Kültür Sanat Klasik müzik de satar!

Klasik müzik de satar!

03.09.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

KEMAL KÜÇÜK

Klasik müzik de satar

Klasik müzik de satar!

Klasik müzik de satar
KEMAL KÜÇÜK
Büyük müzik şirketleri, artık klasik müzik departmanlarını kapatarak "ekonomik" tedbirler alıyor. Oysa klasik müzik CD’lerini "prestij ürünü" olarak bile bünyelerinde bulundurmaları
gerekmez mi?

KONSER eleştirisinden fırsat buldukça, klasik müzik dünyasının önemli sorunlarını, popüler müzik karşısında sesini duyuramayan büyük başarı öykülerini dile getirmeyi uzun süredir planlıyordum. Hangisinden başlayayım diye düşünürken, severek dinlediğim bir CD’nin satış rakamı geldi önüme.
Genç keman virtüözümüz Cihat Aşkın’ın, piyanist Mehru Ensari ile birlikte çaldığı "Minyatürler" adlı CD çalışması, iki yıl içinde 22 bin 500 adet satmış...
Bu klasik müzik için Türkiye’de bir rekor.
Kalan Müzik firmasından çıkan bu albüm, Cihat Aşkın’ın Türk çağdaş müziğinin geleneksel müzikle ilişkisini çok sağlam kuran bir çalışma... Cihat Aşkın bugüne kadar ki tüm Türk bestecilerinin keman için yazdıkları eserleri araştırarak çalınmasını sağlamak gibi çok zor ve ilginç çalışmayı başlatan bir virtüöz. "Minyatürler"’in bu düzeyde beğeni kazanması aslında sürpriz olmamalı.
Pop müzik dünyasındaki rakamlarla karşılaştırıldığında çok mütevazı sayılacak 22 bini geçen bu satış, müzik şirketleri için dikkat çekici olmalı. Büyük müzik şirketleri, artık klasik müzik departmanlarını kapatarak "ekonomik" tedbirler alıyor. Oysa klasik müzik CD’lerini "prestij ürünü" olarak bile bünyelerinde bulundurmaları gerekmez mi?
Gerçek virtüözlar, eğer uluslararası büyük plak şirketleri pazarlamak isterse, dünya çapında ünlü olabilirler. Büyük plak şirketleri her zaman gerçek virtüözleri pazarlamak ister mi? İşte bu biraz kuşkulu. Özellikle klasik müziğin de popüler müziğin kurallarıyla pazarlanmaya başlamasından sonra durum değişti. Virtüöz her zaman ünlü olur mu?
Uluslararası pazara sunulacak solistlerin nitelikleri, yavaş yavaş müzik dışı kriterlere göre belirlenmeye başlandı. CD’lerden sonra VCD’lerin de pazara sürülmesiyle, görüntü ve show anlayışı hızla klasik müziğe de girdi.
Artık bir zamanların keman idolü David Oistrakh’ın çatık kaşlı resimleri yok CD kapaklarında. Futbol maçı da anlatan, sahnede jestleriyle show yapan Nigel Kennedy’ler daha çok iş yapar oldu. Önemli olan çok satması. Joshua Bell en güzel erkek kemancı seçilip kadın dergilerinde kapak erkeği oluyor. Kendi de bunu istemediğini söylüyor ama olsun, plak şirketi stratejisinin başarısı ile övünüyor; çünkü o da hayallerin üzerinde satıyor!..
Oysa son on yılda plak şirketlerinin yarattığı sulandırılmış ortama inat yapar gibi birbirinden güçlü gencecik onlarca solist çıkıyor klasik müzik ortamına. Ama uluslararası pazarlama gücü az olan küçük yerel şirketlerle... Bu tip ambalajlara direnen, klasik müziğe gerçek yeni soluklar getiren bu gençlerin kaçını görüyor büyük plak şirketleri?
İş bu kadarla da kalmıyor. İşin içine siyasi, kültürel, etnik önyargıların da girdiğini tüm klasik müzik âlemi yaşıyor, konuşuyor, biliyor...
Şu anda dünyanın yaşayan en geniş repertuvara sahip piyano virtüözu İdil Biret’in EMI firmasıyla 1985 yılında yaşadığı inanılmaz macera bu konuda en iyi belge. Beethoven’in tüm senfonilerine Liszt’in yaptığı piyano transkripsiyonlarını Fransa’da bir dizi konserle çalan Biret’e EMI Firması’ndan gelen teklif ve sonradan işin içine giren "iyi saatte olsunlar" ile gelen engeller, yapılan diplomatik mücadeleler sonucu piyasaya çıkan Plak ve CD’nin inanılmaz öyküsü, Gazeteci Yazar Şefik Kahramankaptan’ın yazdığı kitapta çok güzel anlatılıyor.
İdil Biret’in daha sonra Naxos firmasınca yayınlanan ve sayısı 50’yi bulan CD’leri dünyanın her yerine ulaştı ve yıllar içinde toplam satış rakamı bir milyon adede yaklaştı. Bugün Çin’de İdil Biret’in Chopin yorumları, konservatuvar hocaları tarafından örnek alınıyor.
"Modern klasik müzik satmaz" denilen bir ortamda, İdil Biret’in Boulez sonatları CD’si Fransa’da 30 bin adet satarak "Altın Diaposon" ödülünü alıyor. Chopin yorumları ise bestecinin ülkesi Polonya’da "Chopin Plakları Yarışması Özel Ödülü"nü alıyor. Capetown’dan Stockholm’e New York’tan Tokyo’ya tüm müzik dükkanlarında İdil Biret’in CD’leri satılıyor.
Ancak her "gerçek" virtüöz bu kadar mücadele veremeyebilir, şansı yaver gitmeyebilir.
Slovenyalı Kemancı Helena Spitkova’yı dünyada kaç kişi tanıyor? Oysa Bruch ve Paganini yorumları birinci sınıf... Ya ülkemize sıkça gelen Kemancı Massimo Quarta, Gidon Kremer’den kötü mü çalıyor? İkisi de Paganini yarışmasında birinci olmuşlar... Quarta Kremer gibi "satışa yönelik ilginç projeler" yapmıyor da ondan mı acaba? İDSO’nun daimi şeflerinden Ionescu Galati’nin oğlu Kemancı Floran Galati’nin CD’lerini neden göremiyoruz raflarda?
Yine ülkemizde sıkça konserler veren Rus çellocu Alexander Rudin gibi her geçen gün daha müthiş çalan bir virtüöz neden ancak Donau gibi küçük bir firmadan çıkan CD’leri ile yetinmek zorunda kalıyor? Oysa Alexander Rudin’in Şef Konstantin Krimetz yönetimindeki Moskova Senfoni Orkestrası eşliğinde çaldığı Dvorjak’ın Çello Konçertosu, dinlediğim en iyi yorumlardan biri. Rostropovich, Navarra, Fournie, de Pre, Cassals gibi yüzyılın ünlü çellocuları arasında rahatlıkla yer bulabilecek bir anlayışa sahip 42 yaşındaki Rudin’i dünyanın her yerinde satmak isteyen büyük şirket artık çıkmıyor.
Böyle bir ortamda, ülkemizde 30 milyon liraya "marka virtüözların" CD’lerini pazarlayan ve doğal olarak çok az satabilen müzik şirketlerinden, kontrabasçı Fora Baltacıgil, viyolonselci Efe Baltacıgil, kemancı Ayda Tunç, fagotçu Ömer Kazıl, İstanbul Quartet, Camerata İstanbul Nefesli Sazlar Beşlisi, Piyanist Emre Elivar, Özgür Aydın, Aydın Karlıbel, Toros Can, flütçü Bülent Evcil ve Halit Turgay gibi hepsi önemli yetenekler olan genç solistlerimiz için CD yapmalarını beklemek gerçekçi olmuyor. Nitelikli ciddi ve "zevkli" iş yapmayı seven ve isteyen orta ölçekli yerli firmaların bu işe soyunmalarını beklemek tatlı bir düş mü acaba...

