Ekonomi Ali Okulu'ndan sanal eğitime

Ali Okulu'ndan sanal eğitime

17.07.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ali Okulu'ndan sanal eğitime

Ali Okulundan sanal eğitime

Asker özellikleriyle tanınan Türkler'in eğitim geleneğinde asker ocağı önemli bir yer tutuyor. Çoğu insan okumayı yazmayı 'Ali Okulları'nda söktü. Özellikle Cumhuriyet döneminin eğitim seferberliği sırasında onbinlerce genç bu sıralardan geçti. Bugün kişi başına düşen eğitim süresinin 3.6 yıl olduğu ve her Türk erkeğinin 18 ay askerlik yaptığı göz önüne alınırsa bu geleneğin devam ettiği görülür.

Türkiye'de bugün toplam 74 bin 459 okul var. Bu okullarda 12 milyon 906 bin öğrenci okuyor. Öğretmen sayısı ise 475 bin 501. Eğitimde sorunlar çığ gibi. Eğitimin kalitesi düşük, alt yapı ise yetersiz. Devletin eğitim için bütçeden ayırdığı pay komik denecek kadar az. Toplumun her geçen gün büyüyen genç nüfusu ise iyi ve kaliteli eğitim bekliyor. Eğitim cephesinde tam bir bozgun havası hakim.

Türkiye'de devletin eğitim sistemine katkısının giderek yetersiz kalması, özel sektörün bu alana da el atmasına neden oldu. Teknoloji ve internet ağırlıklı projeler birbiri ardına ortaya çıkıyor. Türkiye'deki ilk sanal liseyi kurmak için harekete geçen Latif Mutlu, oluşturulacak bir bilgisayar ağıyla evden eğitim vermenin peşinde. Devlet bakanı Işın Çelebi ise her okula ve eve internet projesi için özelleştirme kaynaklarının kullanılmasını öneriyor.

Türk eğitim tarihinin geçmişine bakıldığında sisteme 'töre' damgasının vurulduğunu görüyoruz. Türkler Müslüman olmadan önce çocuklarının ve gençlerin toplumsallaştırılması ile eğitilmesinde toplumun törelerine öncelik vermişlerdi. Dönemin şartları itibarıyla özellikle eğitimde savaş teknikleri ön plana çıkmıştı. Eğitimin 'asker' niteliğinin temeli o zamanlarda atılmıştı.
İslamiyetin benimsenmesiyle birlikte Türk eğitim sisteminin yapısı da değişti. İslami görüşlerin ağırlıkla okutulduğu onun yanında temel bilimlerin az da olsa verildiği medrese sistemi uygulanmaya başlandı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun eğitime yaklaşımı ise ayrımcı bir yan taşıyordu. Osmanlı, eğitim kurumlarını önem verdiği illere yaptırıyordu. Medreseler İstanbul, Bursa, Konya gibi imparatorluğun büyük merkezlerinde toplanmıştı. Ancak askerlik hala eğitimin "temel taşı"ydı. Osmanlı'nın Enderun gibi Hıristiyan tebadan yetenekli çocukları alarak asker ve devlet adamı olarak yetiştirdiği kurumlar vardı. Yine asker ihtiyacı için Devşirme usulüyle özellikle Balkanlar'dan çocukları hem askeri hem diğer konularda eğitmek için topluyorlardı. Bu noktada Osmanlı'nın yaptığı ve bugün bile gerçekleştirilemeyen bir uygulaması vardı. Buna göre eğitim kurumlarına alınan yabancı kökenli çocuklarının kendi dillerini ve kültürlerini devam ettirmesine izin veriliyordu.
Eğitim konusundaki en ciddi açılım Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla Atatürk önderliğindeki harf devrimiyle gerçekleşti. Latin harflerine geçen Türk toplumu modern toplumların ürettikleri kaynaklara daha rahat ulaşmaya başladılar. Ayrıca Latin harflerinin öğrenilmesindeki kolaylık eğitime büyük katkı sağladı. Atatürk Başöğretmen sıfatını alarak eğitime verdiği önemi ortaya koydu. Tevhidi Tedrisat gibi çarpıcı değişikliklere gidildi. Ancak tüm bu reformlara rağmen 1940'lara gelindiğinde nüfusun yüzde 78'i hala okur yazar değildi. Köylerde bu oran yüzde 90'lara ulaşıyordu. Bu anlamda "Ali Okulları" olarak bilinen "asker ocağında" verilen eğitim, belki de birçok Türk'ün alfabeyi ilk öğrendiği yer oldu.

