Pazar 50 yıl 'güneş topladı bizim için'

50 yıl 'güneş topladı bizim için'

19.06.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Milliyet Pazar yazarı Ülkü Tamer şairlikteki 50'nci yılını kutluyor. Tamer sadece edebiyat alanında değil tiyatrodan sinemaya, gazetecilikten dergiciliğe, müziğe kadar birçok alanda başarı kazanmış biri. Zülfü Livaneli'nin "Güneş Topla Benim İçin" gibi pek çok şarkısına söz de yazan Tamer'le, onun için "Abim, arkadaşım, ustam" diyen dostu Yalvaç Ural konuştu

50 yıl güneş topladı bizim için

yural@milliyet.com.tr axpaz021.jpg Bu röportajı benim yapmamın nedeni, Ülkü Tamer'in hem arkadaşım, hem dostum, hem abim hem de ustam olmasıydı. Çünkü ben çocuk dergiciliğini ondan öğrendim... Şiir yazmaya, çok kişi gibi ilkokulda başladım. Annem çok kitap okurdu. Babam kitap, dergi ve gazete düşkünüydü. Ben biraz büyüdüğüm zaman elimin altında Gorki'den Dostoyevski'ye, Reşat Nuri'ye kadar dünyanın kitabını buldum. Sevgili Ülkü abicim, şiir serüveninin nasıl başladığını, çocukluk günlerinden, Antep'ten o Alleben deresinin kenarından başlayarak bize biraz anlatır mısın? İlk şiirim Kaynak dergisinde çıktı. "Dünyanın Bir Köşesinden Lucia" diye bir şiirdi. İlk şiirini hatırlıyor musun? Lucia diye bir isim yoktu. O zaman biz bakıyorduk; Attila İlhan, Pia yazıyordu; Asaf Halet, Maria yazıyor, işte onlara özenip Lucia diye bir şey... Kimdi Lucia? Valla beni çok şair etkiledi. Halk şiiri, yabancı şairler. Türk şiiri. O zaman kaçak buluyorduk ama, Nazım etkiledi. Dranas etkiledi. 1940 kuşağının şairleri. Yani ben etkilere çok açık bir çıraktım. Ustalar içinde seni en etkileyen şair kim oldu? Ben İstanbul'da okurken yazları Antep'e giderdim, edebiyat merakı asıl o zaman başladı. Antep'te birtakım arkadaşlarım vardı. Tabii Onat (Kutlar) vardı. Sürekli beraberdik. Robert Kolej'den önce Antep'te büyüdün. Robert Kolej'de yazmaya devam ettim. Son sınıflardayken Pazar Postası'nda şiirlerim yayımlanmaya başladı. Yeditepe, Varlık'ta da çıkıyordu. İşte ondan sonra sürdü gitti. Şairlik nasıl gelişti? "Hayatım boyunca bir tek hayranım oldu, o da İzmir'de bir köfteci yamağı" Epey çevirim var. Toto Karaca, Gazanfer Özcan, Kenterler, Şehir Tiyatroları, Devlet Tiyatroları oynadı. Çok sayıda tiyatro çevirisi de yaptın, değil mi sen? Biz kolejdeyken piyeslerde oynardık. Genco Erkal benim sınıf arkadaşımdı. "Direklerarası"nı sahneye koyuyordu. "Ülkü, burada bir pehlivan rolü var, gel oyna" dedi. Israr etti. Ben de "Hadi" dedim, "biyografimde o da bulunsun". Hüsmen Pehlivan rolünü oynadım. Ondan sonra "Keşanlı Ali"de Manyak Cafer'i. "Teneke", "Kurban" falan, yani beş yıl sürdü. Peki, senin aktörlüğe geçişin nasıl oldu? Benim zaten tiyatro hayatım boyunca bir tek hayranım oldu. O da İzmir'de bir köfteci yamağıydı. Köfteci yamağı da, yani çocuk değil, 25 yaşında