Piyanist besteci Aydın Karlıbel sessiz ve derinden giderek dünyadaki tek Türk marşının Mozart’ın "Türk Marşı" olmadığını kanıtlamaya çalışıyor. Cemal Reşit Rey ekolünden gelen, kuşağının en güçlü piyano virtüözlerinden biri olan Karlıbel, son zamanlarda ünlü bestecilerin gizli kalmış Türk marşlarını bulup çıkararak piyanoya uyarlamanın heyecanını da yaşıyor. En son Kalan Müzik’ten çıkan "Piyano İçin Bir Türk Tarihi Albümü" adlı CD’de, Padişah Mehmet Reşat için Saint Seans’ın yazdığı "Türk Marşı"nın kaydı ilk kez yapılıyordu. Aynı CD’de Viyanalı vals kralı Baba Strauss’un Ahmet Fethi Paşa’ya yazdığı "Havai Fişekler" adlı valslerinden, Donizetti Paşa’nın "Mecidiye Marşı"na kadar piyanoya uyarlanmış birçok marş vardı. Hatta ünlü operet bestecisi Lehar’ın "Türk Marşı" da... Karlıbel’in birkaç gün önce ortaya çıkardığı "Türk Marşı" ise ünlü besteci Mussorgsky’ye ait. Bestecinin "Mladea" operasından bir Türk Marşı. Ama bu marşın bizim için hayırlı bir marş olmadığını da söylüyor Karlıbel. Çünkü Mussorgisky, operasındaki bu bölümü Kırım Savaşı sırasında yazmış ve "Kars’ın işgali adına" diye not düşmüş. Aydın Karlıbel’in asıl gurur kaynağı ise gerçekten çok güç bir işi başardığı Berlioz’un "Truva Marşı"nın transkripsiyonu. Romantik dönemin bu çok güçlü bestecisinin "Les Troyens" operasının birinci perde finalinde yeralan 8 arp’ın da kullanıldığı bir marş. Bu çok zengin orkestralama ile yazılmış "Truva Marşı"nın, önce üç piyano için transkripsiyononu yapmış Karlıbel. Son olarak bunu tek piyanoya indirgemiş. Böylesine zengin orkestra renklerini
tek piyanoda verebilmenin mutlu yorgunluğunu yaşayan sanatçı, bu çalışmasının dünya prömiyerini
25 Kasım’da Boğaziçi Üniversitesi’ndeki
konserinde yapacak.

