Gündem İSLAM’A GÖRE MİRASTA KADIN ERKEK DENGESİ

İSLAM’A GÖRE MİRASTA KADIN ERKEK DENGESİ

22.07.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

İslam dini, miras konusunda çok detaylı bir denge gözetmiştir. Erkeğe yüklenen sorumluluklar, kadının evlilik sırasında alacağı ‘mehir’, boşanma halinde gözetilecek paylaşım oranları ve ölüm halinde gözetilecek paylaşım oranları ile kutsal kitabımız Kuran, çok detaylı bir yapı ortaya koyar

İSLAM’A GÖRE MİRASTA KADIN ERKEK DENGESİ

‘Ana-baba ve en yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve en yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Az veya çok ama belirli bir paydır.” (Nisa 4/7)
“Allah evladınız konusunda size görev yükler; erkeğin payı, iki kızın payı kadar olur... Babalarınız ve oğullarınız... Onlardan hangisinin faydalı olma bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bu sebeple) paylar Allah tarafından belirlenmiştir. Allah bilir, doğru karar verir.
Kadınlarınızın çocuğu yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir, çocuğu varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bunlar, yaptıkları vasiyetten veya borcunun ödenmesinden sonra olur. Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır; çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır...” (Nisa 4/11-12)

Erkeğe yüklenen sorumluluklar
Ana-baba ve en yakınları ölen kadın da erkek gibi menfaat kaybına uğrar. Ama kadın, gelin gittikleri ailenin desteği ile kayıplarını azaltabilir. Bu sebeple onun miras payı erkekten az olur. Az olması, erkeklere yüklenen sorumluluklarla da ilgilidir. Bu sorumlulukların bazıları şunlardır:
1- Evlenen erkek eşine, hatırı sayılır bir mal vermek zorundadır; ona mehir denir. Örnek olarak biri erkek, biri kız iki kardeş babalarından kalan üç ev ile yüz yirmi bin lirayı paylaşsa; erkek kız kardeşinin iki katı pay alacağından iki ev ile seksen bin lira erkeğe, bir ev ile kırk bin lira kıza kalır. Erkek evlenince eşine yirmi bin lira mehir verse parası altmış bine iner. Kız da kocasından yirmi bin mehir alsa onun parası da altmış bine çıkar ve denge sağlanmış olur.
Erkek, karısını kendi evine getirir; kız ise kocasının evine gider. Böylece her birinin elinde kiraya verebileceği birer ev kalır ve yine denge korunmuş olur.

Kuran’da kurulan denge
2- Kardeşler gibi karı ile kocanın miras payları da eşit değildir ama dengelidir. Yukarıdaki erkek, kız kardeşine denk bir mala sahip kadınla evlenmiş olsun. Karısının; babadan kalan bir evi ve kırk bin lira parası varken yirmi bin lira da kocasından aldığı için toplam parası altmış bin lira olur. Bu kadın çocuksuz vefat etse mirasının yarısını kocası alır. Yani koca; kadının evinin yarı payı ile otuz bin lirayı miras olarak alır. Koca çocuksuz vefat etse, kadın mirasın dörtte birini alır. Yani kocanın iki evinden birinin yarı payı ile atmış bin liranın dörtte biri olan on beş bin lirayı alır. Bu olayda erkek, karısından 15 bin lira fazla almış gözüküyor ama karısının bıraktığı altmış bin liranın yirmi bin lirası, kendi verdiği mehir olduğu için fazla değil, eksik aldığı bile söylenebilir. Ayrıca karısı ölen erkek, tekrar evlense yeni karısına mehir verir, ama kocası ölen kadın, evlenince mehir alır. İşte İslam miras sisteminde böyle güzel bir denge vardır.

Erkeğin maddi durumunun önemi
3- Kadın, malını ve kazancını ailenin ihtiyaçları için harcamak zorunda değildir. Bu, erkeğin aleyhinedir ama erkeğin mirastan alacağı fazla pay bu dengesizliği düzeltir.
4- Erkeğin maddi durumunun iyi olması onun aile içindeki konumunu güçlendirir. Eşi ve çocukları için harcamada bulunamayan bir erkek küçük düşer ve ailede etkinliği azalır. Bu da aile huzurunu temelinden etkiler. Kadının zengin, kocanın fakir olduğu ailelerdeki huzursuzluğun kadını ve çocukları mutsuz ettiği daima müşahede olunmaktadır.

