Kültür Sanat Kasaba renklendi

Kasaba renklendi

05.07.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kasaba renklendi

Kasaba renklendi


Nuri Bilge Ceylan ikinci uzun metrajlı filmi "Mayıs Sıkıntısı"nı dört kişilik ekiple ve kendi kamerasıyla, renkli ve sesli çekiyor


Siyah beyaz lirik filmleriyle sinemamızın yenilenme döneminde kendine özgü bir yer edinen Nuri Bilge Ceylan, "Mayıs Sıkıntısı" adlı filminin çekimlerini bitirmek üzere.
Ceylan, ilk iki filmi gibi "Mayıs Sıkıntısı"nda da özyaşamöyküsünden esinlenen bir öykü anlatıyor. Filmde, yine aile bireyleri ve yakın arkadaşlarına rol veriyor; çekimleri büyüdüğü kasabada, Çanakkale'nin Yenice ilçesinde gerçekleştiriyor. Sesli çekim yapacağı için yeni bir kamera satın almayı da ihmal etmedi! Dostu ve filmin "her şeyi" Sadık İncesu'nun yanı sıra bir ses teknisyeni ve kamera asistanı da ekibe dahil oldu. Ceylan'ın ölçülerine dört kişilik "kalabalık" bir ekip oluştu! Ancak Ceylan, bu kez piyasanın tamamen dışında kalmadı; geçen yıl İstanbul Film Festivali FIPRESCI Ödülü kazanan ilk uzun metrajlı filmi "Kasaba" sayesinde, Efes Pilsen'in verdiği otuz bin doları ve promosyon desteğini aldı. Promosyon hariç filmin bütçesi yüz bin doları bile bulmayacak. Efes Pilsen'in desteği, "Mayıs Sıkıntısı"nın, beş uluslararası ödüllü "Kasaba"nın talihsizliğine uğramayıp ülke çapında dağıtımının yapılmasını sağlayabilir.
"Mayıs Sıkıntısı"nın temelinde baba - oğul ilişkisi ve kent - taşra kültürleri çelişkisi yatıyor. Nuri Bilge Ceylan, anılarına ve gözlemlerine dayanan "Koza" ve "Kasaba"ya kendi kişiliğine de ekledi. Filmin başkahramanı, çocukluğunu geçirdiği kasabaya çekmeyi planladığı filmin araştırmasını yapmak için gelen bir yönetmen! Ceylan'ın alter ego'su. Babasını, kuzenini filmi için angaje edip onların planlarını alt üst eder!
"Başrolün bir yönetmen olması filme kişisellik kattı, kuşkusuz. Ama ayrı bir karakter oluşturuldu. Yönetmenin, olumsuz taraflarını da ortaya çıkarttık. Yönetmenlik insana bir şeyler getirdiği gibi götürüyor da. İnsanı bencilleştiriyor. Sinema ile uğraşan herkeste bu var. Sinemacı, farklı bir sanatçı. Ressam, müzisyen gibi kendi başına üretim yapmıyor. Sentetik ilişkiler içinde buluyor kendini. Kimseyle normal ilişki kuramıyor. Bir hedefe kilitlenip amacına uygun hareket ediyor".
Yönetmenin karşısında babası var. Filmde de gerçek hayatta da... "Babamı anlatmak istiyorum. Özel bir insan olduğu için, onu sevdiğim için..." diyor Nuri Bilge Ceylan. Ama Mehmet Emin Ceylan, oğlunun bu "merakından" çok hoşnut olmasa gerek. Basında yer almaktan çekiniyor. "Koza" ve "Kasabı"yı izlememiş! Sineam sevmiyor, televizyonda bile film izlemiyor. "Mayıs Sıkıntısı"nı da izlemeyecek! Nuri Bilge Ceylan'ın fotoğrafçılığını "hobi" olarak yorumlamış. Sinemacılığını da "cepten götüren" bir uğraş olarak değerlendiriyor. Anne Fatma Ceylan, arkadaşlarıyla birlikte Çanakkale'ye gidip "Kasaba"yı izlemekten hoşnut kalmış, en azından... "Anne babalar bu tür işlere böyle yaklaşır. Ağzınızla kuş tutsanız yaranamazsınız!"