Geçtiğimiz sezon İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın "Genç Yetenekler" konserinde çalan Hande Şeker, bana geleceğin önemli keman virtüözü olarak göründü. Hatta onun hakkında uzun bir yazı bile yazdım. Onun "kalpten çalışını" Ayla Erduran’a benzetmiştim. Ayla Erduran da o konserde Şeker’i
çok beğenmişti. Sarazate’nin "Çingene Havaları"
gibi teknik cambazlıklar içeren yapıtını dinleyiciler ayakta alkışladı.
Edirne Konservatuvarı’nda başlayıp kısa bir süre Ankara Konservatuvarı’nda Viktor Pikaizen gibi bir büyük virtüöz ile çalışan Şeker, geçtiğimiz ay Cihat Aşkın’ın da ders verdiği ünlü kemancı Sholomo Mintz’in kurduğu İsrail’deki Kibbutz Yaz Okulu’nda bir aya yakın eğitim gördü. Ve orada birbirinden güçlü solist hocaların Şeker’e yönelttiği ortak eleştiri, genç kemancının temel eğitiminden gelen teknik sorunlardı. Bu hep dile getirdiğimiz bir sorunu ortaya koyuyor. Çok yetenekli yaylı saz öğrencilerine Türkiye’de verilen temel eğitimde bir çok eksiklik var. Bu onların ileriki yaşlarında önlerine aşılması gereken engeller çıkarıyor. Hele bir keman ekolü oluşturamamış ülkemizde
gelir geçer yabancı hocalarla, kendi tekniğini geliştirememiş yerli hocalar arasında kalan
öğrenciler solist kariyerlerine başlamak
istediklerinde bunun acısını çekmeye başlıyor.

Konser kılavuzu
Eylül 2002’de klasik müzik
dinlemek isteyenlere öneriler...
Bu konserleri kaçırmayın!

Onay’dan "Rhapsody in Blue"
Gülsin Onay 28 Eylül’de Ankara’da Bilkent Senfoni Ortkestrası eşliğinde Gershwin’in ünlü yapıtı "Rhapsody in Blue" ile dinleyici karşısına çıkıyor. Dünyanın en iyi Rahmaninof yorumcularından biri olarak gördüğüm Gülsin Onay’ın, romantik dönem yorumlarındaki mükemmel anlayışı, dönemine göre "bağımsız" sayabileceğimiz Gershwin’in, genel olarak caz, rightime, latin ve 1925’lerin hafif müzik etkilerini taşıyan bu çok ilginç yapıtındaki performansı özellikle dinlenilmeli. Geçen sezon Fazıl Say ve Meral Güneyman’dan dinlemiştik mavi Rapsodiyi...
Şimdi Gülsin Onay’ın yorumuyla yeniden Gershwin’in tadına varma zamanı. Gülsin Onay’ın Rahmaninof’un "2. Numaralı Piyano Konçertosu"nda hem melodilerin sindirilmesini hem de yapıtın mimarisinin bütün olarak algılanmasını sağlayan dengeli bir tempo anlayışı var. Bunun Gershwin’in çok parçalı zengin geçişlerle dolu yapıtına nasıl yansıyacağını dinleyeceğiz. Rahmaninof’un romantik dilindeki içtenliği çok iyi yanıstan Onay’ın, Gershwin’in bu çok konuşkan anlatımındaki içtenliği yakalayan bir performans göstereceğine inanıyorum.

