Kültür Sanat ‘Kedilerden öğrenecek çok şeyimiz var’

‘Kedilerden öğrenecek çok şeyimiz var’

27.03.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:

Yeni kitabı “Pisi Pisine”yi eşi İhsan Oktay Anar ve tüm hayvanseverlere ithaf eden Özlem Anar, “Kadınlara çocuklara, yaşlılara ve hayvanlara nasıl davranıldığı medeniyetin kriterlerinden sayılır” diyor.

‘Kedilerden öğrenecek çok şeyimiz var’

Ümran Avcı - Özlem Anar, “Âşık Kedi”, “Kedi Dili” ve “Altın Mısralar”ın ardından bu kez “Pisi Pisine” ile okurun karşısında. Anar’ın romanında, kedilerin öykülerini kendi ağızlarından dinlerken, insanları onların gözünden görüyor; iyilik ve hoyratlıklarına tanıklık ediyoruz. Kitabını eşi İhsan Oktay Anar ve tüm hayvanseverlere ithaf eden Özlem Anar “Romanı biraz da insanlar teselli olsun diye yazdım” diyor...

Haberin Devamı

Kitabı yazılış hikâyesinden başlayalım dilerseniz…

Kedilerle iç içe yaşamış biri olarak çok kayıplar yaşadım. Akıttığım gözyaşlarım çoğu kimseye anlamsız ve aşırı geldi. Bu kitap biraz da benim gibi bu acıları tatmış insanlara teselli olarak yazıldı. Onlar kaybolmuyorlar. Bizimle bağları kopmuyor hiç.

Romandaki kediler bize ayna tutuyor. Onların gözünden insanlığımızı ölçüp tartıyoruz. Ve iyileri ayrı tutarsak karnemiz ne kadar da kırık…

İnsanın kendisini aynada görmeye ihtiyacı var. Tabiat ve hayvanların bize yansıttığına bakabilsek kafamızdaki kalıpların ne kadar yapay olduğunu görebiliriz. Antik dönemde Kinizm, köpeklere bakarak onlardan öğrendikleriyle bir felsefe okulu kurdu. Hırs, kibir, zenginlik peşinde koşmanın insana sadece acı getirdiğini savundular. Belki kedilere de bakmışlardı kim bilir. Hayvanlardan hiç değilse bu kadarını öğrensek bile daha mutlu olmaz mıydık? Kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve hayvanlara nasıl davranıldığı medeniyetin kriterlerinden sayılır. Bizim bu gruplara nasıl davrandığımız ortada. Karnemiz kırık, sınıfta kaldık pek çoğumuz “Dünyanın bilimden çok barışa ihtiyacı var” diyen Einstein ne kadar haklı.

Haberin Devamı

“İyiler ve kötüler azdı ama aldırışsız insanlar çoktu…” Romandaki bu saptama ‘görmezden gelmenin’ yıkıcılığını gözler önüne seriyor…

Kötülükte bir akıl ve hatta emek vardır. Oysa kayıtsızlık ve aldırışsızlık sadece tembelliktir. Bakmayan, görmeyen insanın dünyasında var olmak ne yazık ki imkânsız. Ele geçirilmiş bir dünyada zor durumdaki canlıların yardım çığlığı da duyulmaz. İşitmek, görmek ve fark etmek bizi biraz daha insan yapar. Merhametsiz insanların kalplerini yumuşatamayabiliriz ama aldırışsız insanlar için yapılacak şeyler var elbette. 

Dali’nin kedisi de roman karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Kedisiz yapamayan edebiyatçılardan konuşmak isterim. Bilge Karasu’dan Ahmet Hamdi Tanpınar’a kedi seven yazarların birkaçını burada analım isterim.

Tevfik Fikret’in Zerrişte adlı bir kedisi varmış. Anlamı da altın tel, sırmaymış. Pırıl pırıl tüyleri olan dişi bir kedi canlandı gözümde. Nurullah Ataç keskin bir şekilde kedileri sevmeyenlerle asla anlaşamadığını baştan belirtmiş. Huxley yazar olmak isteyenlere mutlaka kedi edinmelerini tavsiye etmiş. Hemingway kucağında ya da masasında kedi olmadan yazamazmış. Poe yazarken kedisini omzundan indirmezmiş. Son olarak Bilge Karasu’dan bir söz “Günlerden deniz, sulardan salı, yürürden vatoz, yüzerden kedi.”