İslam kadını nası korur?
5- Kadın-erkek miras dengesi, miras yoluyla servetlerin parçalanması önler ve kadının ailesini nispeten korunmuş olur. Çünkü ailesinin güçlü olması onun için bir güvencedir. Kocasından ayrılsa sığınacağı yer kendi ailesidir. Ailenin kadın üyesinin miras payının az olması, erkek üyelerin ona karşı tavrını olumlu yönde etkiler.
İslam fıtrattır; yani doğa kanunlarından oluşur; doğadaki dengeyi sosyal hayata da taşır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Rum 30/30)
Fıtrat, varlıkların temel yapısını; yaratılış, değişim, gelişim ilke ve kanunlarını ifade eder. Bilimde, teknolojide ve insan ilişkilerindeki temel kanunlar bunlardır.

Haberin Devamı

KURAN’A SORALIM

Müşriklerin bilindik söylemi: “Biz atalarımızdan böyle gördük”
Allah’ın bir takım özelliklerinin başka varlıklarda da olabileceğine inanarak müşrik olanların bilindik söylemi şudur: “Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz” (Zuhruf 43/22)
Aklın ve bilimin dışlandığı, farklı olan her şeyin tehdit olarak görüldüğü, eskiye ait şeylerin kutsandığı, yalanlar ve hayallerle kurgulanmış sahte dünyaların yıkılma korkusunun oluşturduğu gerilimin ürünü olduğu görülür.
Bugün birçok müslüman da Kur’ân’ın ve Sünnet’in açık hükümlerini görmezlikten gelerek “herkes yanlış sen mi doğrusun?” sözüyle kendini savunmaya çalışır. “Peki, ya ataları akıllarını bir şeye çalıştırmamış ve doğru yolu da bulamamışlarsa ne olacak?!...” (Bakara 2/170)
Bunların okumuş yazmış olanları şöyle derler: “Doğru ama bunlar her yerde söylenmez”
Allah’ın nebilerine karşı direnenler hep gücü elinde bulunduranlarla onların etkilediği kişiler olmuştur. Onların atalar dinini bırakmamaları, menfaatlerini terk etmeyi göze alamadıkları içindir. Onlarla ilgili ayetlerin bir kısmı şöyledir:
“Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denince: “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Şeytan, babalarını alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı? Güzel bir tavır takınarak kendini Allah’a teslim eden kimse, en sağlam kulpa yapışmış demektir. İşlerin sonu Allah’a varır.
Kim görmezlikten gelirse onun görmemesi seni üzmesin. Sonunda bize dönecekler, biz de yaptıkları her şeyi onlara haber vereceğiz. Herkesin içinde ne olduğunu Allah bilir. Onları, önce biraz nimetlendirir sonra da kaba bir azabı çekmek zorunda bırakırız.” (Lokman 31/21-24)

Haberin Devamı

Okuyucudan Gelen Sorular

Soru: Din tartışmalı bir konumudur. Bir ilahiyatçının yorumunun Kuranla örtüşmemesi mümkün mü?

Cevap: Din konusunda Allah Teâlâ kimseye yorum yapma yetkisi vermemiştir. Bir ayetle ortaya konan bir hüküm, mutlaka başka ayetlerle ayrıntılı olarak açıklanır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem (özet hükümler halinde) kılınmış sonra doğru karar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen AllahAllah tarafından açıklanmıştır. Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmamanız içindir. Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim.” (Hud 11/1-2)
Yanlış yorumlar; bir âyeti, onu açıklayan âyetlerle birlikte anlama görevinin unutulup Kur’ân-Sünnet bütünlüğünün görülememesinden kaynaklanır. Bizim yazılarımızda Kur’ân’ın koyduğu yönteme uyulduğu için Kur’ân ve Sünnet dengesi kurulmakta ve insan doğasına uygun çözümler elde edilmektedir.

Haberin Devamı

Soru: Kuran’da kadınların regl halinde oruç tutamayacağı yazılı, ama siz tutabilir diyorsunuz?

