Kültür Sanat Eskimeyen yazılar

Eskimeyen yazılar

15.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

.

Eskimeyen yazılar

Haldun Taner - hak dostum diye başlayım söze...

Haberin Devamı

Gerçek Eşitliğe Doğru

Dünya, 1975 yılını Kadın Hakları yılı ilan etti. İyi de etti. Her yıla insanlığın bir sorununun adını vermek, hiç değilse o sorunları daha bir ışığa çıkarmaya yarıyor. Dünya kamu düşüncesi, yazılarla, filmlerle, açık oturumlarla o sorunu iyi-kötü pekiştiriyor.

1972 yılı da kitap yılı ilan edilmişti. Bizimkiler ters anladı. Kıyıda, köşede ne kadar kitap varsa topladılar. Sahiplerini de sorguya çektiler, tutukladılar. Sonra yanlışlık olduğu anlaşıldı. Serbest bıraktılar. Biz gelelim yine Kadın Hakları yılına... Bu sefer konu bizim için tam zamanında geldi. Biz, zaten daha geçen yıldan. bu soruna eğilmiştik. Irmak hükümetinin iktidara gelmesi ile birlikte poligami, poliandri üzerine fikir ve çene yürütür olmuştuk.

Haberin Devamı

Nedir aslında bu Kadın Hakları davası? Kendilerine iş arayan bazı işgüzâr hanımların bir çeşit politik oyalantısı mı? Yoksa dünyaya hâkim olduğu kuruntusundaki erkeklerin, zayıf cins saydıkları dişilere bir parmak bal çalmaları mı?

Ne o, ne bu: Kadınların bağımsızlığını ve eşitliğini ilk savunanlar, genel sömürü düzeni içinde okkanın altına giden kadın işçilerin savunucusu olarak ortaya çıkmışlardı. Bu, giderek büyüdü, sosyo-ekonomik açıdan erkeklerin uyruğu haline getirilmiş bütün kadınları kapsamına aldı. Ama her haklı başkaldırıyı ve mevcut düzeni zedeleyecek her akımı daha başında boğmakta çok usta olan tutucu çevreler, bu haklı davayı kısa zamanda yozlaştırmak için var güçlerini seferber ettiler. Din adamları dokunaklı sesleri ile kutsal kitaplardan kanıtlar sunarak, düşünürler özel yaşamlarında kadınlar karşısındaki başarısızlık/arının ve kuyruk acılarının hıncı ile kaleme sarılarak, doktorlar fizyolojik tahlillerden girip, psikolojik ahkâmlardan çıkıp kadının erkeğe kıyasla eksikliğini belgeleyerek, edebiyatçılar feminist kart bir zampara, ya da şefkatli bir ağabey numarası ile, zaaflarını kabul etmelerine karşın, kadınları yine de arkalayıp onlara şefaat eden laf cambazlıkları yaparak, işi ilk sağlıklı rayından çıkardılar

Hasılı doğru, gerçekçi, sağlıklı başlayan başkaldırı, giderek romantik, platonik bir soruna dönüştürüldü.

Haberin Devamı

Kadın Düşmanlığı

Erkeklerin, kadınlara karşı eşit davranmasını geciktiren etkenlerin başında, erkek milletinde atavik olarak mevcud bulunan bir üstünlük kuruntusu gelir. Nedenlerin, ilkin fizik güç üstünlüğünden alan bu ilkel kuruntu kadını oldum bittim hor görmüştür.

Amargosiu Simonides:

“On kadından dokuzu metelik etmez derken takvim İsa’dan önce yedinci yüzyılı gösteriyordu. Güneş saatleri de herhalde sabahın yedisini, ya da sekizini... Tüm Avrupa ülkelerinin bir numaralı esin kaynağı olan Grek mitologyasına bir göz atalım. Burada birbirinden şirret kadınlar, kötülük yarışındadır. Zeus insanlara bütün melanetleri kimin aracılığı ile yollar? Pandoranın Truva savaşı kimin yüzünden patlak verir? Helena’nın. Klytemnestra, zaniyeliğin ve koca katilliğinin, Medea kıskançlıktan gözü dönüp çocuklarını öldüren ihtirasın, Phadra, genç üvey oğluna abayı yakan azgın şehvetin simgesi olup çıkmamışlar mıdır? Euripides, Hippolytos adlı tragedyasında dayanamaz: “Ey Zeus” diye haykırır. “Şu kadın tanesini, şu baştan çıkarıcı büyük aleti neden yeryüzüne indirdin?”

Haberin Devamı

Zaten başka cinsel heveslerin alıp yürüdüğü Grek toplumunda, kadının yatmadan yatmaya bile olsa, pek çekiciliği kalmamış gibidir.

Arisioteler gibi, aklı başında bir filozof bile: “Kadın, eksik bir erkektir” demez mi? Ortaçağın kilise büyükleri de vur abalıya, kadına, yüklenirler. Testullian: Kadını “Şeytanın bir aleti” sayar: “Dünyanın kapısını şeytana kadının araladığı”, inancındadır.

Evet Avrupa’da şövalyelik dönemi ile birlikte kadınlara karşı horgörü bırakılır, bunun yerini saygı alır ama, bu dönemde sırasını saydıktan sonra, bir yandan edinilmiş basmakalıp muaşeret kurallarına uyulurken öbür yandan için için ya da açıktan açığa kadınlar küçümsenir durur.

“Kadına Yaklaşırken Kırbacı Unutma”

Daha yakın zamanlarda Schopenhauer ve Nietzsche de kadınlara veriştirip durmuşlardır. Schopenhauer:

“Zayıf omuzlu, geniş kalça’’, kısa bacaklı kadın nesli, ancak şehvetten gözü dönmüş bir erkeğin çekici bulabileceği bir yaratıktır. Kadın nesli güzel olmak bir yana, çirkin denebilecek bir nesildir.” diyor.

