En Dokun bana

Dokun bana

31.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

EDİTÖRDEN

Dokun bana





Naom Chomsky ABD'nin Irak'a saldırmasından kısa bir süre önce Şubat 2003'te yazdığı 'İmparatorluğa karşı durmak' yazısında '3B' den bahsediyordu. Şöyle diyordu üstat: Irak ile girişilecek savaşa karşı muhalefet kesinlikle tarihte eşi görülmemiş bir boyuttadır. Bu muhalefet Avrupa'da o kadar yoğundur ki, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld Almanya ve Fransa'yı "Eski Avrupa" olarak küçümsemiştir, "Bunlar itaatsizlikleri nedeniyle dikkate alınmayacaklardır. Avrupa'daki diğer birçok ülke ABD ile birliktedir" diyerek yabancı gazetecileri ikna etmeye çalışmıştır. Bu birçok ülke ise Berlusconi'nin İtalya'sı ile sembolize edilen "yeni Avrupa"dır. Berlusconi çok yakında Beyaz Saray'ı ziyaret edecek ve 3B; yani Bush Blair Berlusconi çetesine katıldığı için minnettar olacak, tabii o zamana kadar hapsi boylamazsa." Benim yazımın konusu Chomsky'nin 3B'sinden, sadece biri. Son günlerde Türkiye'ye yaptığı sık ziyaretlerle 'telekomdan doğalgaza iş bitiren' bu arada 'nikâh şahitliği yapan', Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 'yakın arkadaşı sıfatını' hak eden isim: İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi.
Nereden baksanız ilginç bir kişilik Berlusconi. Mesela hayatı... 29 Eylül 1936'da Milano'da doğdu. 'İş hayatı'na çok erken yaşlarda ortaokul sıralarında başladı. Kukla şovlarında gişecilikten, para karşılığı arkadaşlarının ödevini yapmaya kadar pek çok değişik konuda çalıştı. Gemilerde şarkı söyledi, elektrikli süpürge sattı, bu arada da hukuk fakültesini bitirdi. İlk işini babasının bankasından aldığı krediyle 1962 yılında kurdu. Bu bir inşaat şirketiydi. O sıralarda Thomas More'un 'Ütopya'sını okumuştu ve hayallerinde muhteşem bir dünya yaratmak vardı. Bu hevesle inşaat işine girdi ve daha sonra Milano 2 diye anılacak 10 bin kişinin yaşadığı bir yer inşa etti.
Ardından medya işine girdi. Ülkesinde televizyondaki devlet tekelini yıkan adam oldu. İtalyan halkını yarışma programlarıyla, ABD yapımı 'sitcom' larla tanıştırdı. Televizyonu, gazeteler, dergiler izledi. O artık hemen her alanda yatırım yapan, güç sahibi bir işadamıydı. Ülkesinde hayatın pek çok alanında söz sahibi olan bu adam kendi diline bir de deyim kazandırdı: Berlusconizm.
Bu deyimin anlamı şuydu: 'İnsanlar onun inşa ettiği evlerde oturuyor, onun kontrolündeki yazılı ve görsel basının haberleriyle hayatlarını şekillendiriyor, onun süpermarketlerinden alışveriş yapıp, yine onun restaurantlarında yemek yeyip, sosyal tesislerinde stres atıyordu. Hatta onun 1986'da satın aldığı futbol takımı 'Milan'ı tutuyordu. 1989 yılında kişisel serveti 6.2 milyar dolara ulaşmıştı. Berlusconi hızla büyürken şirketlerinin 'borçlarını' da büyütmüştü. Ve o günlerde siyasete girme kararı aldı. Kimi 'kötü niyetliler' şirketlerinin borçları ile onun siyaset yapma isteği arasında bağlantı kurdular. 1993 yılında kurduğu partisi Forza İtalia ile 28 Mart 1994 seçimlerinde koalisyonla İtalya'yı yönetmeye çalıştı. Ancak ilk denemesi hüsranla bitti. Koalisyon 7 ay sonra dağıldı. Ancak Berlusconi yılmadı. Çalıştı, çabaladı, kendisi hakkındaki pek çok yolsuzluk söylemiyle mücadele etti ve 13 Mayıs 2001'de yeniden başbakan oldu. Forbes dergisinin verilerine göre 12.8 milyar dolarlık servetiyle şu anda dünyanın en zengin politikacısı.
Gelelim Tayyip Erdoğan'la benzeyen ve benzemeyen yönlerine. Her ikisi de futbola bayılıyor. Ama Erdoğan çocukluğundan beri 'top'la haşır neşir, kulüpten kulübe gezmiş bir futbolcu, Berlusconi ise 'parasıyla kulüp almış' bir patron.
İkisinin partisinin de politikaya girişleriyle ülkelerindeki diğer partiler siyaset sahnesinden silindi. 1994 seçimleri İtalya'da yarım asırlık partileri bitirdi. Tıpkı 2002 Kasım ayında Türkiye'deki gibi..
Söylemleri benzeşiyor. Berlusconi, işçilere 'ilk ofisimin halılarını ben döşedim', çiftçilere 'ailemin tarlalarında çalıştım', işadamlarına 'bakın Ferrarilerime, sizlerden biriyim' diyor. Tayyip Erdoğan bir yandan esnaflığıyla, bir yandan girişimciliğiyle, Karadenizliliğiyle, Siirtlilerin damadı olmasıyla, kısaca oy alabileceği her yerle iyi diyalog kuruyor.
Belki de en önemlisi her ikisi de dokunmaya, sarılmaya çok meraklı. Birbirlerine, iş arkadaşlarına, seçmenlerine hep dokunuyorlar. Bazen bu dokunma seansları Tayyip Bey'in oğlunun düğününde olduğu gibi gelin hanımın sert tepkisiyle de karşılaşabiliyor.
Ben size 'Tayyip Bey'in dış dünyadaki bir arkadaşını anlatmaya çalıştım. Eylem Türk ise kapağımızda, Türkiye'deki yakın iş dostlarını inceledi.



BUSINESS