Ekonomi Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

07.02.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Diyanet İşleri Başkanı Yılmaz, faiz konusunda fetvasını açıkladı. İslam önde gelen kişilikleri İmam Ebu Hanife, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in görüşlerine dayanan değerlendirmesinde Yılmaz, "borcun ödenmesinde paranın satınalma gücünün dikkate alınması ve iki tarafın helalleşmesi uygun olur" dedi

Perihan ÇAKIROĞLU

DİYANET İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, "Faizin ne kadarının haram, ne kadarının helal olduğu" yolundaki tartışmalara açıklık getirdi. El Ezher Üniversitesi'nden Şeyh Tantavi'nin bir süre önce "borsa ve banka gelirinden elde edilecek faizin helal olduğu" yolundaki açıklamasının ardından Türkiye'deki İslami sermaye ve finans kesiminde de faizle ilgili farklı yorumlar ortaya çıkmıştı.
MÜSİAD Başkanı Erol Yarar, "Enflasyon kadar faizin mübah sayılabileceğini" belirtmiş, Fethullah Hoca'ya yakın kesimler ise bu konuda fetva kurullarının karar vereceğini ifade etmişlerdi.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, ünlü İslam fıkıhçılarının bu konudaki görüşlerinden yola çıkarak bir değerlendirme yaptı. Başkan Yılmaz'ın değerlendirmesinde de "enflasyon kadar faizin" haram sayılmayacağı yorumu ortaya çıkıyor.
Yılmaz'ın faiz konusundaki açıklaması şöyle:

BİR kimsenin, ticaret veya herhangi bir işletmede kullanılmak üzere, güvendiği bir şahsa veya kuruluşa sermaye (para) verip, bu sermaye ile elde edilecek kazançtan (kardan) aralarında anlaştıkları nisbete göre (yarı yarıya, üçte bir, üçte iki, dörtte bir, % 10... gibi) hisse almaları caizdir. Ancak, böyle bir para karşılığında miktar önceden belirlenmemelidir.
İslam dini, bütün çeşitleriyle faizi yasaklamış, haram kılmıştır. Faizle ödünç vermek günah olduğu gibi, kesin zaruret olmadan faizli borç almak da günahtır.
Bir kısım kuruluşlar, genellikle maddi sıkıntılardan dolayı değil, daha çok kazanmak için faiz ödeyerek para almaktadırlar. Ancak bu kuruluşlar, faizle aldıkları bu paraları, ya üretim veya ticarette kullanıyorlar, yahut da daha yüksek faizle sıkıntıda olan kimselere veriyorlar. Üretim ve ticarette kullandıklarında, ödedikleri faizi de maliyete ekledikleri için, sonuç itibariyle bu faizi sözü edilen kuruluşlar değil, tüketici (işçi, dargelirli, fakir fukara) ödüyor. Ayrıca faizle para veren, hiç emek harcamadığı halde daima kazançlı; borç alan ise kazanmak için çalışmasına rağmen zarar ihtimali içinde bulunuyor. Bu itibarla verilen para karşılığında belirli süreler sonunda, belirli para ödeyen ister şahıs, ister kuruluş olsun, alınan bu para faizdir.
Herhangi bir sebep borçlanan kimse, vadesinde borcunu ödemeden, paranın değeri (satın alma gücü) değişirse, borcun ne şekilde ödeneceği konusunda İslam müctehid ve fakihleri farklı görüşler ortaya koymuşlardır.
İmam Ebu Hanife'ye göre, bu para tedavülde olduğu müddetçe paranın değeri ister artsın, ister etsilsin, borç aynen ödenir. Para değerinin değişmesinin borcun miktadırda bir tesiri olmaz.
İmam Ebu Yusuf'a göre; borcun sabit olduğu (sözleşmenin yapıldığı) zamanda kullanılmakta olan bir başka paraya veya altına göre kıymetinin ödenmesi gerekir.
İmam Muhammed'e göre ise, bu durumda, sözleşmenin yapıldığı zamana değil; paranın değerinin değiştiği zamana itibar edilir.
Günümüzde özellikle az gelişmiş ülkelerde para değer kaybetmekte, gün geçtikçe satın alma gücü azalmaktadır. Bu sebeple, seneler öncesine ait bir borç. - Ebu Hanife'nin içtihadına uyularak - aynen ödendiği takdirde, alacaklı zarara uğramaktadır. Oysa, dinimizde "başkasına zarar vermek ve başkası yüzünden zarar görmek yoktur. Nitekim, fıkıh kitaplarında Ebu Hanife'nin içtihadına göre fetva verilmediği, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in görüşlerinin her ikisinin de müftabih olduğu belirtilmektedir. Ancak zamanımızda para değeri çok sık - hemen her gün - değişmekte olduğundan İmam Muhammed'in içtihadı, uygulamada önemli bir kolaylık sağlamamaktıdır.
Bu itibarla, uzun süre önceki borçların ödenmesinden İmam Ebu Yusuf'un içtihadına uyularak, paranın borçlanma zamanındaki değerinin (satın alma gücünün) dikkate alınması ve ayrıca iki tarafın helallaşmaları uygun olur.