falan bir adam. Biz fuar bahçesinde oynarken onun köfteci dükkanı da hemen yanındaydı. Ben bir akşam, tabanca çekip silah sıkarak sahneye giriyorum, nara atarak "Keşanlı Ali"de. Ben silahı sıktım, narayı attım. Bir karaltı, gölge bacaklarıma kapandı, "Ağbem, ağbem!" diye. Bir seyirci. O yandaki köfteciymiş. Sonra her gece geldi o adam oyuna. Bedava geliyor çünkü. Önlerde yer bulursa ayaklarıma kapanıyordu. Önde yer bulamayıp arkada bulursa, ben nara atınca o da arkadan nara atıyordu. Tek hayranım oydu. Tabii hayranlığı oyuncu olarak bana değil, canlandırdığım Manyak Cafer tipine. Sonra ertesi yıl biz fuarda yine "Zilli Zarife"yi oynuyoruz, ben de orada Zarife'nin ölmüş kocasıyım. Sahne arkasından mikrofonla vasiyetimi okuyorum. Sahnedekiler de dinliyor. Biz şimdi fuar bahçesinde Umur Bugay'la dolaşıyoruz. Bu adam göründü. Yanında da biri daha var, köfteci koşa koşa geldi yanıma. Yanındakine "Bak, ağbem görünmez hoperlörle temsile mevzu veriyor" dedi. Tiyatro hayatım boyunca tek hayranım oldu, o da o köfteci. Ben izledim Manyak Cafer'i. Çok beğenmiştim. Kısa ama çarpıcı bir roldü. Dizilerde değil, bir tek dizide: "Yabancı Damat". Sulhi Dölek benim çok sevdiğim bir arkadaşım. Dizide oynayanlar da. Arif Memik Dede'yi oynayan neredeyse çocukluk arkadaşım. Antep'te çekiliyor, ben de Antepliyim. Hani orada Kuşçu Gazel diye bir rol var ya... Şimdi de dizilerde oynuyorsun... Elbette. Umur Bugay, Müjdat Gezen, Orhan Boran, Mıstık, Tan Oral, İsmail Gülgeç, Yalvaç Ural, Mümtaz Zeki, İbrahim Örs, Yusuf Atılgan, Kezban Arca Batıbeki, Haldun Taner sürekli yazarımızdı. Sonra bize öykü verenler vardı: Demirtaş Ceyhun'dan Aziz Nesin'e kadar. Aklıma ne geldi... 1978'deki Milliyet Çocuk Dergisi'nin yazar kadrosunu sayabilir misin? "Soğuk Otların Altında". Ondan sonra "Gök Onları Yanıltmaz". Onun mesela bir hikayesi var. Ben Antep'teydim, Antep'te bastırmak istedim. O sıralarda da Antep'te kitap basmaya elverişli basımevi yok. 13 tane şiir zaten, kartpostal gibi kartlara bastırdım, aldım onları, getirdim İstanbul'a. İstanbul'da da zarf gibi bir kapak bastırdım. İçine koydum 13 şiiri, dağıtımını yaptım. Yani kitap zarf şeklinde, içinde de 13 tane şiir. Bir süre sonra Antep'teki basımevini mahkemeye vermişler. "Derlemeye verilmedi kitap" diye. Basımevi "Ben kartlar bastım" demiş. İstanbul'da kapağı basan İstanbul Matbaası'nı da verdiler mahkemeye. O da demiş ki, "Ben kapağı bastım, kitap basmadım." Beni verdiler. Ben de "Bu yazarın sorumluluğu değil ki, basımevinin sorumluluğu" dedim. Hakim düşündü taşındı, "Yaz kızım" dedi. "Karar: Adı geçen eserin kitap olmadığı anlaşıldığında davanın düşmesine..." "O kitap değil" diye mahkeme kararı var. İlk şiir kitabın hangisiydi? O benim ilk şiir kitabımda var. "Ben olsam utanırım. Bu ne biçim öğrenci, hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten" filan