Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen haziranda Birleşik Krallık’ta yapılan referandumdan AB üyeliğine “hayır” sonucu çıktığında, çok kimse bunun Avrupa’da bir “domino etkisi” yapacağını, başka üye ülkelerin de aynı yolu seçeceğini öne sürmüştü.

Bunun söyleyenlerin argümanı, İngilizler gibi diğer milletlerin de benzer şartlardan ötürü benzer görüş ve duygular taşıdıkları, dolayısıyla onların da “Brexit” gibi bir “çıkış”a meylettikleriydi.

Birleşik Krallık’taki referandum, aynı zamanda halkın hatırı sayılır bir kesiminin ülkenin hantallaşmış “kurulu düzen”inden ve ekonomik sıkıntıların üstesinden gelinememesinden duyulan öfkeyi ve “değişim” arzusunu ortaya koymuştu.
Birçok analist bu verilere dayanarak, Britanya’da görülen durumun Avrupa’da da hissedileceği tahmininde bulunuyordu.

Haberin Devamı

Sıradakiler...

Bu tahmin tutacak mı? Yani sandık başına gidecek AB üyesi ülkeler dışta AB’den “çıkış” içte de köklü bir “değişim” lehinde bir duruş sergileyecekler mi?
Bunun ilk deneyi bu hafta Avusturya’da ve İtalya’da yapıldı. Önümüzdeki aylarda sıra Fransa, Hollanda ve Almanya’da...

Avusturya’da cumhurbaşkanlığı seçimini aşırı sağcı rakibini yenen AB yanlısı Alexander Van der Bellen kazandı. Ne var ki seçilemeyen aday Norbert Hofer’in aşırı sağcı (ırkçı ve milliyetçi) Özgürlük Partisi hâlâ güçlü ve popüler. Bu da halkın bir kesiminin yabancı düşmanı, ırkçı, koyu milliyetçi duygularını besliyor.
İtalya’da referandumun, reform ve AB yanlısı Başbakan Matteo Renzi’nin yenilgisiyle sonuçlanması, başta popülist ve AB karşıtı “Beş Yıldız” partisi olmak üzere çeşitli muhalif grupların halktan daha çok destek gördüklerini gösterdi. Şimdi bu sonucun yaratacağı siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın Avrupa’yı nasıl etkileyeceği tartışılıyor. AB, İtalya’nın sürükleneceği bir mali krizin “euro bölgesi”nde yaratacağı sarsıntılardan endişeli.

Çökmüyor ama...

Seçim sırasındaki Fransa, Hollanda ve hatta Almanya’da aşırı sağın yükselişi başka bir kaygı kaynağı. Hele Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimindeki esas mücadelenin geleneksel sağ-sol arasında değil, Marianne Le Pen’in başında bulunduğu aşırı sağ ile merkez sağ arasında cereyan edecek gibi görünmesi şimdiden alarm zillerinin çalmasına yol açıyor.

Haberin Devamı

Hâsılı, AB şu sırada tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. Bunun bir boyutu, “Brexit”in izdüşümü olarak diğer bazı üye ülkelerde “euro bölgesi”nden ve hatta Birlik’ten ayrılma eğiliminin yayılmasıdır. Diğer bir boyutu da, bir yandan Avrupa’da siyasi popülizmin, ırkçı, yabancı düşmanı hareketlerin güçlenmesi,
öte yandan da birçok üye ülkede ekonomik ve politik istikrarsızlığın ortaya çıkmasıdır.

Bundan hemen “AB dağılıyor veya çöküyor” gibi bir sonuç çıkarmak doğru değil, ama Avrupa’nın -ve dolayısıyla AB’nin- ciddi bir kriz geçirmekte olduğu açık...