Kültür Sanat "Radikal bir deneme yaptım, fark edilmedi!"

"Radikal bir deneme yaptım, fark edilmedi!"

01.04.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hilmi Yavuz, 70. doğum gününü, Trabzon'dan Siirt'e, Sakarya'dan Erzurum'a uzanan Hilmi Yavuz'a Saygı Geceleri'ni saymazsak, tam üç kitapla kutluyor: Yapı Kredi'den "Büyüsün, Yaz!", Dünya Kitap'tan "Hilmi Yavuz'la Nehir Söyleşi", Yom Yayınları'ndan "Hilmi Yavuz".

Radikal bir deneme yaptım, fark edilmedi

BENİ SEVEN İNSANLARLA BİRLİKTE OLMAYI ÇOK ÖZLÜYORUM. axkit021.jpg Konuştuğumuz kitapların ilki olan "Büyü'sün, Yaz!", kuşkusuz Hilmi Yavuz'un şiiriyle bugüne dek tanışmamış okurların asla kaçırmamaları gereken bir kitap. Ancak gene de küçük bir hatırlatma. Hatta, uyarı: Gözünüzü korkutmak gibi olmasın ama Hilmi Yavuz'un şiirinin tam tadını çıkartmak için hem Şeyh Galib'ten haberiniz olmalı hem Rilke'den. Hem Yahya Kemal'den hem Asaf Halet'ten hem Yourcenar'dan... Hem Balzac'tan hem de Roland Barthes'dan! Mitoloji bir yana, üç kutsal kitap da cabası. Büyü'sün, Yaz!", 14 Nisan'da, yetmişinci yaşını kutlayacak olan Hilmi Yavuz'un Yapı Kredi Yayınları'ndan yayımlanan, toplu şiirlerini kapsayan en taze kitabı. "Bakış Kuşu"yla başlayıp "Hurufi Şiirler" ile son bulan kitabı. Hilmi Yavuz ile bu kitap vesilesiyle bir araya geldik. Ama 70. yaşına denk düşen 'özel kitapları' da atlamadık. Hayır, olmuyor. Ben 70 yaşımı, geçmişte ne yaptım gibi bir hesaplaşma, bir muhasebe durağı olarak görmüyorum. Böyle bir şey aklımın ucundan geçmedi doğrusu, geçmez de. Ben 70 yaşı çok sıradan bir yaş olarak düşünüyorum. Borges'in 85 yaşındayken yazdığı bir şiir var. "Eğer hayatımı yeni baştan yaşayabilseydim daha çok hata yapardım, dinlenirdim, daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim" diye başlayıp giden bir şiir. İnsan 70. yaşında da böyle bir ruh halinde mi oluyor? Evet, hem sıradan hem de birçok açıdan yaşlanmadığımı düşünüyorum. Fakat eksik olmasın bazı dostlarım, sevenlerim, öğrencilerim bunu vesile sayarak, hep birlikte olmayı, benim için saygı geceleri düzenlemeyi düşünmüşler. Genç insanlarla birlikte olmak benim için doğum günümü kutlamaktan çok daha önemli. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu etkinlikler benim de hoşuma gidiyor. Çünkü insanların kendilerini seven insanlarla birlikte olmaya zaman zaman şiddetle ihtiyaçları var. 20'ler, 30'lar gibi mi? Çünkü zaman zaman da birlikte olmamaya ihtiyaçları var. Ben, nedense bu sıralarda, bunun yaşla ilgisi yok, beni seven insanlarla birlikte olmayı çok özlüyorum. İhtiyaç duyuyorum. Bu etkinlikler, buna vesile olduğu için çok bahtiyar ediyor beni. Zaman zaman? Yok, hayır. Yani ben aslında olmak istediğim kimliği edindim mi onu bilemiyorum ama o yolda yapılması gerekenin sanıyorum büyük bir kısmını gerçekleştirdim. Hayatta en çok sevdiğim iki şey var. Bir, şiir yazmak. İki, öğretmenlik yapmak. İkisinde de belli ölçüde bir yerlere vardığımı düşünüyorum. Ama tabii, takdir öğrencilerimle okurlarıma ait. Yani Borges gibi daha çok âşık olurdum, daha çok dağa tırmanırdım filan demiyorsunuz. Yok böyle bir ukde, hayıflanma... Bin yaşasınlar. Onlar da sizi çok sevdiğine göre... "54 YILDIR ŞİİR YAZIYORUM" Aslında şiir tarihim çok daha geriye gidiyor. 