Türk eğitimi bugün 8 yıllık eğitim tartışmalarına kilitlenmiş durumda. Ordunun baskısıyla imam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması eğitimin gündemini oluşturuyor. Kimse olaya '8 yıllık eğitim dünya standartıdır' gözüyle bakmıyor. Yaklaşım ideolojik boyuta indirgeniyor.
İmam hatipleri tehlike olarak görenler için bir kaç rakam verelim. Bu okullar içinde 601'i imam hatip. Burada okuyan öğrenci sayısı ise 500 bin civarında. Yani her 125 normal okula 1 imam hatip lisesi, 26 normal okulda okuyan talebeye 1 imam hatipli düşüyor.
Bugün Türkiye'de kişi başına düşen eğitim süresi 3.6 yıl. Ülkede bölgeler arasında eğitim konusunda büyük uçurumlar var. En iyi okullar aynı Osmanlı İmparatorluğu döneminde olduğu gibi büyük şehirlere yığılmış durumda. Anadolu Lisesi, kolej ve üniversite sınavlarına; en iyi eğitim şartlarının sağlandığı İstanbul, Ankara, İzmir illerindeki öğrencilerle, öğretmensizlikten dersleri boş geçen, maddi olanaksızlıklar nedeniyle kitap gibi en temel öğrenim gereçlerine sahip olamayan Orta ve Doğu Anadolu'daki öğrenciler bir arada katılıyor.
Özellikle Güneydoğu'da okullaşma oranı Türkiye ortalamasının çok altında. Bölgede güvenlik nedeniyle pek çok okul kapatılabiliyor. 1993 - 94 öğretim yılında bu bölgede 600 bine yakın öğrenci sınıfta kalmış. Birleştirilmiş sınıf uygulaması özellikle kırsal kesimlerle çok yaygın. 1994 - 95 ders yılında 12 bin ilkokulda bir öğretmen 5 sınıfı birlikte okuttu. Bunlardan yararlanan toplam öğrenci sayısı 400 bin civarında.
Yükseköğrenime gelince. Bugün Türkiye'de 8'i vakıf olmak üzere 61 üniversite, 466 fakülte, 544 yüksekokul, 237 enstitü bulunuyor. 1996 rakamlarıyla örgün eğitimde 701 bin öğrenci bulunuyor. Öğretim üyelerinin sayısı ise 50 bin. Üniversitelerdeki en büyük sorun eğitim genele yayılan problemle özdeş: Ezbere dayalı eğitim sistemi. Üniversitelerdeki sistem kişiye araştırmacı misyonu değil ezberciliği dikte ediyor. Kalabalık sınıflarda, profesörlerin değil asistanların girdiği derslerde, yoğun sınavlarda öğrenci tam anlamıyla yetişemeden mezun oluyor. Bu arada öğretim üyeleri eğitim ordusundaki diğer benzerleri gibi oldukça düşük maaşlarla çalışıyorlar, rutin bilimsel, mesleki yayınları bile takip edemiyorlar. Çoğu devletin elindeki üniversitelerde teknolojiler de hayli eski.

Dünyada süper güç olarak kabul edilen ABD'nin başkanı Bill Clinton son seçimlerde eğitime yapacağı yatırımların altını çizdi. Yeni Sol'un lideri İngiltere'nin Başbakanı Tony Blair seçim propagandasında eğitime vereceği önemi anlattı. Bu arada her iki liderde ülkelerindeki her okula internet getirmekten bahsettiler. Buradaki espri dünyanın diğer ucundaki bilgiyi öğrencilerin parmaklarının ucuna getirmekti. Bilgiye en hızlı ve en kolay yoldan ulaşmanın eğitime büyük katkı sağlayacağını düşünüyorlardı.
Türkiye'de eğitimde yeni stratejiler belirlerken olayı sadece okul yaptırma, herkese okuma yazma öğretme gibi boyutlardan kurtaracak. Dünya bilgi çağını yaşıyor. Bu çağ kendini teknolojide, bilgisayarda özellikle de internet'te ifade ediyor. Gelişen Türkiye'nin yarının da; okullaşma, öğrenim eşitliği, kaliteli ve maddi açıdan tatmin edilmiş öğretmen kadar internet de önemli yer tutacak.
Sadece devletin üzerine yıkılan öğretim giderleri paylaşılacak. Bunun için üçte birini devletin, üçte birini eğitim vakıflarının, üçte birini de öğrencilerin kendilerinin karşıladığı sistem gelişecek. Bu arada maddi açıdan yetersiz öğrencileri devlet finanse etmeye devam edecek.
Özel okulların sayısı artacak. Böylece eğitime rekabet gelecek. Öğrencinin önünde kendisine en iyi hizmeti veren okulu seçme şansı olacak. Eğitimin her aşamasında ezberin yerini uygulama, araştırmaya yöneltme şekilleri alacak.