Haberin Devamı

 Nietzsche’nin: “Kadının yanına giderken kırbacı unutma” sözü ise, çoğu insana pelesenk olmuştur. Oysa hazreti yakından tanıyanlar onun hiç de böylesine gaddar yaratılışta olmadığını kanıtlıyorlar. Kız kardeşi ile birlikte Turgeniel’in “İlk Aşk” adlı romanını okuyorlarmış, Romanın kahraman; sevdiği kızı horluyor, dövüyormuş, kız da kaçıp gitse ya, hem dayak yiyor, hem oturuyormuş. Aşkları da bu yüzden gölgelenmiyormuş. Nietzsche adamın kabalığına çok tutulmuş. Bunun üzerine kız kardeşi de:

“Okşanmaktan çok dövülmeyi seven kadınlar da vardır” demiş.

Demek oluyor ki, Zarathustra’daki o ünlü kırbaç önerisi, bir erkekten değil de, bir kadından geliyor. Bir ünlü kadın düşmanı da İsveçli piyes yazarı August Strindberg’tir. Bütün piyes ve romanlarının sermayesini kendi özel yaşamının geçimsizlikleri teşkil eder. “Delinin İtirafları” “Inferno” ve “Baba”nın ünlü yazarı kadını, erkeği hep aşağı çeken, adileşiren bir yaratık sayar. Oysa burnunun dibinde, Norveç’te sakallı Baba İbsen, “Nora”sı ile kadın milletini budala ve mağrur erkeklere başkaldırmaya çağırmaktadır. On dokuzuncu yüzyılda, yavaş yavaş bilinçlendirilen genç kuşaklar, kadın haklarını savunmaya başlayınca, kadın düşmanları yine çemkirmeye başlarlar.

Kerli terli bir filozof çıkıp: “Kadınların çoğu reşit olamayan yaratıklardır” diyebilir. “Yaşamları boyunca onların bir erkeğin bir dinin, bir ahlakı otoritesine ve vesayetine ihtiyaçları vardır.” diyebilir.

Asıl Neden

Kadınları hor görme tutumu, sade sosyo-ekonomik bir açıdan değil, bir sosyolojik ve psikolojik nedenlerle de aydınlatmak, deşilmek gerekir. Freud, kendince, bazı nedenler ileri sürmüştür. “Erkek çocuk önce anasının kişiliğinde öbür cinse hayrandır. Ama, kız kardeşinin, ya da yaşıtı kız çocukların, kendine kıyasla bir eksikliğini keşfedince, bu hayranlık küçümsemeye dönüşür. Buluğ çağında, bu horgörü, onu iktidarsızlığa, kız çocuk düşmanlığına, hatta homoseksüelliğe bile iter. Erkek, kadından kendine kadınlık buluşacakmış gibi kaçar. Kadını erkeği yumuşatan, zayıflatan, yozlaştıran bir yaratık olarak görür. Çiftleşme sonundaki sönüklüğü ve yorgunluğu içinde, kendinden iğrenir, pişmanlık duyar. Eksildiği, güçsüzleştiği duygusuna kapılar. Kadına büsbütün kızar.”

Freud ne derse desin, görünen köy kılavuz istemez. Zorbalığı, kaba kuvveti bir matah sanmış, işine gelmeyenleri hor görüş ve gösteriş, ister politika alanında olsun, ister cinsiyet dünyasında, şu iki şeyi belgeler: İlkellik ve kendine güvenemeyiş.

Kadın düşmanlarına bakın. Çoğunun yaşam kavgasının başka alanlarında da çeşitli yenilgiler, onur kırıklıkları ve ezikliklerle boğuştuğunu göreceksiniz. Kadını hor görmek ve göstermek isteyenler, onunla baş edemeyeceğinden çekinenler, kadının özgür bir varlık olarak, kendi erkek kişiliklerini etkileyeceğinden, zayıtlatacağından, hatta yok edeceğinden korkanlardır.

Daha kısacası, erkek adam yürekli adamdır. Kendine güvenli adamdır, bundan ötürü kadının etkisini zararı, değil yararlı olarak kullanan adamdır. Bu durumda onu neden küçük görsün? Bu dünya nimetini neden hiçimsesin? Tam tersine, onu neden vazgeçilmez bir bütünleyici olarak, başka yapıda, başka meziyetlerle, kendi eksiklerini doldurucu bir arkadaş olarak sayıp sevmesin?

İşte bu son dönem gerçekten uygar bir dönem sayılabilir. Türkiye’de henüz böyle bir ortama varılamamıştır. Ama er geç varılacaktır. Bunun için kadını önce iktisadi özgürlüğüne, sonra da kişisel onuruna kavuşturmak gereklidir.

İster istemez, Osmanlı erkeğinin bütün değer yargılarını, şartlandırılmalarını bilinçaltında taşıyan bugünün Türk erkekleri, elbet bir yerde, dünyanın gidişini de, uygarlığın gereklerini de görmekte ama bunlara tam uymak işine gelmemektedir. Ne var ki, atavik kalıntı ile gelişmenin savaşından galip çıkan ikincisi olacaktir.

Bu hep böyle olmuştur. Hiç merak etmeyin.

NOT: Biliyorum, kadınların göründüğü kadar mağdur olmadıklarını, mağdur rolüne girip yine de sinsi sinsi erkekleri yönettiklerini iddia edenler de var. Fırsat olursa o acılardan da söz ederiz.

Yazarlar