Gündem KGB ajanı değilim

KGB ajanı değilim

16.01.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Galina, "KGB ajanı olduğu ve ünlü şair hakkındaki her türlü bilgiyi Kremlin'e rapor ettiği" söylentilerini yalanlıyor: "Bunlar yerimde olmak isteyen kadınların uydurmaları. Kutsal haç üzerine yemin edebilirim, asla KGB için çalışmadım..."

KGB ajanı değilim

Can Dündar Nâzım, Moskova'ya göçtüğünde orada gençlik yıllarının devrim heyecanını bulacağını sanmış, ancak gördükleri karşısında büyük hayal kırıklığına uğramıştı. İzlediği oyunlarda, okuduğu romanlarda Stalin putlaştırmasından başka bir şey yoktu. Gittiği ay, bu gözlemini Yazarlar Birliği'nde yaptığı bir konuşmada aktarınca Kremlin'in "kara liste"sine alındı ve ölene kadar öyle kaldı. Türkiye'de "Moskofların kucak açtığı komünist vatan haini" sanıldığı dönemde, Moskova kendisine pasaport bile vermeye yanaşmıyor, yurttaşlığa kabul etmiyordu. Belki izleniyor, ev telefonları da dinleniyordu. İKİMİZİN DE SIRRI YOKTU "Çok sert zamanlardı" diye anlatıyor Galina: "SSCB tek başına bir komünist ülkeydi. Tüm dünya kapitalistti. O yüzden sert kurallara sahip olmamız doğaldı. Her 10 kişiden biri için dosya açıyorlardı, her 3 kişiden birini dinliyorlardı. Ben şahsen, 25 sene Kremlin sisteminde çalışmama rağmen, bu olaya fazla aldırmadım. İsterlerse izlesinler beni, kimseden saklayacak bir sırrım yoktu. Nâzım'ın da öyle..." BANA İFTİRA ATTILAR Israr ettim: "Peki doğru muydu bu iddialar?""Hayır, ben herhangi bir istihbarat kurumuna bağlı değildim. Size kutsal haç üzerine yemin edebilirim, ajan değildim". Nâzım'ın yakından izlendiğine dair söylentiler o kadar yoğunlaşmıştı ki, Yazarlar Birliği'nin devreye girmesiyle şairin özel doktoru olarak tayin edilen Galina Gregoryevna'nın bir "KGB ajanı" olduğu ve eve gelip gidenleri, Nâzım'ın yazıp çizdiklerini düzenli olarak Kremlin'e rapor ettiği bile iddia edilmişti. Görüşmede, bu iddiayı da sordum Galina'ya... Bir kahkaha attı: "Bunları benim yerimde olmak isteyen kadınlar uyduruyordu" dedi; "Nâzım'a mektup yazarlar, 'Neden onunla yaşıyorsun, O bir KGB ajanı' derlerdi. Biz de bu mektupları birlikte okuyup gülerdik." ONU HERKES ÇOK SEVERDİ Peki neden? Galina'nın basit bir açıklaması var: "Nâzım'ı herkes seviyordu. öğrenciler, doktorlar, rejisörler, oyuncular, senaryocular... Evimiz dolup taşıyordu. Oysa o dönemde Stalin tekti... Ve sadece o sevilmeliydi." Nâzım, ilk gittiği haftalarda Stalin'le görüşmek için randevu bekliyordu. Ancak beklediği randevu bir türlü gelmedi. Onun yerine Komünist Parti Merkez Komitesi'nin bir üyesinden telefon geldi. Galina anlatıyor: "Korkudan adını bile vermiyordu. 'Sakın Stalin'in yanına gitme. Atlatmak için elinden geleni yap Nâzım' dedi telefonda... İşte o zaman Nâzım'ı hastaneye yatırdım." STALİNE GÖNÜLSÜZ DİZELER Stalin öldükten sonra "putlaştırma politikası" da sona erdi. O günlerde bir gazeteci Nâzım'a Stalin'i sordu. Şair, "İyi ki ona şiirler yazmadım" dedi kısaca... Ama Yazarlar Birliği, tüm sanatçılardan Stalin'le ilgili bir ürün vermelerini isteyince o da gönülsüz sevgi dizeleri karalayacaktı. Stalin'le ilgili asıl duygularını ise yıllar sonra yazacağı "İvan İvanoviç Yaşadı mı" adlı oyununda dile getirecekti. Bu oyunu yazarken Galina hep yanındaydı: ÇAR HALKIN HİZMETÇİSİDİR Nâzım'ın Stalin'in putlaştırılmasını hicvetmek için yazdığı İvan İvanoviç, 11 Mayıs 1957 günü Moskova Yergi Tiyatrosu'nda sahnelendi. Oyun, büyük ilgi gördü. Ayakta alkışlandı. Gazetelerde övgü yazıları çıktı. Ancak ikinci gece, ani bir kararla yasaklandı. "Bu oyuna kalbini koydu. Nasıl yazıldığını sadece ben biliyorum: Nâzım gençlerle, yetişkinlerle konuşuyor, onların duygularını öğreniyordu. Bizden putlar yetiştirmememizi istiyordu. Kimsenin putlaştırılmasına neden olmamamızı istiyordu. 