Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Feridun ANDAÇ

1954’te Erzurum’da doğdu. Yükseköğrenimini MÜ Eğitim Fakültesi’nde tamamladı. İÜ Edebiyat Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. Edebiyat ve karşılaştırmalı edebiyat dersleri verdi. İnceleme, araştırma ve deneme çalışmalarının yanı sıra yazdığı öyküleri ve gezi yazıları çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. Bu alanlarda yayımlanan birçok kitabı olan Andaç, üniversitelerde görev yaptı, özel kurumlarda alanı ile ilgili yöneticilik görevlerinde bulundu. 2002 yılından itibaren Dünya Kitapları’nın yayın yönetmenliğini üstlendi; edebiyat/kültür/sanat/tarih alanında ikiyüzün üzerinde özgün kitabın yayımını yaptı. Çeşitli ulusal gazetelerde sürekli yazılar yazan Andaç, Marmara Üniversitesi İletişim ve Güzel Sanatlar fakültelerinde ve Doğuş Üniversitesi’nde ders verdi.

Haberin Devamı

Arzen’de Zaman’ı yazmaya başladığım günlerde, gazetede çıkan bir röportaj ilgimi çekmişti. Doğu’da girişimci kadın olmanın zorluklarından söz eden Fersin Suma’yı orada tanıdım. Söyledikleri dikkate değerdi. Yılın girişimci kadını olarak ödüllendirilmişti. Başarısı örnek alınacak nitelikteydi.
Babalarının işlerini devralan çocukların karşılaştıkları güçlüklerin de ötesinde şeylerden söz ediyordu, Suma. Babasının işini devralmak zorunda kalan, bu nedenle de hayata dair beklentileri, hatta yaşama/düşünme biçimi de tümüyle değişen kahramanımın üstlendiği mandıracılığı sürdürmenin ötesinde yeni şeyler yapmak zorunda kalması ve karşısına çıkan engeller...

ZİHNİYET DEĞİŞİMİ
Doğu kalkınmasında zihniyet değişimin ne denli önemli olduğunu görme/gösterme...
Erkek kahramanımın işte bu yaşam seyrini düşünüp kurarken, Fersin Hanım çıkmıştı karşıma! Dile getirdikleri yabana atılır gibi değildi. Bir Erzurum yolculuğumda, sanayi semtindeki işyerine gitmiş tanışıp söyleşmiştim kendisiyle.
Mandıracılık yapan babasının işini devralmış, bunu geliştirerek süt endüstrisi alanında modern bir tesis kurmaya yönelmişti. Karşımda duran bu iş kadını karşılaştığı güçlükleri gülümseyerek anlatıyor, asla sitem etmiyor, ama daha çok gelecekteki projelerinden söz ediyordu.
Çark ağır dönse de, insanlar zamanla kabullenmişlerdi onu. Ama halen telefonda babamı sorup, onunla konuşmak istediklerini söyleyenler çıkıyor, diyordu.

İŞ KADINI OLMAK
Fersin Hanım’ı tanımam ‘Doğu’da iş kadını olma’nın, özellikle de Erzurum’da, ne anlama geldiğini daha iyi anlatmıştı bana. Yarattığı üretim potansiyeli, geliştirdiği istihdam alanı, tasarladığı projeler tarıma dayalı bir ekonominin endüstrisini kurma çabalarının bir parçasıydı.
Üstlendiği işi hep aynı biçimde sürdürmenin mümkün olamayacağının bilincindeydi. Geliştirmeli, atılımlar yapmalıydı. Kardeşler arasında bu işin ona ‘görev’ biçilmesinden şikayeti yoktu, gene de “zor” diyordu, “Doğu’da kadın olmak zor, bırakın iş kadınlığını...”
Erkek egemen bir toplumda var olma savaşını kaybedip, pes edecek çizgiye gelen Fersin Hanım’ın canına kıyma haberini aldığımda dona kaldım!
Oysa ki, kendimi, Mayıs ayında onunla görüşmeye hazırlıyordum.
Bu kez, anlatacaklarım, yaptıklarının bana düşündürdükleri ve yazdırdıklarıyla ilgili olacaktı. Kendisinden esinle yarattığım kahramanı ana kahramanımın kızı yapmış, babasından işi devralan 3. Kuşağın öyküsünü de katmıştım Arzen’de Zaman’a. O mücadeleci ruh işte sizsiniz diyecektim.

