Gündem Güneş ufuktan şimdi doğar...

Güneş ufuktan şimdi doğar...

19.05.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Bundan tam 101 yıl önce Anadolu adeta bir yangın yeriydi. Dört yandan işgal edilmiş yoksul, çağın dışında bir ülke; yıllardır süren savaşlardan bitkin düşmüş bir halk ve işgal güçlerine teslim olmuş bir yönetim vardı... 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan yola çıkarak 19 Mayıs sabahı Samsun’a ulaşan Mustafa Kemal Paşa, Havza yolunda bozulan otomobilden indi, gelecek güzel günlere inanarak “Dağ başını duman almış” marşını söyleyerek yoluna devam etti...

Güneş ufuktan şimdi doğar...

İşgal altındaki vatan toprakları, 101 yıl önce âdeta bir yangın yeriydi; kapkara dumanlar dağların tepelerine yükseliyordu. Ancak, içi umutla dolu, milletine güvenen, kurtuluşa inanan bir adam ve arkadaşları, dillerinde bir marş, “Dağ başını duman almış” diye yürüyorlardı ufuktan doğacak güneşe doğru. Bugün evlerimizde olsak da şehit kanıyla kurtarılmış vatan toprağına güneşin ufuktan ebediyete kadar doğuşunu sağlayanlara, kalplerimizde minnet ve şükran duygularıyla hüzünlü bir coşku içinde kutluyoruz 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı...

Haberin Devamı

Marş söyleyerek yürüyenlerin başında, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan 9. Ordu Kıtalar Müfettişi Mustafa Kemal Paşa vardı; Havza’ya gitmek üzere 25 Mayıs sabahı bindikleri hurda otomobil, Karageçmiş köyü yakınlarında arızalanır. Araçtan umudunu kesen Mustafa Kemal, köye doğru yürürlerken, “Dağ başını duman almış” marşını söylemeye başlar ve kendisini izleyenlere, “Haydi siz de söyleyin” der.

Vatan toprağına güneşin doğmasını sağlamak için neşe içinde marş söyleyen Mustafa Kemal ve karargâhı, daha on gün önce İstanbul’daydılar. Mondros Mütarekesi’nin 30 Ekim 1918’de imzalanmasından sonra 13 Kasım 1918’de İstanbul’a dönen ve altı ay İstanbul’da kalan Mustafa Kemal, çeşitli temaslarda bulunur. Anılarında anlattığına göre, kendisini İstanbul’dan uzaklaştırmak ve “Anadolu dağlarında çürütmek” isteyenlerce 9. Ordu Müfettişliği ile görevlendirilir. Ancak, Mustafa Kemal, müfettişliği kabul ederken, görevinin geniş yetkilerle donatılmasını sağlar. Öyle ki; Ankara’nın doğusunda kalan her yerden sorumlu hükümet yetkilisi konumundaydı.

Haberin Devamı

Güneş ufuktan şimdi doğar...

‘Bir şey mi yapacaksın?’

Mustafa Kemal, 14 Mayıs’ta, Damat Ferit Paşa’nın Nişantaşı’ndaki evindeki akşam yemeğinde yeni görevi konusunda görüşmelerde bulunur. Sadrazam’ın yanından ayrıldıktan sonra, Cevat (Çobanlı) Paşa ile arasında şu konuşma geçer:

“- Bir şey mi yapacaksın Kemal?

- Evet Paşam, bir şey yapacağım.

- Allah muvaffak etsin.

- Mutlaka muvaffak olacağız.” 

İzmir’in işgal edildiği 15 Mayıs günü Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’nda Cevat (Çobanlı) ve Fevzi (Çakmak) paşalara veda eder. Aynı gün, Yıldız Sarayı’nda Padişah Vahdettin tarafından kabul edilen Mustafa Kemal, daha sonra Bandırma Vapuru kaptanı İsmail Hakkı (Durusu) Bey’i, Şişli’deki evine çağırarak yolculukla ilgili bilgi alır.

