Kültür Sanat Türkiye’de sosyoloji bir efsanesini kaybetti

Türkiye’de sosyoloji bir efsanesini kaybetti

13.11.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Günümüzde çok değerli sosyal bilimcilerimiz var. Ama efsaneleşmek, değerli olmanın ötesinde bir nitelik; bilime katkının yanı sıra bir kişilik, bir duruş gerektiriyor

Türkiye’de sosyoloji bir efsanesini kaybetti
KONUK YAZAR / Prof. Dr. İLHAN TEKELİ

Yazının başlığını bilinçli olarak koydum. 8 Kasım 2007’de kaybettiğimiz Mübeccel Kıray’ın ölümü sonrasında yazılacak bir yazıya, bu başlığın çok uygun düştüğünü düşünüyorum. Günümüzde çok değerli sosyal bilimcilerimiz var. Ama efsaneleşmek değerli olmanın ötesinde bir nitelik; bilime katkının yanı sıra bir kişilik, bir duruş gerektiriyor. Bu da onun yaşam öyküsünü toplum için ulaşılması zor bir rol modeli haline sokuyor.
Kıray’ın efsaneleşmesinde Türkiye’nin sosyoloji tarihindeki özel konumunun payı önemli. Türkiye’nin sosyoloji tarihinde üç atılım dönemi var.

Haberin Devamı
Üçüncü atılım döneminden
Birinci atılım İkinci Meşrutiyet döneminde Ziya Gökalp’in öncülüğünde olmuştur. İmparatorluğun kurtuluşu konusunda sosyolojiye çok ümit bağlanmıştır. Ama Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra sosyolojiye duyulan ilgi büyük ölçüde sönümlenmiştir. Sosyolojinin ikinci kez canlanışı 1940’lı yıllarda Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde gerçekleştirilmiştir. Ne yazık ki bu gelişme 1948 yılında bu fakültede yapılan tasfiyeyle durdurulmuştur.
Bu suskunluğa son verilmesi, 1961 Anayasası ve onun bir kurumu olan Devlet Planlama Teşkilatı’nın sosyal bilimlere getirdiği yeni bir hava içinde ODTÜ’de olmuştur. Kıray bu üçüncü canlanışın mimarıdır. Bu canlanıştan sonra sosyal bilimlerin gelişmesi, 1980 askeri müdahalesi sonrasındaki denetim altına alma çabalarına karşın, durdurulamamıştır.
Cumhuriyet’in kurulduğu yıl İzmir’de doğan Kıray, bu şehrin ortamında İzmir Kız Lisesi’nde tam bir Cumhuriyet kızı olarak yetişti. Lise sonrasında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Sosyoloji Bölümü’ne gitti. 1939 yılında ABD’de eğitimlerini yapmış olan Muzaffer Şerif Başoğlu, Behice Boran, Niyazi ve Mediha Berkes bu bölüme gelerek yeni bir sosyoloji eğitimini başlattılar. Onlar sosyolojiyi spekülatif düşüncelerin aktarıldığı bir yer olmaktan çıkararak görgül temelli bilgilerin üretildiği bir yer haline getirmeye çalışıyordu.
Kıray burada çağdaş bir sosyoloji eğitimi aldı. Behice Boran ile doktorasını yaptı. Daha sonra Northwestern Üniversitesi’nde tanınmış bir anropolog olan Herskowitz’in yanında ikinci doktorasını yaptı. Ama o Behice Boran’ın öğrencisi olmayı sürdürdü.

Sosyal değişmenin sosyoloğu
Kıray’ın Türkiye’deki sosyoloji öğrenimi sırasında ve Amerika’dan döndüğü yıllarda Türk toplumu, bir toplumun yaşabileceği en önemli dönüşüm olan kentleşmeyi yaşıyordu. Kıray olgulara dayandırılmış sosyoloji anlayışı içinde bu dönüşümle ilgilendi ve sosyal değişmenin sosyoloğu oldu. İşte bu nedenle onun Boran’ın öğrencisi olmayı sürdürdüğünü söyledim.
O yıllarda günümüzdeki sosyal değişme normal görülen, istenen bir şey değildi. Değişme sırasında ortaya çıkan sorunlar karşısında Türkiye’de aydınların genel tutumu, değişmeyi yavaşlatmayı çözüm olarak görmekti. Oysa Kıray gözlenen tüm sorunların değişmenin yeterince hızlı olmamasından kaynaklandığını düşünüyor, değişmenin hızlandırılmasını öneriyordu.

Haberin Devamı
Kentleşmeyi araştırdı
Kıray yaşanan değişimi Türkiye’de köylülüğün çözülmesi süreciyle açıklıyordu. Bu süreç içinde kırda açığa çıkan emeğin kente geldiğinde kente uyum yaparken karşılaştığı sorunlar üzerinde durmuştur. Bu yeni gelenlerin marjinal işlerde çalışarak kent merkezi iş alanı çevresinde yüzer gezer bir grup oluşturduğunu göstermiştir.
Kıray, köy, kasaba, kent kademelenmesinin her birinde Türkiye’de yaşananları, Türkiye’deki metropolitenleşmenin özellikleri üzerinde de durarak tamamlamıştır. Kıray’ın sosyolojisi içinde köylülükteki çözülme ve bunun devamında ortaya çıkan kentleşme biçimleri ana ekseni oluşturmuştur. O, ağırlıklı olarak bir kent sosyoloğudur. Bir kavram geliştirdi

Kıray analizlerinde, sosyal değişme bir sosyal yapıdan diğer bir sosyal yapıya geçiş sorunu olarak ele alınmıştır. Döneminin bir sosyoloğu olarak Kıray için önemli olan sosyal yapıdır. Bu yapı değişerek bir sonraki yapıya geçişi sağlayacaktır. Türkiye de sanayi öncesi yapıdan sanayi toplumuna geçişi yaşamaktadır / yaşayacaktır. Oysa Kıray yaptığı gözlemlerde Türkiye’de sanayi toplumlarının örgütlenmiş kurumsallaşmasının gerçekleşmediğini görünce, bu gözlemini açıklayabilmek için “tampon mekanizma” kavramını geliştirmiştir. Bir toplumsal yapıdan  diğerine geçerken yaşanan değişme yeterince hızlı olmayınca ara kurumlar bir tampon mekanizma olarak ortaya çıkmaktadır. Geçiş süreci tamamlanınca bu ara kurumlar yok olacaktır.

 

Bugünün ünlüleri öğrencisi

Kıray’ın Türkiye’deki sosyolojiye katkısını sadece araştırmalarıyla değerlendirmek yetersiz olacaktır. O bir sosyologlar kuşağı yetiştirmiştir. Günümüzün önde gelen sosyologlarının çok önemli bir bölümü onun doğrudan ya da dolaylı olarak öğrencisi olmuşlardır.
Günümüzde akademik yaşamda ön plana alınan değer, araştırmadır. Eğitim başarısı üzerinde genellikle durulmaz. Bu tutumun ne kadar yetersiz olduğunun en açık örneği Kıray’dır. Onun, sosyolojinin efsanesi haline gelmesinde yaptığı araştırmalar kadar ders verme enerjisi, heyecanı ve disiplini de önemlidir.
Kendisini saygıyla anıyoruz.