Projenin adı sanal eğitim. Şu anda İngiltere ve ABD'nin teknolojik açıdan gelişmiş bölgelerinde uygulanıyor. Dünyanın pek az yerinde uygulanılabilen proje önümüzdeki ay Türkiye'de de başlayacak. Projeyi Türkiye'ye getiren girişimci Latif Mutlu olayı şöyle özetliyor:
'İstanbul'da okulumuzun merkezi olacak. Ve ana bilgisayar bu merkezde yer alacak. Merkezdeki bilgisayarın başında da öğretim elemanlarımız bulunacak. Okula kayıt olacak öğrencilerimizin her birinin evinde bizimle bağlantı kuracakları bir bilgisayar ve modem olacak. Bilgisayarlar aracılığıyla okulumuzla bağlantı kurarak öğrenim görecekler. Öğretim elemanlarımız öğrenciyi kuracağımız sistem sayesinde bilgisayarının ne kadar açık kaldığını, ne kadar çalıştığını, hangi saatlerde çalıştığını denetleyecekler. İmtihanlarda bilgisayar üzerinde olacak. Böylece açık öğretim gibi tek taraflı bilgiyi veren sistem yerine internet ortamı üzerinde sürekli irtibat halinde olunabilen bir sistem oluşacak.'
Mutlu, Yüksek Öğretim Kurumu'nun şu anda projeyi araştırdığını söylüyor. Ve gerekli çıkması bitişi ve kanunun çıkmasının ardından öğrencilerin bilgisayarları başında lise, üniversite diploması alabileceğini bildiriyor.
Bu arada bir yandan da öğretim üyelerinin doçent ya da profesör olmak için bilimsel dergilerde yazmak zorunda oldukları makalelerle ilgili bir çalışma da yürütülüyor. Çalışmaya göre internet ortamında yayınlanan makalelerin de bilimsel statüde kabul edilmesine çalışılıyor. Buna Türkiye'de IQ Com denen bir grup uğraşıyor.

ABD Başkanı Bill Clinton son seçimlerde ülkesine her okula internet projesi vadetti. İngiltere'de Tony Blair'de bu yolda çalışacağını kamuoyuna açıkladı. Türkiye'de bu projenin önde gelen ismi Dr. Şeref Oğuz. Oğuz; il il dolaşarak ve özel sektörün de desteğini organize ederek projeyi Türkiye'de uygulamaya çalışıyor. Projenin amacı Türkiye'nin her okuluna internet girmesini sağlayarak öğrencilerin dünyanın dört bir yanındaki bilgiye kolaylıkla ulaşmalarını sağlamak. Tabii bu bir maliyet. Bu maliyeti karşılamakla ilgili olarak aynı proje konusunda çalışan ve şu anda Devlet Bakanı olan Işın Çelebi'nin de iyi bir fikri var. Çelebi projesini şöyle özetliyor:
'Bugün ülkemizde yaklaşık 12 milyon öğrenci var. Bu çocuklar 5 milyon hanede yaşıyorlar. Her haneye faks modem kartlı bir bilgisayar verilmelidir. Her eve bilgisayar verilmesinin maliyeti 5 milyar dolar. Tüm okullar ve evler internete bağlanmalıdır. Bunun için 500 bin abonelik gerekmektedir. Yatırımı 500 milyon dolardır. Proje için yaklaşık 10 milyar dolar kaynak gerekmektedir. Bunun için ihtiyaç duyulan kaynak başta Telekom olmak üzere özelleştirme gelirinden elde edilebilir.

Son dönemde özel sektörün eğitim çalışmalarında yeni bir trend ortaya çıktı. Buna göre artık zenginler devlete okul bağışı yapmıyorlar. Çünkü devrettikleri okulun kötü yönetildiğine inanıyorlar. Buna yerine okulu kendileri yaptırıp yönetimini de kendileri üstleniyorlar. Bu amaçla kurulan pek çok vakıf var. Bunların önde geleni Feyyaz Berker, Suna Kıraç, İbrahim Betil gibi üyelere sahip Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı. Vakıf laboratuvar cinsi okullar açarak burada teknolojinin en son imkanlarını kullanarak eğitim yapıyor. Bu tip okullara örnek olarak Kemerburgaz'daki Kemerköy İlköğretim Okulu ve Enka ilkokulu verilebilir.
Özel sektörün kendi öğretim kurumlarını kurmasına örnek olarak Koç'un, Sabancı'nın ilköğretim ve yüksekokul kurma konusundaki çalışmaları ve icraatları da hızlı bir şekilde yürüyor.

Kaynak:
TBMM 1997 yılı Bütçe Raporu
Türk Eğitim Tarihi Profesör Yahya Aküz
Nutuk
Ladislas Hadrovics, Le Peuple serbe et son eglise sous la domination turque
Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Burhan Şenatalar'ın TESEV konuşması
Milliyet Eğitim Servisi Şefi Abbas Güçlü'ye yardımları için teşekkür ederim.