Ametist Klarnet Beşlisi
Ülkemizin kısır oda müziği ortamına iki yıl önce renk getiren Ametist Klarnet Beşlisi Dışişleri Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı’nın ortaklaşa düzenlediği UNESCO Kültür Bakanları Uluslararası Toplantısı’nda konser verecek. Dünyada çok fazla sayıda olmayan kadınlardan kurulu bir klarnet beşlisini ilk kez geçen sezon İş - Sanat Konser Salonu’nda dinleyenler, 18 ile 26 yaş arasındaki bu 5 genç kızın artistik kapasitelerine şaşırmadan edemedi. Bu yıl da İstanbul Festivali’nde dinleyici karşısına çıkmayı başardılar. Bunda onları yetiştiren, yüreklendiren ve halen tüm oda müziği birikimini onların gelişimi için harcayan klarnet ve oda müziği öğretmeni Gürhan Eteke’nin büyük emeği vardı. Kadıköy’deki eski Hal Binası’ndan bozma konservatuvarın meydana bakan küçük odasında geceli gündüzlü çalışmanın ürünü bu ilginç beşlinin repertuvarında 50’ye yakın yapıt var.
En büyük güçleri de yine Gürhen Eteke’nin onlar için yaptığı transkripsiyonlar. Klarnet beşlisi için ülkemizde yazılmış çok az eser var. Ama bu sorun değil! Gürhen Eteke’nin bu konudaki yeteneği birçok yerli eserin klarnet beşlisine uyarlanmasını sağlıyor.
Eteke’nin Haçaturyan’ın "Gayanne" bale süitinden kılıç dansını, klarnet beşlisine uyguladığı çalışmasını dinledikten sonra, bu yeteneğinin kendilerine çok şey katacağını düşünmüştüm. Etekeke’nin Klarnet ve oda müziği birikimi yanında çalgılama bilgisinin düzeyi gerçekten etkileyici.
Ametist’in başarısı Dışişleri Bakanlığı Kültür Dairesi’nin de dikkatinden kaçmadı ve grubun dış etkinliklerinde yer alması için bağlantılar yapıldı. Hande Sarıcı, Filiz Yılmaz, Selda Argeşo, Burcu Kamacı ve Özlem Konat’tan oluşan Ametist’in 15 Eylül’de Topkapı Sarayı’nda vereceği konserde bu kez, Brubeck’in "Türk Rondosu", Gershwin’in "Ohh lady be good" ve Glenn Miller’in "In the Mood"u gibi çok ünlü caz klasiklerinin Eteke tarafından klarnet beşlisine uygulanmış hallerini de dinleyeceğiz. Haçaturian’ın kılıç dansı bu programda da var!

Aracı’dan Kırım Savaşı müzikleri
İngiltere’de yaptığı araştırmalarla, "Osmanlı Sarayı’ndan Avrupa Müziği" adlı son derece ilginç CD ile 2 yıl önce adını duyuran, besteci, orkestra şefi ve müzik araştırmacısı Emre Aracı, bulup çıkardığı Osmanlı Sarayı için ya da sarayda yazılmış yeni ilginç bestelerle eylülde İstanbul’da olacak. 2 Eylül’de CRR Konser Salonu’nda Borusan Oda Orkestrası ile vereceği "Savaş ve Barış / Kırım Savaşı" başlıklı konser, bize Borusan Oda Orkestrası’nın konserlerinin başladığını da müjdeliyor. Orkestranın bir yıl aradan sonra aylık düzenli konserlerine başlaması İstanbul dinleyicisini sevindirecek. Emre Aracı, Kırım Savaşı sırasında özellikle İngiltere’de bestelenen Türk, Fransız ve İngiliz müttefikliğini işleyen çok sayıda piyano eserinin, orkestrasyonunu yaparak günışığına çıkmasını sağladı. Konserde, Aracı’nın yeni eserleriyle, daha çok 19. yy.’ın eğlence müziğinden etkilenmiş vals ağırlıklı Osmanlı Padişahları’nın bestelediği müziklerinden de ilginç örnekler sunulacak. Kalan Müzik’ten çıkan CD’de bulunmayan bestelerin de programa katıldığı bu konser, çok sesli müziğin Osmanlı Sarayı’ndaki ilk örneklerini dinlemek için güzel bir fırsat.