Gündem EYVAH! SINAV HAFTASI

EYVAH! SINAV HAFTASI

17.01.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Sınav haftaları öğrencilerin evrim geçirdiği dönemlerdir. En şık öğrencilerin bile eline geçeni giydiği, öğünlerin ekmek arası peynir-zeytinle geçiştirildiği, tüm paralar fotokopiye yatırıldığı için sosyal etkinliklerin durduğu bir dönemdir bu...

EYVAH SINAV HAFTASI

HER üniversite öğrencisi vize ve final haftalarında birazcık evrim geçirir.
Gece geç saatlere kadar ders çalışıp sabah uyku akan gözlerinin altı şişmiş vaziyette kalkarsın. Normal şartlarda fakültenin en şık öğrencisi olmak için gardırobun önünde saatlerini harcayanlar, artık kıyafetlerin uyumuna zerre kadar dikkat etmeden eline ne geçtiyse giyerler.
Kahvaltı adı altında, peynir, zeytin ve domates üçlüsünü aynı anda ağzına atarken bir yandan da gece hazırladığın notları ezberlemekle meşgul bir yaratık haline gelirsin. Makyaj falan hak getire zaten. Sevgili veliler, merak etmeyin, bu bir zombi değildir, sadece sınav haftasında olan normal bir öğrenci. Zordur hakikaten sınav haftaları.

Ya inek olacaksın ya da...
Sınavlar başlayınca yapacak bir şey yok zira ‘başımızı kaşıyacak yok şenlikleri’ çoktan başlamıştır bile. Bu durumda yapılacak en akıllıca şey, isyan etmek veya çalışmaya direnmek yerine oturup adam gibi çalışmaktır. Bir süre inek öğrenci olacaksın mecbur! Bu arada çalışkanlara neden inek dendiğini de hep merak etmişimdir. İneğin çalışkanlıkla ne alakası var. Ben şahsen bu konuda arılara ve karıncalara haksızlık yapıldığını düşünüyorum. İneği severim ama çalışkanlara inek denmesi taraftarı değilim, saçma yani.
Neyse efenim, en iyisi sınav haftası çalışkan öğrenciyi oynamak. Ne demişler? Gülü seven dikenine de katlanır. Hayat böyle bir şey!
Ayrıca sınav haftaları, arkadaş ilişkilerini gözden geçirmek için iyi bir fırsattır. Bütün dönem hiçbir dersi kaçırmayıp hocayı en ön sırada dinleyen ve sayfalarca not tutan arkadaşlar arasında bazı yardımseverler vardır ki hiç düşünmeden paylaşır notlarını. Onlar candır işte.
Bazıları da değil notunu vermek, sınav olduğundan haberi bile yokmuş gibi davranır. 30 beklediğini söyler 80 alır, hatta sınavda çıkacak konuların başlıklarını bile söylemek istemez. İyi de arkadaşım, benim seninle yarışmak gibi bir derdim yok ki. Bazı derslerden ayakkabı numarası gibi notlar alan benim. Sen niye kasıyorsun ki kendini? Niyetim, yükseklik korkusu olan notlarıma terapi yapmak sadece, sen rahat ol!
Uzun lafın kısası, iyi çalışın öğrenci arkadaşlarım! Kimsenin notuna, kopyasına muhtaç olmayın, kendi ayaklarınızın üstünde durmayı öğrenin...

Haberin Devamı

Artık bu dünyada değilsin

l Sınav haftası, cep telefonunla bir süre vedalaşmak zorunda kalırsın
l En sevdiğin dizini izleyemezsin
l Sevgilinle sinemaya gitme planların suya düşer
l Bütün harçlığını fotokopiciye, çaya ve kahveye harcarsın
l Rahat rahat uyuyamazsın
l Çalışmamak için odanı bir günde üç kere toplamak gibi saçmalıklar yaparsın
l Sınav anında hocaların o külyutmaz tavırlarına gıcık olursun
l Asistanların dikkatli bakışları sağ olsun, ağız tadıyla kopya bile çekemezsin gibi liste böylece uzayıp gider.

Bizler de kendimizi anlamıyoruz ki!

Galatasaray Lisesi mezunu, 20 yaşında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisiyim. Etrafımda gördüğüm, yaşadığım her şey hakkında sormak, öğrenmek istiyorum. Televizyonda gördüğüm haberlerin doğruluğuna inanamaz oldum. Her şeyin altında sürekli bit yeniği arıyorum. Bırakın memleket meselelerini televizyondaki alakasız magazin kapsamına giren haberleri bile acabalarla izliyorum. Bize yansıtılan gösterilen şeylerin arkasında neler var?..
Tıp okumayı idealist bir yaklaşımla seçtim fakat ülkenin en iyileri arasında gösterilen bir fakültede bile yaşadığım birçok olay yine beni soruların içine çekti. Devlet yurdunda kalıyorum. Burada toplumun bambaşka bir yüzüne şahit oldum. İnsanlar, çocuklarını okutamıyor, okutursa da bin bir güçlükle. “Devlet yurdu çıkmazsa özel yurda gücümüz yetmez” diye daha iyi üniversiteleri yazmayan insanlar o kadar çok ki.