‘Karadeniz’de batırılacak’

Mustafa Kemal, 16 Mayıs’ta, Cuma selamlığından sonra Padişah Vahdettin’e veda eder. Şişli’deki evinde annesi ve kız kardeşiyle vedalaşan Mustafa Kemal Paşa, yola çıkışındaki kritik saatleri şöyle anlatır: “Otomobil kapı önünde idi. ... Tam o sırada gelerek beni büroma götüren bir dostum (Rauf Orbay), aldığı bir habere göre, benim ya hareketime müsaade edilmeyeceğini yahut vapurun Karadeniz’de batırılacağını söyledi. Yıldırımla vurulmuşa döndüm. Daha sonra vaktiyle uzun müddet yanımda çalışan bir erkânıharp (kurmay) da gelerek, maiyetinde çalıştığı bir damattan aynı şeyleri öğrendiğini bildirdi. Bir an yalnız kaldım ve düşündüm. Bu dakikada düşmanların elinde idim. Bana her istediklerini yapamazlar mıydı? Beynimden bir şimşek geçti: Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek! Bunun için beni Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak lazımdır. Bu ihtimal mantıklı idi. Ancak artık benim için yakalanmak, hapsolmak, sürülmek, düşündüklerimi yapmaktan men edilmek, hepsi ölmekle eşit idi. Hemen karar verdim, otomobile atlayarak Galata Rıhtımı’na geldim.”

Haberin Devamı

Güneş ufuktan şimdi doğar...

‘İdeali götürüyoruz’

Sandallarla gidilen “Bandırma” vapurunda, Kız Kulesi açıklarında İtilaf Devletleri subaylarınca silah ve kaçak malzeme arandı. Arama sürerken, “kaptan yerinde” bulunan Mustafa Kemal’in kararlılığı göstermek amacıyla hareket hazırlıklarını çabuklaştırmasını söylediği “yirmi yedi yıllık ihtiyar kaptan” demir aldırmaya başladı. Subayların gemiyi terk etmelerinin ardından Karadeniz’e yönelen “Bandırma”nın güvertesinde Mustafa Kemal Paşa, yanındakilere şunları söyleyecekti: “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah ne cephane götürüyoruz; biz ideali ve imanı götürüyoruz.”

Haberin Devamı

Mustafa Kemal Paşa, Boğaz’dan Karadeniz’e çıkarken, kaptana tehlike ihtimallerini anlattığında, İsmail Hakkı Bey, “Ne aksi, bu denizi pek iyi tanımam, pusulamız da bozuk...” cevabını verir.

Güç koşullar altında süren yolculuktan sonra 19 Mayıs 1919 (Pazartesi) sabahı saat 6’da güzel bir havada Samsun’a ulaşırlar.

Gençlik bayramı ve marşı

1936 yılı yazı; Atatürk, Balkan Antantı dolayısıyla Beylerbeyi Sarayı’nda düzenlenen festivalde, Karadeniz yöresi oyunlarını izlerken, 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkışını hatırlar. “Dağ başını duman almış” marşını yolculuklarında, nasıl söylediklerini şöyle anlatır: “Anadolu’nun dağ başlarını, tekerleklerini çuvalla doldurduğumuz kırık dökük otomobillerle aşarken, bu marşı söyletmeyi yanımda bulunanlara adet ettirmiştim.”

Haberin Devamı

Seveni çoğalarak artan Gençlik Marşı’nın bestecisi İsveçli Felix Körling, asıl adı da “The Trallande Jomtor’dur. (Jamtland’lı Üç Şarkıcı Kız/Şakıyan Üç Kız). Marş, melodisini çok beğenen Selim Sırrı Tarcan tarafından 1909 yılında Türkiye’ye getirilir. Güftesini de Türkçe öğretmeni olan arkadaşı Şair Ali Ulvi (Elöve) yazar.

