Gündem Gönüllü gençler ünlülerle 100 yüze

Gönüllü gençler ünlülerle 100 yüze

21.01.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Toplum Gönülleri Vakfı, gönüllü gençleri 50 önemli isimle bir araya getirdi. Siyaset, iş, sanat ve spor dünyasında öne çıkan isimlerle yapılan görüşmeler vakfın 10. yıl projeleri kapsamındaki “Yüz yüze 100 yüz” isimli bir kitapta toplandı

Gönüllü gençler ünlülerle 100 yüze

Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın(TOG) gönüllü gençleri kendi alanlarında başarılı çalışmalara imza atan 50 isimle yüz yüze görüşmeler gerçekleştirdi. Siyaset, iş, sanat ve spor dünyasında öne çıkan isimlerle yapılan görüşmeler “Yüz yüze 100 yüz” isimli bir kitapta toplandı. Vakfın 10. yıl projeleri arasında yer alan kitabın satış geliri, sosyal sorumluluk eğitimleri için kullanılacak.
Çalışma ayrıca, TOG’un ilke ve değerlerine yakın gördüğü 50 ismin, deneyim ve fikirlerini gençlere ulaştırmasını da sağlıyor.
“Toplumsal değişimi amaçlamaları, farklı olana saygı duymaları ve alanlarında öncü ve yenilikçi olmaları” nedeniyle TOG üyesi gençlerin yüz yüze görüştüğü isimler ve röportajlardan alıntılar şöyle:

‘En büyük başarısızlığım’
İshak Alaton (Alarko Şirketler Topluluğu Başkanı): “Türkiye’nin bugünkü en büyük tehlikesi, en büyük zarar verici faktörü aşırı milliyetçiliğin canlı tutulmak istenmesi, hatta yaygınlaştırılmaya çalışılması. Bunu çok tehlikeli görüyorum. Çünkü bu ön yargılar en yukarıda, karar vericiler nezdinde de canlı olduğu için insanları eşit görmüyorlar ve Kürt asıllılara ve onlara yakınlık duyan benim gibilere aşırı reaksiyon gösterip Türkiye’nin saygınlığına gölge düşürüyorlar.
(...)Başarısızlık hayatın en iyi öğretmenidir. İnsanın kendi başarısızlığı da insanın en iyi öğretmenidir. Benim en büyük başarısızlığım Zonguldak’tır. Zonguldak madenlerini kapattırmak istedim. Çünkü orada insanlar öldürülüyor, bilinçli olarak ölüme gönderiliyorlardı ve bunu bir haksızlık olarak görüyordum. Hayat boyu bununla mücadele ettim ve başarısız oldum. Madenler kapatılmadı. Bugün hala 700 metre derine inip orada ölen insanlar var.”

‘Dünya yok oluyor!’
Ömer Madra (Açık Radyo’nun kurucusu): “Üniversiteden 12 Eylül Darbesi ve YÖK dolayısıyla protesto edip ayıralanlardan oldum. İstifa dilekçesine, ‘YÖK benim akademik özgürlük anlayışıma aykırı düşer, o yüzden ayrılıyorum’ diyen ender öğretim üyelerinden biriydim. Yapacak bir işim olmadığı, okuma yazma dışında elimden fazla bir şey de gelmediği için gazeteciliğe intisap ettim.(...)
1968 dünyada yaşanmış gerçek bir devrimdi. Biz Türkiye olarak kıyısından geçtik. O dönemde genç olmak çok önemliydi. Yabancı dil bilmenin ayrıcalığıyla 68 ruhunu da daha rahat takip edebiliyorduk. Türkiye’de hiçbir zaman demokratik bir kitle hareketi halini almadı. Hep anti-emperyalist yanı ağır basan, kendi otoritelerine karşı demokratik özgürlük talebinde bulunmayan bir halde, yani yarım ve eksik kaldı bence.(...) Dünyadaki türler küresel iklim değişikliğinden dolayı en büyük yok oluşa gidiyor. Mesele politikaları yapan karar vericileri zorlayıp etkilemek. Yani Kaz Dağları’nda maden arıyorsa ağaçları kesiyorsa, suları mahvediyorsa buna karşı çıkan yerli insanlara destek olmak zorundasınız.

