Gündem Hayal dünyam bizim ev

Hayal dünyam bizim ev

04.01.2020 - 07:50 | Son Güncellenme:

Öykülerini “Benyusuf”ta toplayan Sezgin Kaymaz, “Bizim ev, benim hayal dünyam demektir; bu hayal dünyası da bir ‘Deliler Evi’. Yazdıklarım, hayatın hiç gözünün yaşına bakmadan götürdükleri karşısında neşesini kaybetmeyen insan ve diğer varlıkların bu yarı sermest deliliği” dedi...

Hayal dünyam bizim ev

Sezgin Kaymaz, edebiyatımızın en üretken isimlerinden biri. Kitapları, yarattığı karakterler, kurguyu inşa ediş biçimi ve tuhaflıklarıyla ünlü. Kaymaz’ın bize öğretilen mantık sınırlarının içerisinde gezinmeyi çok sevmediğini söyleyebiliriz. “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır” diyen Wittgenstein’a benzer bir tavırla, kendi dünyasını inşa eden, kitaplarıyla farklı bir dilin sınırlarını zorlayan Kaymaz ile yeni öykü kitabı “Benyusuf”u, kitaplarını, karakterlerini ve dünyasının sınırlarını konuştuk.

Haberin Devamı

Kitaplarınızdaki karakterlerle bağ kurmamak mümkün değil. “Her kötünün içinde bir iyi, her iyinin içinde bir kötü” olabileceğini bize karakterleriniz aracılığıyla hatırlatıyor gibisiniz. Ve okur, tüm karakterlere kendini yakın da hissediyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz? Bu denli gerçek ve aşina olduğumuz karakterler yaratmanın formülü var mı?

Samimi yazıyorum, dilimi esirgemiyorum. Bunu biraz açıklamam lâzım... Planlı, kurgulu, başından sonunu bildiğim hiçbir şeyi yazamadığım için, günün birinde elime doğuveren bir karakterin ağzından çıkana da yapıp ettiğine de karışmıyorum; bırakıyorum kendi hâline, o ne isterse onu yapıyor, nereye isterse oraya gidiyor, ne isterse onu söylüyor, ben de onun yaptığı her haltı izleyen, gören, duyan bir şahit gibi kâğıda döküyorum olup biteni. Yaptıklarının hiçbir yerinde onu yargılamıyor, suçlamıyor veya övüp yüceltmiyorum; çünkü o zaman işine karışmış, daha da fenası kendi romanımda kendim oynamış olurum; oysa kahraman ben değilim, o. Onun o gibi davranabilmesi için benim sadece bakmam, görmem ve olduğu gibi yazmam gerekiyor, “Bir dakika, yanlış yapıyorsun!” demem değil. İşte kastettiğim samimiyet bu. Böyle yazınca da öyle oluyor, bir karakter ne kadar fantastik olursa olsun, daha demin şu köşede karşılaştığımız biri gibi canlanıveriyor çünkü o sadece kendisi.

Haberin Devamı

‘Deliler Evi’

Kitaplarınızdaki dünyayı bir çeşit deliler evine benzetiyorum. Ancak buradaki delilik, zihinsel bir rahatsızlığa değil hayat karşısındaki bir tutuma işaret ediyor. Kitaplarınızda herkese kucak açmanızı Rumi ve Rumi’nin yazdıklarıyla olan bağınız ile ilişkilendirmek mümkün mü? Yoksa abartılı bir yorum mu yapıyorum?

Eşim Hülya, gözlerini kapatıp gece karanlığında bir yere bırak, 10 sene sonra “Orası neresiydi?” diye sor, gider eliyle koymuş gibi bulur o yeri. Ama nasıl bulduğunu, hangi yollardan oraya eriştiğini bilmez. Bu yüzden adres tarif edemez. Bakkalı sor meselâ, “Şu tarafta!” deyip eliyle gösterir, demek ki sen tam ters tarafa gideceksin. Öyledir. Bunu kendi de kabul etmiştir en nihayet. Bu yüzden de birine bizim evin adresini verirken “Taksi durağını bul, ‘Deliler Evi’ni göstermelerini iste, hemen gösterirler” diye tarif eder. Kitaplarımdaki dünyayı ‘Deliler Evi’ne benzetirken bizim evin tarif kriterini vermişsin... Ve çok haklısın. Bizim ev demek, aynı zamanda benim hayal dünyam demektir; bu hayal dünyası da tastamam bir ‘Deliler Evi’. Zihinsel rahatsızlık anlamındaki deliliğin tezahürü değil benim romanlarımda yazdıklarım, hayatın hiç gözünün yaşına bakmadan götürdükleri karşısında neşesini kaybetmeyen insan ve diğer varlıkların bu yarı sermest deliliği. Rumi’nin herkese ve her şeye kucak açmamda elbette muazzam etkisi vardır, ama hayatı geldiği gibi kapıdan buyur eden, bir de yüzüne şen kahkahalar atarak ağırlayan Sabiş’i unutmamak lazım.

Haberin Devamı

‘Hikâye bitse de karakterler evden çekip gitmeyen tipler’

“Benyusuf”taki öyküler, bir ailenin bir araya gelmesi gibi, okurun eski kitaplarınızdaki karakterlerle yeniden bir araya gelmesini sağlıyor. Karakterlerin arasındaki bağın bu denli güçlü olmasının nedeni ne? Bu karakterle çok güçlü bir bağınız olması, onları terk etmemenize mi neden oluyor?

Haberin Devamı

Hikâye kitaplarımdaki hemen hemen bütün hikâyeler, benim evvelce mektup kardeşlerime yazıp yolladığım, o kitaba basılmadan çok önce o mektup kardeşlerimin bir kısmı tarafından okunmuş hikâyelerdir, karakterlerin o kadar tanıdık gelmesinin sebeplerinden biri bu. Bir diğeri, içimden öyle geliyor ve benim ‘kısa roman’, edebiyatın ‘hikâye’ dediği öykülerde hemen hemen bütün kahramanlar birinci tekil şahsın dilinden yazılıyor. Bu hâl, hem samimiyet dili kurulmasını kolaylaştırıyor, hem de kahraman hep aynı kişi gibi göründüğünden kolayca çağrışım yapmasını, ete kemiğe bürünmesini sağlıyor. Ama bu da yeterli bir sebep değil. Asıl sebep, senin de söylediğin gibi, o sayfalarda yaşayan karakterlerle benim çok güçlü bağlarımın olması. Hikâye veya roman bitse de evden çekip gitmeyen tipler onlar; beraber yaşamayı sürdürüyoruz, eğleniyoruz, gülüyoruz, ağlıyoruz, birbirimizin ayağına dolanıyoruz, karşısına çıkıyoruz. Yani sen haklısın; esaslı sebep bu.