diye. Şu cümle nerede geçer? "Hem dersini bilmiyor, hem de şişman." Zülfü, "Güneş Topla Benim İçin" albümünü çıkaracağı zaman bir tane şiirimi bestelemişti: "Memik Oğlan" diye. Öbür parçaların hepsinin bana müziklerini verdi, ben onlara söz olarak yazdım: "Güneş Topla Benim İçin", "Selam Olsun" falan. Şarkı sözü yazarlığı da yaptın değil mi? Evet. Zülfü "Biz normal olarak bir insan veririz terziye, ona bir elbise diktiririz, biz Ülkü'ye elbise verdik Ülkü bunun içine insan uydurdu" dedi. Prozodisi de sana ait öyle mi? Nakıp Ali, Antep'te sinemacıydı. Çok önemli bir adamdı. Güneydoğuya sinemayı ilk getiren adamdı. Sinema Antep'e ilk geldiğinde tabii müthiş bir ilgiyle karşılandı. Nakıp Ali demiş ki, "Öğrencilere bedava. Büyükler de gece okuluna yazılıp müdürden kağıt getirirlerse, onlara da bedava." Millet sinemaya gidebilmek için gece okuluna yazılıp okuma-yazma öğrenmiş. Böyle bir adamdı. Ben 12 yaşındayım, yatılı okuyorum, İstanbul'a gidip geliyorum. Kış sömestr tatili için Antep'e gittim. Son gecemde annem-babam beni sinemaya götürdü. Nakıp Ali'nin sinemasına. Filmi seyretik. Çıkarken Nakıp Ali gördü beni. 12 yaşında bir çocuk. "Nasıl, beğendin mi filmi?" dedi. "Beğendim ama, gelecek program çok güzelmiş, onu göremeyeceğim" dedim. "Haftaya oynatacağız" dedi. "Ben yarın gidiyorum İstanbul'a" dedim. "Şansına küs" dedi. Gittim eve, ertesi sabah 09.00'da kapı çaldı. Bir adam. "Nakıp Ali seni istiyor" diye. Sinemaya gittim, beni oturttu, sabah 12 yaşında bir çocuğa o filmi oynattı. Nakıp Ali'yi sürekli nasıl anmam. Sinemayı nasıl sevmem! Bize biraz da şu ünlü Nakıp Ali'yi anlatır mısın? Yok! Yıllar sonra çok güzel bir çalışma ortamı buldum. Neslihan'ın yarattığı bir ortam bu. Keyifle sürdürüyorum, çok mutluyum. Sormadığım bir şey var mı? Teşekkür ediyorum Sincap Kardeş, Yalvaç. Sağ ol. Ülkü abi, sana daha nice 50 şiirle, sevgiyle, Nesli'yle, kedilerle dolu bir yıl diliyoruz. "Son şiirimi doğum gününde Neslihan'a yazdım" Şimi aslında, Ezra Pound'un bir şiiri var: "Ey Tanrım, bana bir tütüncü dükkanı ver ya da hangi mesleği yazarsan yaz, insana her zaman beyninin gerektiği bu kahrolası yazarlık mesleğinden başka" diyor. Şimdi zaman zaman ben de aynı şeyleri hissediyorum. Yine de yazarlığı seçerdim. Ama başka şeyler de denerdim. Bundan sonra Nesli'yle, kedilerle mutlu, keyifli yaşamak istiyorum. "Bir daha dünyaya gelsen" diye klasik sorular vardır ya... Neslihan'ın doğum gününde ona yazdığım bir şiir. Son yazdığın şiir? Eşim diye değil, gerçekten bütün samimiyetimle söylüyorum, insan olarak eşim bulunmaz biridir. Şair olarak da şiirlerine, bütün yazdıklarına, kendisi kadar, şahsına aşık olduğum kadar da aşık olduğum Ülkü Tamer. İzninizle bir soru da Nesli'ye soracağım: Nesli, Ülkü Tamer sizce insan ve şair olarak nasıl biridir?