Kültür Sanat Resimdeki gerçeği anlatan bir sergi

Resimdeki gerçeği anlatan bir sergi

06.01.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

The Pill’de 10 Şubat’a dek görülebilecek “Salad Cake” adlı yeni bir sergi açan İrem Günaydın, Milliyet Sanat’ın ocak sayısına verdiği söyleşide “Salad Cake, orta seviyelerde ve ondalık rakımlarda neler olabilecekleri fikri etrafında toplanan bir sergi” diyor

Resimdeki gerçeği anlatan bir sergi

İrem Günaydın’ın The Pill’de açılan “Salad Cake” isimli sergisi, sanatçı tarafından yazılan bir mektup etrafında sanat tarihin ana iki disiplini resim ve heykele ondalık bir tutumla yaklaşıyor. Sergide, resim ve heykel, iki buçuk boyutlu bir kurguda birbirlerine epey yaklaşıyor.
Film, barölyef heykel, kabartma baskılı kumaşlar, ipek baskı ve stencil teknikleriyle oluşturulmuş resimsel yapıtlar, neyin sanat eserinin yanında, dışında, ona eklenen ve ondan ayrılabilen olabileceğiyle ilgili kararları tartışmaya açıyor.

Sanatsal gerçekler


İrem Günaydın’la hayal gibi algılanan sanatsal gerçekleri ele aldığı sergisini konuştuk.

Öncelikle “Salad Cake” isimli serginizin kavramsal ve biçimsel çerçevesinden söz edelim isterim. Sergiyi kurgularken nasıl bir süreçten geçtiniz?

“Hiç salatadan pasta olur mu? Neden olmasın!” diye başladım. Salata ana yemek mi yoksa garnitür olarak mı sipariş edilir? Genellikle bir öğünde ana yemeğin yanında veya ona ek olarak tüketilir gibi bir algı var. İnternette pastaların salatadan yapıldığı bir Vegedeco salata kafesine rastladım. Burada pastaların “hamuru” soya unundan ve “krema”sı tofudan yapılıyor. İçleri turp, havuç, salatalık gibi çeşit çeşit marine edilmiş, doğranmış ve pişmiş sebzelerle dolduruluyor. Kafenin sahibi ürünlerini şöyle tanıtıyor: “Ne pasta ne de salata, ama salata pasta.
Kahvaltıda, öğle yemeğinde yiyebilirsiniz ama akşam yemeğinde bir kadeh şarap eşliğinde de çok iyi gider.” Bir salatanın hangi malzemelerle hazırlanabileceği ve ne zaman yenebileceğine dair algıları değiştiren bu tutum benim bu sergiye dahil ettiğim işleri üretirken gösterdiğim tutumla eş: Sanat mecralarına atanan iki boyutlu, üç boyutlu, düz, derinlik gibi stabil kavramlara karşıt ondalık tutumlar göstermek; 2.1 ya da 2.9 gibi...

Ve tutumlar biçimlere dönüşünce çıkan sonuç; serigrafi, film, barölyef heykel ve kabartma baskılı kumaşlar. “Salad Cake”, imgelerin ve nesnelerin büyük düzlükleri ve derinlikleri olmadan, orta seviyelerde ve ondalık rakımlarda neler olabilecekleri fikri etrafında toplanan bir sergi.

O mektubun başlığı


Peki, sergide “Flaschenpost: Sana Resimdeki Gerçeği Borçluyum, Onu Anlatacağım Sana” başlıklı bir metin yer alıyor. Bu metnin sergi bütünlüğündeki yeri ve önemi nedir?