Filmden en çok yararlanan Nuri Bilge Ceylan'ın kuzeninin büyük oğlu Mehmet Emin Toprak. "Kasaba"nın afişinde fotoğrafının yer alması, filmdeki adıyla "kuzen Saffet"e Balıkesir'deki üniversitesinde popülerlik sağlamış. "Mayıs Sıkıntısı"nda önemli bir rolü var, ama "Bilge Abi, afişin üstüne fotoğrafımı koy yeter," diyor. Çünkü afiş tüm gazetelerde çıkıyor, filmi izlesin izlemesin herkes onu tanıyor!
"Kasaba"nın delisi Muzaffer Özdemir "Mayıs Sıkıntısı"nda akıllandı ve yönetmen oldu. Ama "Deliyim ben, yine böyle bir filmde oynuyorum!" diyor. Özdemir, Ceylan'ın film çekmeye niyeti olan arkadaşı sıfatıyla, deneyim kazanmak için "Kasaba"nın setine gelmiş. Onu ikna edip deli rolüne çıkarmışlar! Bu kez başrolü üstleniyor. Sadık İncesu, filmi bir yandan videoya kaydediyor ki monitörden izleyebilsinler... Özdemir çekimlerden hoşnut değil: "Kendimi oyuncu olarak beğenmedim. Sinemacı kafasıyla yaşadığım için beğenmedim. Nuri Bilge ile yönetmenlik anlayışımız aynı değil. Kötü oyuncu olmayı kabullenebilirim. Filmi mahvetmişsin derlerse altından kalkabilirim. Aslında oyunculuğu beceriyorum, ama yönetmen olarak bakışımız örtüşmüyor!"
Sekiz yaşında, uzun kirpikli, hafif çilli, Cüneyt Arkın hayranı jön prömiyer adayı Muhammed Zımbaoğlu'nun da önemli bir rolü var: Halası babasına istedği saati aldırsın diye bir yumurtayı kırmadan kırk gün cebinde taşıyor! Nuri Bilge Ceylan'ın Muhammed'i seçmesi kolay olmamış:
"Yenice'deki okulların birinci ve ikinci sınıflarını dolaşıp video kamerayla test çekimler yaptık. Önce Muhammed'i fark etmemiştim. Sonra kayıtları izlerken dikkatimi çekti. Filmed oynamak ister misin diye sorduğumda 'Cık' dedi. Ertesi gün gidip yine sordum. Bu kez olumlu cevap verdi."
Muhammed'e neden fikir değiştirdiğini sordunca "Annemden izin aldım," diye yanıt verdi. Ceylan, "Filmde çocuk olmayınca bir şey eksik kalıyor. Masumiyeti, saflığıyla yetişkinlerin dünyasındaki katılığı kırıyor. Çocukları yönetmek daha kolay," diye düşünüyor. Bu bağlamda, amatör oyuncularla sesli çekim yapmanın daha iyi olduğuna karar vermiş:
"sesli çekimde amatör oyuncularla çalışmak daha kolay oldu. Dublajda diyaloglara bağlı kalınıyor. Dudak hareketlerine uymak zorundasınız. Oysa sesli çekimde böyle bir zorunluluk yok. Amatör oyuncu diyalogların hatalarını gideriyor. Kendi sözlerini kullanarak doğallık katıyor."
Doğallık, belgesele yakın bir sinema dili Nuri Bilge Ceylan'ın tarzının temel taşları. Yenice'ye dönüşü de bu yüzden:
"2 - 10 yaş arası Yenice'de yaşadım. insan çocukluğunu nerede geçirdiyse oralı sayılır. Akrabalarım hala burada. Kasaba, iki arada bir derede bir yer. Ne köy ne kent. Böyle bir zihniyet farklılaştırıyor insanı. Burada daha rahat hissediyorum kendimi. Bilinçli bir seçim değil. Bilinçaltım buraya çekiyor beni."
Nuri Bilge Ceylan, "Mayıs Sıkıntısı" çekse de meşeler, çamlar, çınarlar, yeni biçilmiş buğday tarlaları arasında, daracık virajlı yollardan, kurumaya yüz tutmuş dereler üzerinde köprülerden geçerek ulaşılan Yenice'den ayrılmak kolay değil...