Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

adece ülkemizde değil, dünyanın her yerinde hemen herkes her göreve bir şekilde gelebiliyor.

Fırsat eşitliği açısından baktığınızda sevindirici bir durum.

Ama liyakat açısından baktığınızda, en azından bazı görevler o işi yapabilecek donanıma sahip olunmasını bir ölçüde zorunlu kılıyor.

Eğer onu da ortadan kaldırırsanız, işte o zaman yandık demektir. Yani bir anlamda doktora uçak kullandırır, cerrahı da pilot yaparsanız, işler sarpa sarıverir...

Canım ne var bunda, adam uçak kullanmasını biliyorsa, doktor olmasının ne sakıncası var, diyenler mutlaka çıkacaktır.

Zaten çevrenize baktığınızda da bunun onlarca örneğini görebilirsiniz.

Paraşütle en tepe görevlere gelen o kadar çok insan var ki şaşıp kalıyorsunuz!..

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş bir ara “Ehliyet, sadakat, liyakat” sözcüklerini dilinden düşürmüyordu, bu aralar hiç ağzına almıyor.

Umudunu kestiğinden mi, yoksa tamam bu mesele halloldu, herkes artık bu kurala uyuyor dediğinden mi, bilmiyoruz.

Bildiğimiz tek şey var, o da “Ehliyet, sadakat, liyakat” sözcüklerini artık kendisinden duymuyoruz.

Keşke sadece ve sadece bu işin takipçisi olsaydı, ülkeye en büyük hizmeti yapmış olurdu...

Yetişmiş insan gücü!

Günümüzde dünyanın en büyük zenginliği, iyi yetişmiş insan gücüdür.

Meslek yelpazeniz ne kadar geniş ve alanında uzman eleman sayınız ne kadar yüksekse, o kadar güçlüsünüz demektir.

Diplomalarımız yurtdışında tanınmıyorsa, akademik unvanlarımız kimsenin umurunda değilse, meslekteki kırk yılınız zerre kadar dikkate alınmıyorsa, başkalarına kızmak yerine biraz da kendimize çuvaldızı batırmamız gerekmez mi?

YÖK, kaliteden daha yeni yeni bahsetmeye başladı.

Uluslararası kurumlarca bütünüyle akredite edilen üniversite sayımız bir elin parmaklarını geçmez.

Üniversiteye girişte, baraj getirilen üç beş bölüme eğitim fakülteleri daha yeni eklendi.

KPSS dışında personel alınmayacak dedik ama mülakatla tüm dengeleri altüst ettik.

Eğitimli liyakat sahibi insanlardan çok, yandaşlara arka çıktık.

Son FETÖ yapılanması bunun en çarpıcı örneklerinden biri!..

Profesörler okutmanlardan, paşalar astsubaylardan emir almış!..

Alanının öncüleri

Sadece bir alanda değil, her alanda öncüler, uzmanlar, gönüllüler, araştırmacılar, liderler yetiştirmeliyiz.

Ve her alanın, kendi liderlerini yetiştirmeleri için onlara ortam ve destek sağlamalıyız.

Sürekli olarak, bizden adam olmaz, bizden lider çıkmaz, bizde mucit yetişmez diye sızlanıp duruyoruz.

Peki, yeni markaların, yeni isimlerin yetişmesi için hiç destek oluyor muyuz, yanlış yaptıklarında hoşgörü gösteriyor muyuz, pardon dediklerinde bu son olsun diyor muyuz, hatadan dönmenin de bir erdem olduğunu önce kendimiz kabul ediyor muyuz?

Daha da önemlisi, tecrübeye saygı gösteriyor muyuz?

Liyakate önem veriyor muyuz?..

Kurumsal kimlik!

MEB’de kırk yıldır şahit olduğum ve kurumsal olarak kesinlikle hazmedemediğim en çarpıcı tespit, bakan değişikliklerinde, üst düzey kadroların, dışarıdan isimlerle, özellikle de akademisyenlerle doldurulması.

Hangi bakana bu durumu sorsam, “Bu donanımda adam var da biz mi atamıyoruz?” dediler.

Oysa MEB’de o işleri getirdikleri isimlerden çok daha iyi yapacak yüzlerce isim söz konusu.

Yok eğer bir milyona yakın MEB personeli içerisinde müsteşar, müsteşar yardımcılığı, genel müdürlük yapacak bürokratlar yoksa, durum çok daha vahim demektir!

Kendi bakanlığını yönetecek kadrolar yetiştiremeyen bir MEB, çocuklarımızın ve ülkenin geleceğine nasıl yön verebilir ki!..

Ha diğer kurumlarda farklı mı? Alın birini vurun diğerine!..

Özetin özeti: Liyakat öyle bir günde kazanılmaz, o noktaya gelmek için de azim, hoşgörü ve destek gerekir. Ama ne o sabır var biz de ne de istek. Çünkü işini en iyi yapanı değil, itaat edeni arıyoruz!