DOĞRU BİR ÖRNEKTİ
Ama olmadı. Romanımda böyle bir son biçmemiştim size Fersin Hanım. Siz, hırslı, başarıyı hedefleyen, yörede iyi şeyler yapmak için tuttuğunu koparan “iş kadını” figürü yaratmamda etkin olmuştunuz Fersin Hanım. Çünkü iyi ve doğru bir örnektiniz çevrenizde.
Umut dolu, ufku geniş, pırıl pırıl bir dünya kurma sevincini taşıyan biri olarak tanımıştım sizi Fersin Hanım. O beyaz iş gömleğiniz, çakır mavisi gözlerinizdeki gelecek ışıltısı kentin kaderini değiştirecek kadar aydınlıktı.
O söyleşideki sözlerinizi hatırlıyorum şimdi:
“Arş Gıda olarak 400 metrekare kapalı alan üzerinde 1 milyon dolarlık süt ve süt ürünleri konusunda faaliyet gösteren fabrika kurduk. Daha çok yeni bir yatırımız. Günlük 75 ton süt işleme kapasitesine sahip fabrikamızda şu anda ancak günlük 5-6 ton süt işliyor. Şimdilik 25 kişilik bir ekiple çalışıyoruz. Pay-Süt ana markamız. Ürettiğimiz yoğurt, tereyağı, beyaz peynir, kaşar, ayran, Civil peynir ve yağlı Civil peyniri yine “Pay” markası ile tüketiciye sunuyoruz. Yeni üretimimiz Civil ve Yağlı Civil peyniri ile iddialıyız.

İNSANLAR BİLGİSİZ
Firma olarak bu ikinci tarım projemiz. İlki soğuk hava depolarıydı. Sonra bu depolarda başkalarının ürünleri yerine kendi ürünlerimizi de depolayalım düşüncesi ile yaptığımız süt ürünleri tesisi idi. Bu ürünlerimize uluslararası belgeleri almak için ISO, HACCP için gerekli başvurularımız var. Bunları da en kısa zamanda alacağız.
Bölgemizde hayvancılıkla uğraşan insanlar genellikle bilgisiz. Süt verimi düşük hayvanlar besliyorlar. İnsanlar bilinçsiz olduğu için hayvanların hepsi birden doğum yapıyor. Doğumlarla artan süt üretimi 200-300 tona çıktığı zamanlar hamilelikle azalarak 30-40 tonlara iniyor. Bu da sektörde dalgalanmalara neden oluyor. Köylüler bilinçsiz olduğu için ciddi bir örgütlenme ve kooperatifleşme yok. Umarım köyler de kooperatifleşir ve sade köylü olmaktan çıkarak bir an önce birer işletme birer üretici haline gelirler. Köylerde genellikle inekler için sağım makineleri ve soğuk hava tankları yok. Bu durum sütlerinin sağlıksız olmasına ve bizim de firma olarak o sütleri almamamıza neden oluyor. Yani ciddi bir israf ve üretim kaybına sebep oluyor. Bizim firma olarak köylere soğuk hava tankları kurmamız ciddi bir maliyet gerektiriyor. Çiftçilerimiz için üniversiteden, tarım kredi kooperatiflerinden destek istedik. Umarım en kısa zamanda gerçekleşir ve bölgemizin tamamen organik olan bu sütü israf olmaz. ‘Doğru çiftçilik diyorum’, çünkü böylelikle hem israfın önüne geçilir hem de örnek vermek gerekirse, kapasitesi günlük 75 bin ton olan tesisimiz hammaddeyi daha çabuk bularak, tam kapasiteye geçer. Bu daha çok üretim daha çok istihdam demek. Köylerimiz de süt sağım makineleri ve soğuk hava tankları olmaması ve sütü hemen bize teslim edememesi nedeni ile sütün pastörize değerini 80 derece iken 120 dereceye çıkıyor. Organik yağ değerleri yüksek olan bölgemizin bu güzel sütümüzü pastörize edemeyip halkımızı bu güzel lezzetten mahrum ediyoruz. Umarız devlet bu sıkıntıları göz ardı etmez ve köylüyü eğitir, makineler konusunda köylüye gerekli desteği verir. Köylü de elini taşın altına koyar ve hayvan bakımında zengin olan bu bölge, hayvancılık verimi bakımından da zenginleşerek ekonomimize gerekli desteği sağlamış olur.

HEDEFİ BÜYÜKTÜ
Pay-Süt olarak en büyük hedefimiz, kendi markamız, kendi ambalajımızla piyasaya süt sunmak. Bu da ciddi bir maliyet gerektiriyor. İlerde tüketicilerimizle birebir iletişim içinde olmak için kendi satış mağazamızı açmayı düşünüyoruz. Böylece sektörde yaşanan bazı sıkıntıların önüne geçmek, kalitemizi bire bir tüketicimize taşımak istiyoruz. Bu mağazaları Doğu Anadolu başta olmak üzere ülkemizin her köşesinde açmayı arzu ediyoruz. Ülkemizde bu başarıya ulaştıktan sonra dünya pazarında da hak ettiğimiz yeri almak istiyoruz. Hedefimiz büyük.” (*)
Ah Fersin Hanım, eğilmeyi onur sorunu ettiniz biliyorum. Ama bunu yapmamalıydınız bize; paylaşsaydınız keşke sizin gibi düşünenlerle, elbirliği ederek o hedefleri geleceğe taşımada bir yürek olabilirdik eminim...
(*) Ela Karasu söyleşisi, Dünya Gazetesi