1952'de 16 yaşındayken basıldı ilk şiirim. Okul dergisinde, Behçet Necatigil edebiyat hocamızdı. Adı "Sabahların Türküsü"ydü. 16 yaşındaki bir çocuğun yazacağı bir şiirdi. Ama form olarak yapısı sağlam bir şiirdi. "Büyüsün, Yaz!", 1969'da yayımlanan şiir kitabıyla başlıyor; "Bakış Kuşu"yla. 33 yaşındayken basılmış ilk kitabınız... Doğru söylüyorsun, miladım olarak kabul ettiğim o ilk şiirden bu yana aşağı yukarı 54 yıldır şiir yazıyorum. İlk kitabım kuşakdaşlarıma göre oldukça geç bir tarihte, 1969'da çıktı. Çünkü benim kuşağımdan olan şairler, 1950'li yılların sonlarında, mesela Kemal Özer, benden bir yaş büyüktür, ilk kitabını benim kitabımdan on yıl önce, 1959'da çıkardı. Onu niye almadınız peki bu kitaba? Behçet Necatigil beğenmeseydi basmazdı herhalde... Gazetecilik yaptığım yıllarda açıkçası şiirle ilgilenemedim. Benim şiirle ilgilenmem İngiltere'ye gidişimle başlar. Hatta, Kemal Özer, kulakları çınlasın, ben 1965'te, Londra'dayken, bir dergi çıkardı. Şiir Sanatı diye bir dergi. Benim şiiri bıraktığımı düşünüyor olmalıydı ki, o dergiye Londra'dan haberler, sanat muhabirliği yapmamı istedi. Ben onu yaptım ama bu arada bir de şiir gönderdim: "Hilmi'nin Çocukluğu". Hatta Kemal Özer, bir sunuşla, o şiirle birlikte benim yeniden şiire dönüşümü takdim ettiğini yazdı. "Hilmi Yavuz'un şiiri bıraktığını düşünüyordum, ama çok daha değişik ve yeni bir şiirle gelmiş olması beni mutlu etti" dedi. Tabii, 1969'dan sonra şiire hiç ara vermeden sürdürdüm... 1975'te "Bedreddin Üzerine Şiirler" geldi. Biri yarım kalmış olmak üzere üç kitabım var 80'e kadar. "Doğu Şiirleri", "Mustafa Suphi Üzerine Şiirler". Niye bu kadar beklediniz? Şiirim daha çok otursun, olgunlaşsın diye mi yoksa güvensizlikten mi? "ŞİİR HARFLERLE VE BAĞLAÇLARLA YAZILIR" Benim şiirimde yaptıklarım, gerçekleştirdiklerim çok kolay biçimde göze çarpan şeyler değil. Nereye kadar? Son kitabıma kadar. Genellikle, şairler, yaşlanmaya başlayınca, kendi şiirlerine, sanki geçmişte yazdıklarına daha sıkı sıkı bağlanıyor, daha muhafazakar oluyor, şiirlerini değiştirmemeyi yeğliyorlar. Ben öyle yapmadım. "Hurufi Şiirler"de radikal bir şey denedim. Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi'nin yayımladığı Journal of Turkish Literature'de, Prof. Dr. Walter G. Andrews, yazdığı bir yazıda da buna değiniyor, aslında yaptığım oydu, doğru, o kitap, şiiri büyük ölçüde dilin olanaklarıyla ve sadece dilin içinde kalarak denemek gibi bir yaklaşımla yazıldı. Bence, bu çok önemli bir şey, ayırdına varılmadı... Dünle bugünü kıyasladığınızda şiirinizi nasıl görüyorsunuz peki? "A, ş, k" şiirinde şöyle söyleniyor: "Başında bekledim acının / kurtlar soldu / - solsun! / döküldü tüyleri mevsimin, / kalbim hangi bağlaçla bağlandı / ve hangi bağlaçla çözüldü: / 've'yle mi, 'veya'yla mı ve 'ile'..."İnsansal olan bir duygu, aşk, bir kalbin ötekine mecazi olarak bağlanmasıysa eğer, bu şiirde insansal olan bu bağ, dilsel bağlaçlara taşıtılarak ifade ediliyor. Ne ile bağlandığı, aşkla bağlandığı, sevgiyle bağlandığı denebilir, hasretle bağlanabilir. Öyle demiyor. 