Kültür Sanat Hey canavar, uzak dur benden!

Hey canavar, uzak dur benden!

04.09.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:

Beyaz perdenin en korkunç oyuncuları onlar: Canavarlar… Ama aslında hepsinin bir hikâyesi var. Öyle ki kimi başına gelen zulümden dolayı seçiyor korkutmayı kimi de çığlığıyla dikkat çekmeye çalışıyor. Acaba canavarlar mı insanlardan uzak durmalı yoksa insanlar mı onlardan!

Hey canavar, uzak dur benden

Müjde Işıl - Canavarlardan gelen tehdit, sinemanın en sevdiği korku temalarından… Çoğunlukla hayali varlıklardan bazen en korktuğumuz hayvanlardan bazen de sürekli gördüğümüz sakin canlılardan gelen tehlike bizi koltuklarımıza hapsediyor film izlerken. Uzun sinema tarihinden yaratık ve canavarları elemek çok zor olsa da en ikonik olanları beraberce hatırlayıp korkularımıza sarılalım.

Haberin Devamı

“Frankenstein” (1931): Kendi adı bile olmayan, yaratıcısı olan doktorun ismiyle tanınan Frankenstein her ne kadar Boris Karloff’a uygulanmış müthiş makyaj ile korku karakterlerinin şahikası olsa da derinde hüzün ve yalnızlıkla bütünleşti. Herkesin kendisinden korktuğu dünyada o sevilmek, anlaşılmak ve hayatı, insanları anlamak ister ama görüntüsünden dolayı dışlanır. Sinema tarihinde hem korkunç hem de “öteki” olarak iz bırakır.

“King Kong” (1933): Gökdelenin tepesinde kocaman bir goril esip gürlüyor. Sinema tarihinin en çok akılda kalıcı anlarından biri hiç kuşkusuz. “Frankenstein” ile birlikte listedeki filmler içerisinde en trajik hikâyeye sahip olan varlık da King Kong. Adasından koparılıp şehre getirilen ve bir sirk hayvanı muamelesine maruz kalan gorilin, vicdanını kaybetmiş insanlığa gösterdiği tepki unutulmaz. Tabii bir de bir insana duyduğu büyük aşkı… Bedeni ne kadar büyükse kalbi de o kadar yaralı çok canavarımız olmadı açıkçası.

Haberin Devamı

“Godzilla” (1954): Japon yapımı bu canavar, ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombasını sembolize ederek nükleer silahlanmaya karşı bir çığlığı simgeler. Katliamın üzerinden henüz 10 sene bile geçmemiştir, Japonya hâlâ yaralarını sarmaktadır ve Soğuk Savaş Dönemi’nin iki tarafı, ABD ve Sovyetler Birliği’ndeki silahlanma yarışı tam gaz sürmektedir. Japonya’nın olduğu kadar tüm dünyanın savaş ve yıkım kaygılarını üstlenir Godzilla, önüne gelen her şeyi yok ederek…

“Kuşlar” (1963): Her gün bir şekilde karşılaştığımız, simidimizi paylaştığımız, kışın aç kalmasınlar diye camın önüne yiyecek bıraktığımız, talih ile bütünleştirdiğimiz kuşlardan bir korku ikonu yaratmak… Bunu sinemada yapsa yapsa Alfred Hitchcock becerirdi elbette. O zamanın koşullarına göre başarılı efekt çalışması ile kotarılan film, pek sevdiğimiz kuşları en gudubet yaratıktan bile daha tehlikeli ve korkunç birer canlıya dönüştürdü. Tekrar tekrar izlendiğinde hâlâ korkutuyor, “kuştan zarar gelmez” rahatlığını yerle yeksan ediyor.

“Jaws” (1975): Köpekbalıkları her zaman korkutucu olmuştu ama “Jaws”a kadar denizden bu denli korkmak, hiç kimsenin ruhuna derinden işlenmemişti. ‘Sinemanın genç ve dâhi çocuğu Steven Spielberg’in akıllara durgunluk veren teknik beceriyle hazırlattığı Bruce adındaki köpekbalığı maketi hâlâ bir efsane. Yarattığı korku silsilesi de öyle… Her denize girdiğinde aklına “Jaws” gelmeyen kaç kişi var bu âlemde acaba?

Haberin Devamı

“Gremlinler” (1984): “Frankenstein”ın tam tersi bir hikâye… Küçük, tüylü ve çok sevimli yaratık nasıl bir canavara dönüşebilir ki? ‘80’ler klasiği “Gremlinler”de, uyulması gereken kurallara uyulmayınca kontrolden çıkıp katliamlara girişen bu şirin görünümlü mini canavarlar, cüsselerine bakmaksızın her şeyi yok edebiliyor. Çok nüktedan, bir o kadar da endişe verici… Dış görünüşe aldanmamak lazım.

“Tremors” (1990): İlk bakışta bu listedeki çoğu filmden daha iddiasız ama bu filmler içerisinde kendisiyle ve türüyle dalga geçmeyi başaran, korkuyu eğlenceye dönüştürme potansiyeli yüksek bir yapım. ‘80’ler ile ‘90’ları birbirine bağlayan, bir B filmi klasiği… Yer altında yaşayan ve canlı etiyle beslenen kocaman solucanımsı canavarlar kasabanın kâbusu oluyor. Kasabadakilerin kendilerini kurtarmak için kullandıkları yöntemler sürekli “İnsan mı daha zeki yoksa bu yaratıklar mı?” sorusunu sordurarak eğlence kafasını da hep diri tutuyor.

Haberin Devamı

“Jurassic Park” (1993): Dinozorlar tarih kitaplarında hep vardı ama yine de bilinmez bir tehditti. Meteor çarpması sonucu nesli tükenen canlıları sinemada diriltmek de anca Steven Spielberg’ün aklına gelirdi. Fosilleşmiş sivrisinekten çıkan dinozor kanı, bozulan güvenlik sistemi vs. deyince perdeye dizi dizi dinozor diziliyor. Ama en çok da devasa T Rex’ler korkutuyor. ‘90’ların sinema teknolojisini başka bir boyuta taşıyan efektleri ile perdede gördükleriniz karşısında donup kalıyorsunuz. Hâlâ çok gerçekler…