‘Nefret suçları yasası yok’
Akademisyen Yasemin İnceoğlu: “Türkiye, nefret suçu bakımından zengin bir ülke. Ancak nefret suçu kavramı özellikle Hrant Dink cinayetinden sonra konuşulmaya başlandı. Medyanın Hrant Dink’in cinayetine giden süreçte çok ciddi rol oynadığını gördük. (...) Nefret söylemi, nefret suçuna giden yolda bir önkoşul gibi düşünülebilir. Biz de buna karşı çıkmak ve mücadele etmek üzere bir platform oluşturduk. 60’tan fazla STK bize müdahil oldu. Amacımız Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı (AGİT) üyesi olan Türkiye’nin bir yasaya kavuşması. 56 AGİT ülkesinin 48’inde yasa var ve Türkiye nefret suçları yasası olmayan sekiz ülkeden biri.”

Gençler bir araya gelin
Ergun Özen(Garanti Bankası Genel Müdürü): “Dijital dünyaya yönelik adaptasyon Türkiye’nin geleceği için büyük ümit vaat ediyor. Neyi yapamıyor diye düşününce de yasaklara karşı duramadığını düşünüyorum. Çünkü gençler bir araya gelse türban yasağı da olmaz, ateistler de, aşırı sol görüşlüler de, sağ görüşlüler de kendini açıkça ifade edebilirler ve özgürlüklerde birleşme fırsatını yakalayabilirler. Burada hep siyasetten bir şey yapması bekleniyor. Topu onlara atınca da bir ilerleme olmuyor.”
Faik Açıkalın(Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü): “Dünyada bir kutup kayması oluyor. Son krizde, gelişmiş ülke dediklerimizin tahmin ettiğimiz kadar güçlü olmadığını gördük. Finansal güç
gelişmekte olan ülkelere doğru el değiştiriyor. Politik güç ise hâlâ öbür tarafta. Yeni denge nerede oluşacak? Finansal gücün kayması politik anlamda hangi noktada dengelenecek? Yeni dünyada bazıları rekabette öne geçebilmek için diğerlerinden daha hızlı olmak, daha az hata yapmak zorunda.”

‘Referans kanunlar değil’
Şafak Pavey (Milletvekili): “Kültürle ilgili hiçbir sosyal dönüşüm yapmıyoruz. Bütün sorunları topluma asla değmeyen kanunlarla halletmeye çalışıyoruz. Oysa toplumun referansı kanunlar değil. Kanundan çok daha güçlü referans merkezleri var. Mesela din...”
Ayşe Kadıoğlu(Akademisyen): “Toplumsal cinsiyet de bireysellik gibi aslında solun içinde çok tartışmalı ve sıkıntılı bir konuydu. Bireysellik daha sonraki yıllarda gecikmiş ve adeta topluma karşı bir tavır olarak ortaya çıktı. Bireysellik toplumun yüzüne tükürmeden, topluma saygıyı yitirmeden de yaşanabilir.”

‘Kadın baş sayfa çizeri yok’
Piyale Madra(Karikatürist): “Politikada kadınlar ne kadar azsa, kadın çizerlerin politik karikatürlere ilgisi de o kadar az. Dünyada da bizde de politik bir kadın baş sayfa çizeri yok. Malesef kadınlar erkekler kadar politikaya yakın değil. Karikatür düşünsel potansiyele dayalı bir sanat. Buna ayrıca çizim yeteneği, mizah, politik, bilgi ve birikimi de eklemek gerekiyor.”

‘Siyaset manipüle edilir’
Defne Koryürek(Aktivist): “Gıdanın etek boyu, açıklık kapalılık, renk, ırk, din meselesi yok. Bu kişiden kişiye değişmez.(...) Siyaset manipülasyon yapar. Manipüle edebilmek için gıdadan daha iyi bir alet bilmiyorum. Gıda adaletinden bahsetmek için önce adalete ilişkin bir tanım ortaya koymak gerekiyor.”
Cem Mansur (Orkestra Şefi): “Beni Türkiye’de en çok rahatsız eden insanların sosyo-ekonomik konumuyla kültürel ihtiyaçlarının bağdaşmaması, paralel gitmemesi olmuştur. Bir ülkede maddi gücü elinde bulunduran kesimle kültürel hayata katkıda bulunan sanatçı ve yaratıcı kesimin birbirinden bu kadar kopuk olması sağlıksız bir topluma işaret ediyor.”
Şebnem İşigüzel(Yazar): “Devletin yaptırımlarını yeterli bulmuyorum. Bakanlığın çalışmalarını da. Hukuk ve adalet çoğu zaman sınıfta kalıyor. Sivil toplum kuruluşlarına destek veriyorum. Bu konuda ne yaparsa onlar yapacak.”
Arzu Kaprol (Moda Tasarımcısı): “Her tasarım bir matematik problemidir. Çözümüne en doğru ve kolay yoldan nasıl ulaşacağınızla ilgili farklı yöntemler ararsınız. Kıyafet hayatı kolaylaştırırsa bir işe yarar.”