'Ve' ile, 'veya' ile, 'ile' ile bağlandığı söyleniyor, her şeyi dilsel olana irca ederek şiiri yeniden, farklı bir bağlamda dil meselesi olarak ifade etmek... Türk şiirinde bugüne dek yapılmamış bir şey... Niçin peki? Kuran'daki bir sureye, Şuara suresine takılındığı için mi? Kuran'da bazı surelerin başında 'hurufu mukattaa' denilen bazı harfler vardır, bunların ne anlama geldiği açık ve seçik olarak verilmiş değildir. Şuara suresinin başında da ta, sin, mim var. Ben sadece bunu aldım. Ama şu var: Bu sure bütün şairleri lanetleyen bir sure değildir. Ayrıca, Hazreti Peygamberin de hadislerinde, şairler için, "Kiminin sözlerinde hikmet, kiminin sözlerinde sihir vardır" denir. Dediğim gibi ben sadece harfleri temel aldım. Mallarmé, şiir, kelimelerle yazılır demişti. Ben de biraz daha ileri gederek harflerle yazılır, harfler ve bağlaçlarla, diyorum... 'Hurufi Şiirler'in meselesi neydi? Hurufu Mukattaa neye gönderme yapıyor bu kitapta? DİĞERİ NİSANDA ÇIKACAK Nehir söyleşi, 70. yaş dolayısıyla Dünya Kitap'ın önerisiyle gerçekleşti. Çok değer verdiğim genç bir şair arkadaşımdan rica ettik. O da kabul etti. Can Bahadır Yüce. Bütün hayatımı konuştuk. Can Bahadır'ın, bana 150 kadar sorusu oldu. Kişiliğime ilişkin, şiirime ilişkin, geçmişime ilişkin sorular... Nehir söyleşi neyi kuşatıyorsa, neleri kapsamak durumundaysa hepsi var bizim söyleşide.Yüz, yüz elli sayfalık bir kitap oldu. Kalın değil. Hacimli değil. Ben yer yer okudum tabii ve beğendim. Bir armağan kitap daha var: "Hilmi Yavuz Kitabı". Onu da Yom Yayınları'nın yöneticilerinden, değerli genç şair arkadaşım İbrahim Halil Baran hazırladı. Benim edebi kimliğim üzerine yazılmış makalelerden oluşan bir kitap "Hilmi Yavuz Kitabı". O da nehir söyleşi de nisan ortalarında çıkacak. 70. yaşınız için iki armağan kitap çıkıyor. Biri nehir söyleşi. Sadece şiir mi konuştunuz kitapta? Behçet Necatigil, "Asıl şiirler bazı yaşları bekler," derdi. Hocaya sordum bunu: Şairlerin bazı şiirleri yazmak için belli bir yaşa gelmesi gerektiğini mi ,yoksa okurların bazı şiirleri anlamak için belli bir yaşa gelmeleri gerektiğini mi kastettiniz, diye. İkisini de dedi. Hep söylemişimdir: Ben her zaman nitelikli okurdan yana oldum. Benim şiirimden gerçekten haz duyacak ve onu değerlendirecek kertede insanlar olsun,- varsın,sayıları az olsun! Hala, önemli olan bu. Bu ilgiyi nasıl açıklıyorsunuz peki? Yıllar boyunca, bin tane olacağına nitelikli 100 tane okurum olsun diyordunuz. "YAHYA KEMAL, AHMET HAŞİM, BEHÇET NECATİGİL VE ASAF ÇELEBİ... BEN BU SOYKÜTÜĞÜNÜN DEVAMIYIM!" Ben diyorum ki, Türkiye'de şair, benim değerlendirmem ve tanımımda aynı zamanda bir entelektüel olmalıdır. Ve entelektüelin sahih olma gibi bir problemi var. Sahihlik şudur: Türkiye'de, 1800'li yıllardan itibaren hem Doğulu hem Batılı hem geleneksel hem de modern olan bir zihniyet süregelmiştir. Dolayısıyla bu tarihle birebir, karşılıklı mütekabiliyet ilişkisi kurması zorunluluğu var. Bu ilişkiyi kurduğu zaman bir şair sahih olur. Yani bir şair, daha somut bir ifadeyle söyleyeyim, hem geleneksel hem modern hem Doğulu hem Batılı ise, kendi entelektüel tarihiyle birebir örtüşme, çakışma halinde