07.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:
Nedim Şener
Daha ortaokulda iken babası Ethem Doğan'ın Sultanhamam'daki dükkanında kumaşcılığı öğrenen Sabri Doğan, Türkiye'den Amerika'ya ilk ihracat yapan tekstilci olma özelliğinin yanında 1997'de Etibank'a verdiği yüksek fiyat tekifi ile gündeme geldi. Sabri Doğan, Sultanhamam'dan Amerika'ya uzanan hayatına geçen cumartesi günü Dedeman otelinin 11'inci katından atlayarak sonlandırmak istedi. Doğan'ın 20 yıllık hayat arkadaşı Güler Doğan, çıkışın yükselişin ve çöküşün öyküsünü Milliyet'e anlattı:
-Sabri Doğan'la nasıl tanıştınız ?
Etiler'de Yıldız Koleji'nde okuyordum. Yolda arabayla geçerken görmüş beni. Tanışdığımızda henüz 17 yaşındaydım. Sabri Bey 24 yaşındaydı. Altı ay sonra sözlendik, kayınpederemin hastalığı vardı. iki üç sene bekleyip 1980 yılında da evlendik.
- İş yaşamı nasıl başladı. Özellikleri neydi?
Babası da tekstilciydi. Sabri bey küçüklüğünden beri hem okul hem Sultanhamam'daki işyerinde olurdu. Babasının sağlık durumu müsait olmadığı için lise sona doğru işi tamamen üzerine almış. Üniversite ile işi bir arada yapmış birisidir.
- Kişisel özellikleri neler?
Çok hırslı, bir şeyi en iyi ve ilk yapmak isteyen, çok onurlu bir insandır. Koruyucuydu. 20 yıllık evliyiz Sabri bey tüm hayatımız boyunca iki kızımıza ve bana baba oldu. Hele ilk 10 yılımızda benim de babamdı. Çünkü beni o büyüttü diyebilirim. Çay yapmasını yemek yapmasını bilmezdim o öğretti. Önce benimle uğraştı sonra kızlarımızı büyüttük.
-İşler nasıl büyüdü ?
Önce Doğan kumaşcılık vardı. Hep yeni işlere açıktı sınırı yoktu ve inananın parayla işi yoktu. Hep güçle işi oldu. Hep ilki yapmak isterdi. Sanıyorum ihracatta da bunu gösterdi Amerika'ya ilk ihracatı yapan kişi Sabri beydir.
Önce ihracat arkasından Abdullah Akay ile ortaklığı oldu. Sonra yenilikler gündeme geldi. Aprido ve David People gibi markaları yarattı. Arkasından benim de içinde olduğum Dodo Junior ortaya çıktı. Hırslıydı, ama güzel bir hırsı vardı değişiklik ve yenilik peşindeydi ve insanlara fırsatlar yaratırdı.
Kumaşı kapının arkasından tanır. O derece olaya vakıftır. Deposundaki kumaşları dahi santimine kadar bilirdi.
-Etibank'ı alma fikri nasıl ortaya çıktı
Aslında bu "öncü" olmak isteğinden geliyordu. Ben banka tartışmalarının dışında kaldım ama 16 şirketin 17'ncisi gibi bakıyordu. Ona götüreceğiniz her projeyi kafasına yattığı zaman kabul ederdi. Banka sahibi olma fikri de öyle bir şeydi.
-Onu iflas noktasına getiren ne oldu?
16 şirket bir yandan üretiyor, diğer yandan ihracatçılara mal yapıyor. Bankalarla da kredi ilişkileri var. Yatırımlar var, ihracat var, nakdi, gayri nakdi krediler var, akreditifi var... Sanki birileri ortak karar almışcasına önce krediler durduruldu. Arkasından geri ödeme istendi. Buna kimse dayanamaz. Bunun mümkün olmayacağını ticaretle uğraşan herkes bilir. Ama bir gün öncesinde hiçbir bankacı araya birisini koymadan bürosuna dahi giremezdi.
-Peki Etibank'ı alarak birilerinin ayağına mı bastı?
Onu bilemem ama 200 kilometre hızla giden bir otomobil gibi hızlanmış bir adama bir anda dur dediğiniz zaman böyle bir sonuç çıkar. Bankaların 1997'de tekstil sektörünün geneline bakışı da çok olumsuzdu. Özellikle de herkes birden kredilerini geri istedi önemli bir sıkıntı yaşandı. Yalnız Sabri Bey değil tüm tekstil sektörü olumsuz etkilendi. Yaprak dökümü yaşandı. O yıllarda birçok şirket battı.