'Her insanın eksikleri olabilir, herkes ona eksiklerini söyleyebilmelidir. O, insanları yönetiyorsa, çar dahi olsa, halkın hizmetçisidir' diyordu. Oysa biz Stalin'i seviyor, 'Babamızsın' diye alkışlıyorduk, ama eleştiremiyorduk". İNTİHAR ETMEK İSTEMİŞTİ Haberi aldıkları pazartesi günü "Nâzım depresyona girdi". O gün Galina pazardan döndüğünde Nâzım'da bir tuhaflık hissetti: "Dolabın üzerinde Nambutal'i gördüm. Bu bir uyku hapıydı. Oysa bütün ilaçlarını ben verirdim. Nambutal türü yabancı ilaçları kesinlikle almaz, açıkta tutmazdım. Nâzım nasıl yaptıysa aramış bulmuş, bu ilacı alıp kullanmış ve tabii zehirlenmişti. Hemen yardım istedim. Midesini yıkadık, kalbine iğne yaptık. Tüm tıbbi bilgimizi ortaya koyarak Nâzım'ı kurtardık." İstemeden başka birinin mutluluğunu çalıyordum Galina bu yazışmaları anlatırken aynen şöyle dedi: "Bu mektupları birlikte okuyorduk ve ben çok üzülüyordum. Başkalarına ait bir mutluluğu çaldığımı hissediyordum." Nâzım'ın Galina'yla beraberliği pek bildik ilişkilerden değil... Çünkü şair, Galina'yla aynı evde yaşamaya başladığında evliydi. Ve bu evi bir başka evlilik için terk etti. Arada geçen 7 yılda evinin duvarlarında daima Türkiye'deki eşi Münevver'le oğlu Memet'in fotoğrafları asılı durdu. 1950'lerin ortalarından itibaren Münevver'le yazışmalarına izin çıkınca mektuplar gidip gelmeye başladı. Münevver, Türkiye'de yaşadığı sıkıntıları anlatıyor, okuma yazmayı yeni yeni söken Memet, babasından oyuncaklar istiyordu. Eşine para yollardım "Nâzım bir yere gittiğinde Münevver'e para yollama işini bana verirdi. O zamanlar eserleri her yerde yayımlanıyordu, ama Türkiye'ye para gönderme izni sadece 2 ülkeden vardı: Çekoslovakya'dan ve Sovyetler Birliği'nden... Nâzım kongrelere, prömiyerlere gittiği zaman Münevver'e SSCB Devlet Bankası üzerinden para gönderiyordum. "Nâzım onlara gittiği yerlerden hediyeler, kıyafetler alır, getirirdi. Bunları Türkiye'ye gidenlerle göndermeye çalışırdık, çünkü gümrük vergileri çok yüksekti." Benden istediği kadını yaratırdı Galina görüşmemize, boynunda bir ahşap yaka iğnesi ile gelmişti. "Nazım'ın hediyesi mi" diye sordum. Gururla, "Evet" dedi, "...ama bu da bir şey mi?" Ayağındaki ayakkabıyı gösterdi. Nâzım'ın hediyesiydi. "Bakın ben ihtiyarladım, onlar hala eskimedi, hala çok rahatlar" dedi. Sonra Nazım'ın gittiği her yerden kendisine hediyeler getirmeyi çok sevdiğini anlattı. "Nâzım, vücudumun bütün ölçülerini çok iyi bilirdi. Beni o giydirirdi" dedi. Sonra da bizi bir şairin iç dünyasının labirentlerine buyur eden o cümleyi söyledi: "Beni giydirip benden, istediği kadını yaratıyordu." İsmail Bilen hep bizden geçindi Nâzım TKP'nin Genel Sekreteri Üstüngel'i (İsmail Bilen) severdi. Ama Üstüngel, onu kıskanıyordu. Çünkü Türkiye'de bir şey olunca Üstüngel'e değil, gelip Nâzım'a danışırlardı. Üstüngel bunun üzerine Nâzım'a karşı tavır almaya başlamıştı. Çok sık onlar bize, biz onlara gidip gelirdik. Nâzım bir kitap yazdı mı, ondan gelen parayla hemen yiyecek, içecekler alır Üstüngeller'e giderdi. Sonunda Üstüngel artık hep bizim hesaptan geçinmeye başlayınca bir gün Nâzım ona arkadaşça "Çalışmak lazım dostum, kendin yaz artık" dedi. YARIN: Nâzım Veraya kaçıyor...