‘Muazzam tarihi bir gün’

Atatürk’ün, Millî Mücadele’nin başlaması dolayısıyla kendi doğum günü olarak ilan ettiği “19 Mayıs’’ta, Samsun’da ‘’muazzam tarihi bir gün’’ olarak yerel törenler düzenleniyordu. “20. Asır” mecmuasının 19 Mayıs 1953 tarihli sayısındaki yazıya göre, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak bastığı o gün, kent baştan başa donanır, dükkânlar kapanır, Samsunlular akın akın Belediye Meydanı’nda toplanır, törenleri izlerlerdi. Gece de her yan “pırıl pırıl” aydınlatılır, millî oyunlar oynanır, konferanslar, “müsamereler” verilir; Gazi saygıyla anılırdı.

Samsun’un bu “uğurlu günü” kutlama törenleri, her yıl artarak 1936 yılına kadar sürer. Bu yılda Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak bastığı kıyıya “Gazi Heykeli” dikilince, kutlamalar, artık “bütün şehri ve limanı yerinden oynatan” bir duruma dönüşür.

Nasıl bayram oldu?

19 Mayıs’ın yurt çapında bir “Bayram”a dönüşmesinin öyküsü ise Selim Sırrı Tarcan’ın girişimiyle 1928 yılında ilk kez İstanbul’da düzenlenen “Jimnastik Şenlikleri”ne dayanıyor. “Bir nevi mektepler bayramı” şeklindeki bu şenliklerde kızlarla erkekler ayrı ayrı sahaya çıkıyorlardı. Bu şenlikler, 1936’da 19 Mayıs’a denk getirilir ve “millete mal edilerek” gençlik bayramı niteliğini kazanır. İstanbul’da bulunmasından ötürü bu şenliğe katılamayan Atatürk, ertesi gün Anadolu Ajansı aracılığıyla “19 Mayıs gününün yıldönümü münasebetiyle vatandaşların yüksek duygularını bildiren yazılara ve bugünü kutlamak için yapılan spor bayramında gençliğin gösterdiği heyecan ve bağlılığa teşekkür eder. Atatürk, 1937 yılında da “Ankara Stadyumu”nda yapılan törende “milletin sevgi ve bağlılık duyguları”nı ileten İçişleri Bakanı ve CHP Genel Sekreteri Şükrü Kaya’ya “teşekkür telgrafı” gönderir.

Atatürk stadyumda

Atatürk, 1938 yılında Ankara (19 Mayıs) Stadyumu’nda, “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak ilk kez yapılan gösterileri hasta olmasına karşın izler. Atatürk’ün yanında, konuğu Yugoslav General Nediç vardır. 19 Mayıs, aynı yıl 20 Haziran’da Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’a ek yapılarak, resmen bayram ilan edilir. Böylece Cumhuriyetin ilk yıllarından, resmen bayram ilan edildiği tarihe kadar, mayıs ayının üçüncü cuma günü kutlanan “idman bayramı” ya da “jimnastik şenlikleri”, Atatürk döneminde kabul edilen millî bayramların sonuncusu olur. Ancak, 10 Kasım 1938’de yaşama gözlerini yuman Atatürk, resmen ilk kez 1939’da kutlanan Gençlik ve Spor Bayramı’nı izleyemez. Bayramın adı 1980 yılından sonra yapılan düzenlemeyle de “19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirilir.

Güneş ufuktan şimdi doğar...

Vasiyeti gençlere

Atatürk, Büyük Nutuk’unu “Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum” diyerek başladığı ve bir nevi siyasi vasiyetnamesi niteliğindeki, “Gençliğe Hitabı” ile bitirir. Atatürk, Gençliğe Hitabı’nı okurken, kürsüde heyecanına hâkim olamaz, eli titrer ve gözlerinden yaşlar akar. Prof. Afet İnan, Atatürk’ün bu bölümü yakın çevresine okuduğu akşam da heyecanını ve iki damla gözyaşını çevresindekilerden gizleyemediğini söyler. Prof. İnan, o akşam Mustafa Kemal’in coşku içinde kimseye konuşma fırsatı vermediğini belirterek, o ortamı şöyle anlatır: “O, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği üzerinde duruyordu: geleceği Cumhuriyet’e inananlara, onu koruyanlara ve yaşatacak olanlara emanet etmek gerekiyordu’ diyordu.”