Mehmet Soysal

Mehmet Soysal

mehmet.soysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Soğuk günler yaşıyoruz...
Kar, yağmur ve buz gibi havaları düşe kalka günleri tüketiyoruz!
Ülkemizin sınırları ötesinde yaşananlara dair göç resimlerine baktıkça ciğerimiz parçalanıyor...
Suriye’nin Halep kentinde yaşanan savaşın çirkin yüzünü dünya seyretmekle yetiniyor.
Binlerce insan evlerini bırakıp çocuklarıyla, kadınlarıyla göçüyorlar!
Tahliye konvoyuna dahi ateş açıyorlar...
Bu nasıl bir vahşettir...
Ellerinde bir battaniyeyle yeni bir hayata yürüyorlar.
Ve çocukların gözlerindeki korku, hayatları boyunca unutamayacakları bir büyük acı...
Baba, dede, abi, anne ve ablalarının çaresizliğini ve tükenmişliğini hiç unutmayacaklar!
Ve bu duruma neden olanları asla affetmeyecekler!
***
Kış gününde aç susuz yollara düşenler, kentlerini yıkık halde bırakıp meçhule yürüyorlar.
Kimileri de ülkemizdeki akrabalarına sığınabilmenin derdinde. Binlerce insanın akıbeti meçhul günlerin insafına kalmış...
Ve Ege Denizi’nde yaşanan göç faciasını daha unutamamış iken... Her yeni gelen bir fotoğraf daha beter yüreklerimizi burkuyor...
Suriye ve Irak’tan Avrupa’ya gitmek isteyenleri hatırlıyoruz.
Ve bir bot ve can yelekleriyle denizleri aşmaya çalışanların durumunu...
Ekmek ve hürriyet uğruna ölümüne yolculuk yapanların gözleri önünde çocuklar sularda kayboluyor...
Bize göre Suriye’de asrın zulmü yaşanıyor!
Ve karaya vuran o masum yüzlü çocukların cesetlerine ait fotoğraflar hâlâ yüreğimizin derinliklerinde dururken...
***
Türkiye’nin Rusya üzerinden yaptığı baskılarla tahliye konvoylarının oluşması, ateşkes sağlanması ve sonra bozulması ve ardından yeniden tahliyeye devam edilmesi haberleriyle tüm yaşama sevincimizi yitiriyoruz.
Ve artık diliyoruz ki bu kara günler son bulsun!
Ve göç mevsimi bir an önce bitsin...
İnsanlar doğdukları yerde büyüsün ve ölsün diyoruz ama böyle giderse Ortadoğu yangın yerine dönecek.
Her geçen gün biraz daha kötüye gidiyor gibi!
Suriye, Irak, Filistin ve Mısır’daki yıkık kentlerin harabeleri altında milyonlarca çocuk, anne, abla, baba, nine ve dedelerin cesetleri var.
Ve İslam ülkeleri bir araya gelip bu vahşete bir son vermiyor.
Tarihi eser diyerek üç tane çanak bulmak için dünyanın altını üstüne getirip kazı yapanlar, bulduklarıyla paha biçilmez müzeler kuruyor. Elbette sanat ve medeniyet için gerekli.
Lakin insanlığa karşı işlenen bu soykırımın, zulmün ve vahşetin müzeleri bir gün kurulacak mı doğrusu merak ediyoruz.
İnsan bu kadar değersizleşti mi!
Bilinmeli ki elbette bütün zalimler bir gün iki metrekarelik mezarlara gidecek!
Göç mevsimi bu kara kış günlerinde devam ederken Avrupa çam ağaçlarını süslemekle meşgul!