Mehmet Soysal

Mehmet Soysal

mehmet.soysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ankara’dayız...
Yani, her sabah yeni bir dünyanın kurulduğu, birilerinin kazandığı, birilerinin kaybettiği, birilerinin gelip, birilerinin gittiği, birilerinin ağladığı, birilerinin güldüğü, birilerinin aklandığı, birilerinin karalandığı, birilerinin aşağıya çekildiği, birilerinin yükseldiği, birilerinin umutla geldiği, umutsuzca geri döndüğü ya da umutsuzca gelip umutla döndüğü yani kısaca kartların dağıtıldığı adresteyiz...
Kadrolaşmaların, ekipleşmelerin, oyun içinde kırk türlü oyunların oynandığı adres olmaya devam ettiğini de söyleyebiliriz...
Her köşe başında bir masa, her masada farklı yüzlere sahip oyuncuların yazdıkları senaryolar ve şüphe dağlarının tepelerinde buluşanların fısıltılarıyla çizilen resimlere baktıkça arka sokaklarına kaçmayı yeğliyorsunuz...
Ve devletin yönetildiği yerdeyiz, daha doğrusu, yönetenleriyle birlikteyiz...
***
Otuz beş yıldan beri gelip gittiğimiz, her defasında değişen pek bir şeyin olmadığını söyleyebileceğimiz bir diyardayız...
Çünkü kartların dağıtıldığı ve bir ülkenin kaderinin her gün yeni baştan çizildiği yer olma unvanını hâlâ koruyor diyebiliriz...
15 Temmuz günü, yani kanlı darbe teşebbüsünün ardından umutsuzluğa kapılan ve şüphe senaryolarıyla aklı karışan büyük bir kalabalığa rastladığımızı da söyleyebiliriz, tıpkı İstanbul’daki gibi...
Ankara’da sevindirici birçok gelişmenin yaşandığını gözlemlediğimizi de ifade edebiliriz, özellikle siyasi atmosferin büyük bir gerginlikten uzak durduğunu belirtenlerin sayısı da bir hayli fazla...
15 Temmuz’dan sonra Yenikapı buluşmasının devam etmesi gerektiğini söyleyenler de...
Cumhur-başkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın önemli katkısıyla oluşturulan barış ortamının artık bozulmaması gerektiğini ifade edenler diyor ki: “Demek kavgasız da siyaset oluyormuş!”
Ve muhalefetin de geldiği pozisyonu koruması gerektiğini ısrarla vurguluyorlar!
***
İş dünyasının duayen isimlerinden biriyle geçtiğimiz gün oturmuş sohbet ediyorduk...
Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü gezip gördüğünden söz ediyordu.
Belki de kimsenin yakalayamadığı önemli bir noktayı anlatarak diyordu ki:
- Kim ne gördü köprüyü gezerken bilmiyorum ama ben şunu gördüm...
Kendime dedim ki ülkem nereden nereye gelmiş. 30 ay gibi bir sürede bağlantı yollarıyla birlikte dev bir köprüyü bitirecek noktaya gelmiş... IMF’nin kıskacından kurtulmuş vs... Ama on yıldan beri önündeki evraka imza atmayan bürokratlara ne diyeceğiz, bugün git, yarın gel diyenlere... Ne yapıp edip bir sorun çıkararak patronların önünü kilitleyenlere ne demeliyiz?
Evet, çok haklıydı...
Barajları, yolları, köprüleri, havaalanlarını, limanları ve tünelleri kısa süre içerisinde yapan siyasi iktidarın, belediyelerine, başkentteki bürokratlarına da aynı hızı kazandırmalı diye düşünüyoruz...
Ve Yeni Türkiye’yi yönetenlerin, darbeyi hep birlikte püskürtmüş olan milletinin üzerinden bürokrasinin imza zulmünü de kaldırması gerekiyor...