-Üç yılda Sabri Bey'in hayatı nasıl değişti ?
O mağlubiyeti hiçbir zaman kabul etmez. İnanın hak peşinde olan ve doğruyu yapan birisidir. Sabri Bey'in birçok mağazası oldu ama faturasız bir tek malı çıkmamıştır kapılarından. Çok kurallı bir adamdı. Hala evimizde de kurallar vardır. Yemeğe herkes bir anda oturur. Yemek saatinde çocuğunun telefonla konuşması olamaz. Saat 20'den sonra evi kimse arayamaz. Bir kişi yemekten kalkamaz. Herkes gelmeden kimse yemeğe başlayamaz. Böyle kuralları vardır.
- Şirketleri hakkında iflas kararları verildi ve ailece yurtdışına çıkma yasağı kondu. Eniştenisini yurtdışına çıkma yasağı yüzünden tedavi ettiremediğine de üzüldüğü söylendi.
Sabri Bey gibi işini dış ilişkilerle götüren bir adama 'yurtdışına çıkamazsın' demek çok ağırdır. Bütün eli ayağı yurtdışındadır. Elini ayağını bağlayıp nasıl yemek yemesini beklerler? Aile içinde çok özel bir yeri vardır Sabri Bey'in. Eniştesi olmasada bir yanıda çalışan birisi de olsa ona da yardım ederdi. Yapacağı yardım böyle bir engelle karşılaşıyorsa bundan rahatsızlık duyardı.
-İşlerini kurabilecek bilgi birikimi ve hırsı varsa neden yeniden denemedi?
Yıldı, yıldırdılar. Üzerine çok geldiler. "Nasıl beni sağımdan soluma döndürmezler?" diyordu. Sabri Bey Türkiye ve tekstil adına çok şey yaptı. bu kadar baskıyı heketmediğini düşündü ve mutsuzluk duydu. Bunu son iki ay ben evimde yaşadım.
-Size ve kızlarına davranışı değişti mi?
Sabri Bey önce içine kapandı, sessizleşti. Herkese ve her şeye karşı değişti. Hatta "Ben senin kükremene alışığım, sessiz bir Sabri Doğan istemiyorum" derdim.
-Yeni bir iş kurma planı var mıydı?
Hayır böyle bir fikri yoktu. Çok çaresiz ve isteksizdi. Sabri Bey yemeğe düşkündü, gelişi güzel yemek yemezdi. Osmanlı mutfağı severdi ve yemekleriyle ben bizzat uğraşırdım. Yemekten bile zevk almaz olmuştu. Akşama ne yapayım dediğimde "Farketmez ne olsa yerim" diyordu.
İçki sigara kullanımı arttı mı?
Sabri bey içki ve sigara kulanmazdı.
İntihar girişiminden önce de içki içtiği yazıldı?
Bunu bende sordum nedir bu içki meselesi diye. Galiba komilerden birisi "Sabri Bey bir isteğiniz var mı?" diye sormuş. O da "Sen bana içki getir" demiş. Biz ihtihar girişim olduğu gün saat saat 11 civarında kahvaltı ettik, evden öyle çıktı. Neden içki içsin.
-Evden çıkarken mektup yada mesaj bırakmış mı?
Hayır Sabri Bey'in konusu maddiyat değildi. O yalnızca gücünün bittiğini hissetti. Ve bu durumu yakıştıramadı, onuruna yediremedi. Öyle ki babam bize çiftlik evi yaptırmıştı, orada bir gece bile yatmadı. Hiçbir şeyi kabul etmedi.
Hastanede niçin intihar etmek istediğini söyledi mi?
"Yaşamak istemiyorum. Artık bezdim" dedi. Biz hiçbir problem yaşamamış bir aileyiz. Herkesin örnek diye baktığı aileyiz. Uçakta bile el ele giderdik, yine öyle olacak inşallah.
Daha önce hiç ihtihardan söz etmiş miydi?
Hayır. Doğrudan "ihtihar çözüm" falan demiyordu ama "Yaşama gücümü kaybettim artık" diyordu. Çok hassas bir insandı ve çok kırıldı.
Kime kırıldı yardım istemeyi düşünmedi mi?