‘İki dil de değerlidir’
Rober Koptaş(Gazeteci): “Türkçe de Kürtçe de dünya üzerinde konuşulan bütün diller gibi değerlidir.
Hepsinin yaşaması için çaba göstermek gerekir. Bir dil kaybolduğunda, bir ibadethane kapandığında, bir okul, kilise ya da bir cami kapandığında bana aynı acıyı, aynı üzüntüyü verir.”

‘Yaklaşım değişmeli’
Aynur Doğan(Sanatçı): “Toplumun çoğunluğu ortak acıları yaşadığı zaman bir insan, bir kadın, bir müzisyen olarak çöktüğünüz zaman oluyor. Kürtlük açısından bakarsak; bu coğrafyada hala Kürt kültürü, dili ve kimliği tanınmıyor. Akla bölücü, düzen bozan, ekonomiyi bozan geliyor. Bu anlayışın değişmesi gerekiyor.

Haberin Devamı

Gönüllü gençler ünlülerle 100 yüze

TOG Vakfı’ndaki gönüllü gençlerle konuşan Cem Mansur, “Beni en çok rahatsız eden insanların sosyo-ekonomik konumlarıyla kültürel ihtiyaçlarının uymaması” dedi.

‘Gözü dönmüş bir savaş kışkırtıcılığı var’
Yaşar Kemal(Yazar): “Hiçbir çağda, kötülük böylesine örgütlenmedi ve güçlü olmadı. Dünyamızdaki yokluk, açlık, tamamen bozulmuş bir gelir dağılımı. Dünyadaki dillerin yok olması, kültürlerin yozlaşması. En önemlisi de doğanın kırımı ve insanoğlunun soyunun da tükenmesi. Milyarlarca insan bazı olanaklara kavuşmuş insan kardeşleri tarafından sömürülüyor. Yaşamı doğadan kopuk, eğitimi yaşamdan kopuk, yaşamını siyasi katılım yoluyla düzenleme hakkından yoksun insanlar şiddete dönebiliyorlar. Acıma, sevme duygularını yitiriyorlar. Gözü dönmüş bir savaş kışkırtıcılığı var.”

Haberin Devamı

‘Evet, her şey çizilebilir!’
Erdil Yaşaroğlu(Karikatürist): “Evet her şey çizilebilir ama bir kişinin özeline, özrüne çok bulaşmamak kaydıyla. Bir kişinin özrüyle dalga geçmek iyi bir şey değil, çok inandığı kendi inancıyla dalga geçmek iyi bir şey değil. Ben dinle ilgili karikatür yaparım, imamlarla dalga geçerim, bazı saçma inanışlarla dalga geçerim evet, ama çok büyük kitlelerin inandığı çok özel konulara girmeyi çok tercih etmiyorum. Çünkü mizahçılar olarak tabuları yıkarız evet, ama bazı şeyleri değiştirmek imkânsızdır. Boşu boşuna da ortalığı bulandırmaya gerek yok.”

‘Devletin tek tipleştirme yaklaşımına son verdik’
Hasan Saltık(Kalan Müzik): “Sisteme, yönetime karşı muhalif bir şirkettik. Biraz dünyaya bakınca da gördük ki sadece bu tarzla devam edersek ekonomik olarak ayakta durmanı sağlayacak potansiyel yok. En iyisi kültürel, sanatsal işler yapalım dedik.Türkiye’deki kültürün açığa çıkması için neler yapılır diye düşündük. TRT’nin ve devletin tektipleştirme yaklaşımını yıktık. Gençler farklı kültürleri bizdeki şarkılardan öğrendi.”