı­na ka­dar ça­lış­ma yü­rü­tü­yo­ruz. Bun­la­rın hep­si­ni to­par­la­dık. Kent­te ye­şil ala­nın ya­pıl­ma­sı­na, kent dö­nü­şü­mü­nün ger­çek­leş­me­si­ne va­rın­ca­ya ka­dar bü­tün bu pro­je­le­ri ha­re­ke­te ge­çir­dik. Ve biz kay­nak­la­rı­mı­zı, bu stra­te­jik plan­lar­la den­ge­li bir şe­kil­de gö­tü­rüp, bu ken­ti aya­ğa kal­dır­ma­ya ça­lı­şı­yo­ruz. Hep­si­ne ih­ti­ya­cı­mız var. Hep­si bir­bi­ri­ni ta­mam­lı­yor. Sa­de­ce kon­gre­ci­lik­le, sa­de­ce fu­ar­cı­lık­la bir ye­re gel­mek müm­kün de­ğil. Sa­de­ce Kör­fez’in or­ta­sı­na ku­le yap­mak­la bir ye­re gelmwk müm­kün de­ğil.

‘Simge yapılar, parayla yapılır’

 Me­sa­la sim­ge ya­pı tar­tı­şı­lı­yor. Ben, sim­ge ya­pı­ya fark­lı ba­kı­yo­rum, baş­ka ar­ka­daş­lar fark­lı ba­ka­bi­lir. Ben ka­lı­cı ol­ma­sı­nı, bu coğ­raf­ya­nın ol­ma­sı­nı, tak­lit edil­me ola­sı­lı­ğı­nın mi­ni­mum, hat­ta im­kan­sız ol­ma­sı­nı di­li­yo­rum. Çün­kü sim­ge ya­pı­lar, pa­ra­ya da­ya­nan ya­pı­lar. Arap Şey­hi de kalk­mış bin, bin 600 kü­sür met­re ku­le ya­pı­yor. Ya­ni bu­nun so­nu yok. Bu­ra­da pa­ra ko­nu­şu­yor. Ama bi­zim Ana­do­lu me­de­ni­yet­le­ri­e, Ege me­de­ni­yet­le­ri üze­rin­de pa­ra ko­nuş­mu­yor. Bu­ra­da ya­tan 8 bin 500 yıl­lık ta­rih ko­nu­şu­yor. Bu­nun tak­li­di yok, al­ter­na­ti­fi de yok. O za­man ben da­ha az bir pa­ray­la ve da­ha ka­lı­cı, tak­lit edi­le­me­yen bir sem­bol­le bu ken­te in­san­la­rı da­vet et­mek zo­run­da­yım. Onu ön pla­na çı­kar­mak zo­run­da­yım. İş­te bun­la­rın hep­si­ni to­par­la­dı­ğı­mız­da, ken­tin viz­yo­nu, mis­yo­nu sta­ra­te­jik pla­nı, hep­si den­ge­li ve öl­çü­lü bir şe­kil­de ya­pıl­mış­tır.

Haberin Devamı

YARIN: O müteahhitlerin hepsini tanıyorum...