O bir kraldı. Bu işleri en iyi bilen birisiydi, yine kraldır. Ama o hepsini kaybetti. Kolay yardım isteyemezdi. Hep en büyük o olmuştur.
Şu an ne düşünüyor. Kurtulduğunu seviniyor mu, yoksa keşke ölseydim mi diyor?
Şu anda şaşkın, "keşke ölseydim" de demiyor, güzel de bakmıyor. Şok içinde. bende öyleydim ilk üç gün. Ben de şok yaşadım ve "intihar etti" dediklerinde bile kendi kendime "yaşıyor o" dedim. O kadar çok insana iyiliği vardır ki.
Kurtulmuş olmanın kendisi için manevi bir anlamı olduğunu düşünüp yeniden başlamak istiyor mu?
Hayır şu anda kesinlikle iş düşünmüyor. Bana "Sen tek başına bakayım ne yapacaksın?" diyor. Bu benim için çok kötü birşey, çünkü ben herşeyi ona soran bir kadınım.
Peki yeniden ihtihar eder mi diye korkunuz var mı?
Yok dersem yalan olur. Ben çok korkuyorum. Düşünmek bile istemiyorum. İntihar etmesini gerektirecek bir durum yok diyorum ama iç dünyasına inemem. O fırtınalar yaşadı. Onu suskunluğu ile belli etti. Hiçbir zaman dertlerini anlatmadı. Birazcık da etrafındaki insanlara kırılmış.
- Türkiye'de gurur intiharı pek alışılmış bir şey değil. Yurtdışına çıkmayı düşünmedi mi?
Onun için onuru çok önemlidir. Kendisine "kaçtı" dedirtecek adam değildir. Ben de şerefsizlik olarak addederim. Ben yurtdışında çok özel bir hayat yaşayacağıma Türkiye'de çok mütevazi hayatı tercih ederim. Benim de aldığım aile terbyesinde sıkıntı hep birlikte yaşanır. Bunun dışarı bile hissettirmezsiniz.
-Kendine geldiğinde Sabri Bey'e ilk sözünüz ne oldu?
"Nasıl kıydın bize" dedim. "Nasıl terkettin beni ve çoçuklarımızı" dedim. Cevabı, "Sen çok kuvvetli bir kadınsın hepsinin üstesinden gelirsin" oldu. Ben de "Sensiz hiçbir şey değilim ve sensiz de yaşamak istemiyorum" diye karşılık verdim.
-Çocukları ile ne konuştu?
Çocukları o istedi. Küçük kızımız çok ağladı. 12 yaşında, o zaten bebek ruhludur. 15 yaşında olan kızımız da "Niçin yaptın baba?" diye tepki koydu.
Çocuklar çok üzüldüler ve bir daha yapar mı diye endişe ettiler.
-Tedavi nasıl devam edecek?
Şu anda hiç birşey bilmiyorum. Psikiyatristi ile konuşuyoruz. Çok büyük fiziksel bir rahatsızlığı yok ama psikolojik olarak ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Ama işe dönme ihtimali görünmüyor. Ben de manevi olarak zor durumdayım. Yalnız bıraktığım zaman huzursuzluk duyuyorum. Hiç rahat edemeyeceğim.
-İşleri tasfiye etmeyi düşünüyor musunuz?
Hayır şu anda değil. Şu an işler gidecek. Ama onunun kırgınlıkları bana geçti ve affetmeyeceğim. Bankalar yanında testil sektörüne yetiştirdiği yüzlerce insan var. Maddi ve manevi olarak zor duruma düştüğü zaman kimse yardımına koşmadı ve yalnız bırakıldı. Bunları o da buluyor bende ve yine söylüyorum Sabri Bey'i bu duruma getirenleri ve seyirci kalanları affetmeyeceğim.
-İsim verebilir misiniz? Kimi affetmeyeceksiniz ne yapacaksınız?
İşte ortada hızla giden ve büyüyen bir adama bir anda fren koydular. Bu insanı durdurmamaları gerekirdi. Ona karşı olanlara soruyorum, Sabri Bey'in intihar mı etmesi gerekiyordu ona karşı tavrın değişmesi için. Ama artık tavır koyanlar şimdi daha olumlu bakıyorlar. Şu an zor bir durum yaşıyorum ve kimseyi de direkt suçlamak istemiyorum. Ama onun hırsı bana geçti. Ben işin ucunu bırakmayacağım ama insanlar da görecekler neler yapacağımı.