Cevap: Kur’ân, sadece hasta ve yolcuların oruç tutmayabileceğini söyler ve adeti hastalık saymaz. Bir de orucu; yeme, içme ve cinsel ilişkinin bozduğunu söyler. Adet , bunlardan hiçbirine girmez. 13 Temmuz tarihli Milliyet’te konu ile ilgili yazımızı okursanız Allah’ın Elçisinin adetli kadınlara orucu emrettiğini ama yanlış yöntemlere başvuran ulemanın bunu ters yorumladığını görürsünüz.

Haberin Devamı

Soru: Kuran’da iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denk tutuluyor ama siz eşit olduğunu söylüyorsunuz; bunun sebebi nedir?

Cevap: 17 Temmuz tarihli Milliyet’i okursanız, bunun da Kur’ân’a parçacı yaklaşılarak Kur’an-Sünnet dengesinin bozulmasından kaynaklandığını görürsünüz.

Soru: Kadınların dayak yemesiyle ilgili yazınızda dayağın erkeği rahatlatmak için olduğunu anlayan bazı okurlarımız üzülmüş. Buna ne dersiniz?

Cevap: O okuyucularımız, 18 Temmuz tarihli Milliyet’teki yazıyı tekrar okurlarsa görürler ki, hem Kur’an’a, hem de Sünnet’e göre, kadının sadece evlilik dışı cinsel ilişkiye girdiğinin kocası tarafından bilinmesi ve konunun kimseye duyurulmaması ve mahkemeye taşınmaması halinde olabilir. Böyle bir erkeğin rahatlaması, aynı zamanda kadının da rahatlaması olur. Dövme de hafifçe ve kimsenin anlayamayacağı şekilde olmalıdır.

Sorularınız için mail adresimiz: fetva@suleymaniyevakfi.org
Süleymaniye Vakfı imsakiyesine şu adresten ulaşabilirsiniz: http://www.suleymaniyevakfi.org

Haberin Devamı

Doğru Bildiğimiz Yanlışlar

Gizli İlimler (İlm-i ledün ilm-i bâtın) ne demektir?

“İlm-i ledün ve ilm-i bâtın” Allah tarafından verildiği iddia edilen özel bilgi demektir. Din büyüğü sayılan bazı kimselere böyle bir ilim verildiği iddia edilerek onlar kutsallaştırılır.
İddiayı temellendirmek için daha çok Kehf Suresi’nin 60 ve 82 ayetleri arasında geçen Musa -Hızır kıssası delil gösterilir. Orada Musa’nın (a.s.) Allah’ın bir kulu (Hızır) ile yaptığı yolculuk esnasında onda, anlam veremediği davranışlar görür. Hızır önce yolculuk yaptıkları gemiyi deler, sonra bir erkek çocuğunu öldürür, daha sonra kendilerine yiyecek verilmeyen bir köyde yıkılmakta olan bir duvarı doğrultur. Musa aleyhisselam her defasında bunlara itiraz edince Hızır ona, yaptıklarının arka planını anlatır ve “Bu, Rabbinin bir ikramıdır. Bunları kendiliğinden yapmadığını, Allah’ın emriyle yaptığını söyler ve Musa ile beraberliğine son verir.
Dine uyma yerine dini kendilerine uyduranlar, bundan hareketle bazı kimselere de gizli bilgiler verildiğini iddia eder ve insanları etkilemeye çalışırlar. Oysa sözü edilen kıssada Musa (a.s.) ile yol arkadaşlığı yapan, Allah’ın o işler için görevlendirdiği bir melektir. Meleğin yaptıkları insanlara örnek olamaz. Hiç kimse birilerini, Allah’ın görevlendirdiği bir melek yerine koyarak Musa aleyhisselamdan bile üstün konuma getiremez.

Günün Âyeti

İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla
“Müminler! Yaptığınız yardımları, başa kakarak ve inciterek değersiz hale getirmeyin. İnsanlara gösteriş olsun diye malını harcayan, ama Allah’a ve Ahiret gününe inanmayan kişi gibi olmayın. Onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer. Şiddetli bir yağmur yağar ve onu çıplak bırakır. Böyleleri çalışmalarından bekledikleri sonucu alamazlar. Allah nankörler takımını iflah etmez.” “Allah’ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlama almak için mallarını harcayanların durumu yüksekçe bir yere kurulu bahçeye benzer. Bol yağmur yağarsa iki kat ürün verir. Yağmur yağmazsa çisenti olur. Allah yaptığınız her şeyi görür.” (Bakara 2/264-265)