‘Uçların arasında yaşıyorum’
Birçok genç yurtdışında neler olduğundan bihaber. Benim gibi tıp okuyan oda arkadaşlarım evrim teorisinin Kur’an-ı Kerim’de yer almadığı için gerçek olamayacağı görüşünde. Diğer taraftan annesi, babası Amerikan kolejlerinde okumuş, kendisi özel bir liseden mezun arkadaşım ise evrimin yüce insanlar topluluğunu oluşturduğunu, onların da aslında tanrı olduğunu savunan “modern” bir tarikata üye olmak üzere. Bu kadar uçların arasında yaşıyorum ve en sonunda sorularımın içinde boğulur oldum. Genç Gazete’yi duyunca nedenini bilmeden katılma, sorularımı başkalarıyla da paylaşma ihtiyacı hissettim.

Haberin Devamı

SOSYAL TREND

Haberin Devamı

Yol arkadaşım olur musun?

Yurtdışında örneklerine rastlanan yolculuk paylaşımı uygulaması Türkiye’de de yapılıyor. Aynı güzergahta yolculuk yapan sürücülerle yolcuları buluşturan yolyola.com’un güvenlik için Facebook, eposta, TC kimlik ve telefon numarası doğrulama şartları var. Siteye giriş yaptıktan sonra şoför bulup, yolculuğunuzu özel araç konforunda yapabiliyorsunuz ya da boş gidecek aracınıza yolcu bulabiliyorsunuz. Tatil dönüşlerinde özellikle otobüs ve uçaklarda yer olmadığı zamanlarda üniversite öğrencilerinin de sıklıkla tercih ettiği uygulama kullanıcılarına ekonomik, konforlu ve çevreci bir yolculuk sunuyor.

Youtube mizahçıları

Youtube üzerinden “Yalan Dolan” adıyla video yayınlayan Tolga Uyken ve Enes Bulaldı yeni popüler olmaya başladı. Ben onları internetten değil de doğaçlama tiyatro yapan bir gençlik tiyatro grubu sayesinde “Dünya tersine dönseydi“ videolarıyla tanıdım. Şimdi özgün videolarıyla milyonlar olmasa da belli bir izleyicisi kitlesine sahipler ve çok seviliyorlar. Kaliteli çekimler ve içerikleri nedeniyle televizyonlarda yayınlanan skeçlerle yarışacak seviyede olan bu ikiliyi sosyal medyada daha sık göreceğimizi düşünüyorum.

Haberin Devamı

'Ben bir odunum'

Kelimeler, çoğu zaman şekil verir insana, üstün de kılar bizi mesela hayvanlarla aradaki sınıf farkını doğurur. İşte ben de geçenlerde öyle bir kelime buldum. Kulağa biraz kaba gelen bir kelime: “odun”. Hani biz gençler arasında romantik olmayanlar için sarf edileninden. Çoğu zaman ben de işittim bu kelimeyi. “Odunsun Ali tmm mı” gibisinden.
Başlarda pek bir çağrışım yapmamıştı fakat sonradan odunun ne kadar güzel bir şey olduğunu anladım. Hani biz 90’lı yılların çocukları, Barış Abi’nin programlarıyla büyüyen. Bir deste tasonun bir çanta paradan daha kıymetli olduğu; 3 kornerin 1 penaltı yaptığı zamanın çocukları. Gelecek kuşaktan genç nesile terfi ettiğimiz bugünlerde bu kelimeyi sevmemiz gerektiğini ve odunun aslında hayatın tam da kendisi olduğunu anladım. Hani şairlerin satırlarından eksik etmedikleri şeyler vardır ya “ah o gözlerin, elma yanakların, kiraz dudakların” gibi insanoğlunun pek nadide parçaları. İşte bu parçalar zamanla gerekli önemi kazanmış. Fakat odun hep dışarıda kalmıştır. Hangi mısrada gördük odun için “gökkuşağı gibiydi desenlerin” dendiğini. Hâlbuki doğayı kullanarak kendimizi bu kadar iyi tarif etmişken, doğanın en önemli eseri ağaçların parçası olan odundan neden hiç bahsetmedik?

Hayatın kendisidir
Neden bu kadar önemlidir ki odun? Daha doğrusu odun nedir? Odun, bir araya geldiğinde dallarının yuva, yapraklarının gölge, meyvelerinin besin olduğu asırlık bir ağaçtır. Odun; dolabımız, masamız, Karadeniz’deki evimizdir. Bir köy muhtarının yok edilen zeytin ağaçları için döktüğü gözyaşıdır, Karadeniz’in yağmuru, Anadolu’nun ısı kaynağıdır, Taksim’in kalabalığından kaçıp dinlenebileceğimiz bir yerdir. İstemesen de içine çektiğin o nefesin kaynağıdır odun; hayatın kendisidir. İnsanı insan yapan değerdir.
Odun ile ne demek istediğimi de doğanın ve ağacın bu kadar görmezden gelindiği bu günlerde odun kelimesinin bize çok şey katacağını da anlamışsınızdır.
Artık birileri doğaya zarar verdiğinde benim canım acıyor. Neden mi? Çünkü ben bir odunum.