bulunuyor, dolayısıyla 'sahih' bir konumda bulunuyor demektir. Ama bugün biri kalkıp da ben Doğuluyum, beni Batı ilgilendirmiyor, benim kökenlerim Yunus Emre'dir, Baki'dir derse gayri sahihliğe düşmüş olur. Tıpkı onun gibi benim Doğu'yla hiçbir ilişkim yok, bana ne Karacaoğlan'dan, Yunus Emre'den, benim atalarım Homeros'tur, Robert Desnos'dur falan diyorsa o da aynı ölçüde gayri sahih olur. Şiiriniz Doğu'dan Batı'ya savrulan bir şiir olarak değerlendiriliyor. Siz katılıyor musunuz buna? Batı'dan Doğu'ya evrilen bir yanınız yok mu? Yahya Kemal'e bakıyorsun, hem Batılı hem Doğuludur. Haşim hem Doğulu hem Batılıdır. Haşim'in bir yanı post- sembolistlere gider, Henri de Regnier'e, Verhaeren'e, Albert Samain'e gider, bir yanı Şeyh Galib'e. Aynı şey Yahya Kemal için de geçerlidir. Onun şiirinde hem Baudelaire vardır, Verlaine vardır hem de Nedim vardır. Dolayısıyla, geleneğin, bu sahih şairler soykütüğünün Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'de başladığını, Behçet Necatigil ve Asaf Halet Çelebi'yle bugüne taşındığını düşünürüm. Ben bu soykütüğünün bir devamıyım. Dolayısıyla, benim 20. yy şiiri deyince, sahih olarak öne çıkaracağım soy kütüğüm, aile ağacım budur. Ben bu aile ağacına mensubum. Yanlış anlaşılmasın, sahihlik başka şeydir, büyüklük başka şeydir. Bir şair, kendi entelektüel tarihiyle mutabık olmayabilir, sahih olmayabilir, ama iyi şairdir. Benim buradaki kriterim iyi şair, kötü şair değil. Sahih şairlerimiz kimler? "21. YY'DA ŞİİR DAHA AZ OKUNACAK!" Ben demin bir soykütüğü çıkardım. Bana kadar geldiğini düşündüğüm. Bu benden sonra da devam edecektir. Yani ad vermek gerekirse, Vural Bahadır Bayrıl gibi, Osman Hakan A. gibi, Ali Günvar gibi, Aydın Afacan gibi, Ercan Yılmaz gibi, Can Bahadır Yüce gibi, Alphan Akgül gibi... Bu çizgiyi, sahih şairler soykütüğünü benden sonra devam ettireceklerdir. Bir şiir vardır, bir yere gelir, akar, sonra, akacak bir mecra bulamadığı için kurur. Bizim şiir tarihimizde kuruyan şiir mecrası çoktur. Görüyorum ki, benim geldiğim mecra kurumadığı gibi çok daha gür bir biçimde akıyor şiirle... 50 yıldan beri şiir yazan bir şair olarak Türk şiirini nasıl buluyorsunuz? Dünya şiirindeki yeri, geleceği... Benim tereddütlerim var bu konuda. Fütürolog değilim, ama galiba, düzyazı özellikle de roman ağır basacak, şiir daha az okunacak gibi görünüyor. Ama şiir yok olmaz. Octavio Paz, şiir, 21. yüzyılın edebiyatı olacak demişti. Buna katılıyor musunuz? Benim şiirlerim Amerika'da çok saygın bir üniversite yayınından, Syracusa University Press tarafından 2006 sonbaharında yayımlanıyor: "Seçilmiş Şiirler". Çok değerli bir profesör, Dr. Walter G. Andrews çevirdi. Türkiye'de bilinen bir divan edebiyatı profesörüdür Walter Bey.. İletişim'den 'Şiirin Sesi Toplumun Şarkısı" adlı bir kitabı dilimize çevrildi. Şimdi makalelerinden oluşan bir kitabı çıkacak gene Türkiye'de. Dolayısıyla saygın bir akademisyen tarafından İngilizceye çevrilmek gibi bir ayrıcalığım var. Saygın bir yayınevi tarafından İngilizcede yayınlanmak da başka bir ayrıcalık. Bu da bir doğum günü armağanı. Nâzım'dan sonra dünya şiirinde Türk şiiirinden söz edilmemesi, bunun bir sonucu mu?