Bu ifade benim yazdığım mektubun başlığı ve mektup sergide yer alan filmin dış sesi. “Sana Resimdeki Gerçeği Borçluyum, Onu Anlatacağım Sana”, iki ressam, Paul Cézanne ve Emile Bernard, arasındaki bir yazışmadan ödünç aldığım bir ifade. Cézanne, cümleyi ifade eden ve resimdeki hakikat borcunu itiraf eden kişi. Bu ifadeyle cümlenin kendisi ve bağlam arasındaki ayrım bulanıklaşıyor ve hatta birbirine karışıyor. Niyetlenilen eylemin (resimdeki hakikatı anlatmak) gerçekleşme ihtimalinden çok, ifadenin tesiri altında kalıyoruz.

Bu performatif ifadeye bir kelime daha ekledim: “Flaschenpost”, Almanca’da “Şişedeki mesaj” anlamına geliyor. Yazar/okuyucu, sanatçı/ izleyici arasında eninde sonunda, bir şekilde kurulan ya da hiç kurulamayan ilişkiyi en iyi ifade ettiğini düşündüğüm kelime. Bir mektup (bir sanatçının pratiği, bir yazarın eseri, bir yönetmenin filmi) her zaman sahibine ulaşır; ya üzerinde yazan adrese direkt ulaşır, ya kazara ulaştığı adres aslında gitmesi gerektiği adrestir ya da gitmesi gereken adrese bir süre dolaştıktan sonra (dolaylı yoldan) varır. Mektubun dış ses olduğu film dört bölümden oluşuyor. Birincisi “Süzgeç”; benim editör olarak elimdeki malzemeleri süzdüğüm bölüm.
İkincisi “Maserasyon” (mutfak terminolojisinde meyve ve sebzelerin yumuşamaları için bir sıvıda bekletilmeleri demek); süzüldükten sonra elimde kalanları yumuşamaları için beklettiğim bölüm. Üçüncüsü “Folding” gene mutfak terminolojisinden bir terim; malzemelerin birbirine karışabilmeleri için ters yüz edilmesi demek. Mektubun içerisindeki farklı ağırlıktaki malzemeleri, karıştırmadan ve çırpmadan tersyüz ederek birleştirdiğim bölüm.

Ve son olarak “Yumurtaları Ayırma”; mektupta ismi geçen karakterin yaşarken aldıkları tavırların, seçtikleri yolların mektubun yazarı (ben) tarafından değerlendirilip kendisine bir takım tuhaf ama yararlı sonuçlar çıkardığı bölüm.

Bilinen figürler

“Salad Cake” sergisi, sanat tarihi üzerinden geçmiş ve bugün, ayrıca hayal ve gerçek arasında nasıl bir ilişki kuruyor?

Sergideki mektup kulağa her ne kadar gerçeküstü ve fantastik gelse de aslında son derece ayakları yere basan bir metin. Mektubun içerisinde geçen karakterler sanat tarihinden ve popüler kültürden bilinen önemli figürler: Paul Cèzanne, Truva hikâyesindeki Tanrılar, DJ, Renè Margritte, sanatçı olmayan İrem (mektupta diğer İrem diye geçiyor), Nicolas Poussin, Bugs Bunny, Flaman ressam Cornelis Gijsbrechts, Matrix filminden Neo ve Morpheus, Hera, Athena, Afrodit, Truva’nın prensi Paris.

Bu karakterlerle ilgili bilgiler tamamen tarihsel ve otobiyografik anekdotlar. Mektupta verilen bilgiler kurgu değil fakat bir araya geldiklerinde kurguymuş gibi hissediliyorlar. Bunun da sebebi bence kompozisyon; karakterlerin başka zamanlardan geliyor oluşları ve birbirleriyle buluştuklarında ortaya çıkan tuhaf durum. “Salad Cake” sergisinin varış adresine (neresi bilmiyorum) ulaşmasını umuyorum. Sanatçı İrem ve nicelerinin akıbeti de umarım, mektubun içerisinde ismi geçen, tutumlarını biçimlere dönüştürebilmiş ressamların akıbeti gibi olur.

Resimdeki gerçeği anlatan bir sergi


Söyleşinin tamamını Milliyet Sanat’ın Ocak sayısında okuyabilirsiniz.