13.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
Bir de çoğu yıldız gibi kamera karşısında aniden farklılaşıyorlar, objektife bakarken inanılmaz güzelleşiyorlar. Kostümlerini giydikleri anda bakışları, duruşları değişiyor. Bu arada röportajı yaptığımız gün tanışan ikili, özellikle fotoğraf çekiminde bayağı kaynaştı. Asena, Tan'a göbek atmayı gösterirken, ne yaparsa yapsın baletlikten kurtulamayan Tan da Asena'ya birkaç bale figürü öğretti. Asena figürleri çabuk kaptı. Güldüler, neredeyse düştüler, birbirlerini sırtladılar ve çok eğlendiler. En spor kıyafetleri ile röportaja gelen Asena ve Tan Sağtürk ile buluşmamızın sebebi yeni bir dans yarışma programında jüri üyeliği yapacak olmaları. Bir oryantal dansöz ile bir balet... Sadece dansları değil, yaşam tarzları, konuşmaları, halleri de birbirinden çok farklı olan iki isim. Röportaj sırasında da biri İngilizce kelimeler kullanırken diğeri daha "halk ağzıyla" daha "hatun"lu, daha "ya"lı konuşuyor. Tan Sağtürk daha rahat davranırken, Asena daha çekingen ve sessiz duruyor. İkisinin ortak özelliği ise danstan bahsederken coşmaları. "Biz birçok jüri gördük, o yüzden daha hazırlıklıyız" Tan Sağtürk: Hayır. Çünkü bu, yarışma süresince devam edecek sonra bitecek. Önemli olan burada pek çok dansa hevesli genci görecek olmamız. Kimseye taahhüt vermiyorum ama belki bizim elediklerimiz arasından bile çok kişiyi aklımızda tutmamız gerekecek ilerisi için, Türkiye'de dansın gelişimi için. Siz de artık jüri üyesi oluyorsunuz. Yarışma başladıktan sonra artık her zamankinden çok daha fazla göz önünde olacaksınız. Bu sizi biraz korkutuyor mu? "Kendimizi tutmak zorunda değiliz" Tan S.: Bugüne kadar pek çok yarışma yapıldı. Onlara bakmak lazım. Jüri üyelerinden neler aldı, onlara neler getirdi? O yarışmaları da bildiğimiz için bizim daha hazırlıklı olduğumuzu düşünüyorum. Elbette birtakım oyunlar, birtakım duygular olacaktır. Ama jüri olmak zor şey. Gördük; ağlamalar, belki de çok sevdiğiniz birini elemeler, kavgalar... Tan S.: Burada uzun süreli bir dans eğitimi yok tabii. Yani 2,5-3 aylık bir süreye sıkıştırılmış kompakt bir çalışma. Önce bakacağım şey ne kadar intibak edebildiği olacak. Yeteneğin ötesinde şeyler de gerekiyor. Çok yetenekli, ileride Paris Operası'na girecek insandan ziyade öğrettiklerimize ne kadar intibak ettiğine daha çok bakacağız. Uzakdoğu'da chi dedikleri içteki gücü, özgüveni, seyirciyi elde tutma gücüne bakacağız herhalde. Ne kadar yeteneği var derken iki tarafı var bunun. Birini alırsınız, küçük yaştan yetiştirirsiniz, uluslararası bir virtüöz olur; bu başka bir şey. Ama galiba bu tip yarışmada bizim aradığımız daha çok sahneye ne kadar yakışıyor ve kendisine verilen o kısa sürede verilen şansı ne kadar iyi değerlendiriyor gibi şeyler olacak. Asena: Duruşuna, ritmine, kulağına bakarım ben de. Hırs, disiplin her meslekte çok önemlidir. Ama ben en çok neden bunu yapmak istediğine bakarım. Sevdiği için yapmasını tercih ederim. Yükselmek için, insanlara seyrettirmek için yapmasını isterim. Ama kesinlikle para kazanmak için yapmasını istemem. Mutlaka tartışma olacak. Yarışma öncesinde ufak toplantılar yapıp değerlendirme aşaması ile birkaç ortak karara varmayı düşünüyor musunuz en azından? Yani dans teknikleri dışında isteği, disiplini, çalışması da etkili olacak mı seçmelerde? Tan S.: Tutmak zorunda mıyız? Güleceksek güleriz. Ama fazla umutsuz vaka olmayacaktır. Kendini bilmezler gelebilir. Ama bizim çok güldüğümüz dansçıların sonradan eğitimden geçtikten sonra neler yapabileceğini de gördük. Komiklikler olacak. Garip tipler gelecek. Pop star yarışmalarında gördük işte. Hele dansta durum daha da feci. Zaten ortaya çıkıp dans etmek ya da bunu izlemek çoğu kişi için utanç verici. Bir de garip hareketler yapanlar olacak. Kopmayacak mısınız? Kendinizi nasıl tutacaksınız? Tan S.: Ben çok şişman birinin çok iyi dans ettiğini görürsem oyumu veririm. Selülitlerine, yağlarına bakmam. Dans için bazı şeyler gerekiyor. Vücudunun formda olması lazım, kondisyon gerek vb... 130 kiloluk biri de seçmelere katılabilir. Bir şansı olacak mı? Tan S.: Yarışmaya herkes katılsın. Tekrar ediyorum. Çok kilolu birinde farklı şeyler görürsem onu seçebilirim. Sonuçta o devlet opera ve balesine girmeyecek ki. Asena: Ayrıca çok zayıf, estetik olabilir ama bir şey yapamaz. Önemli olan o kilolarla da neler yapabildiği.Tan S.: Amerika'daki aynı yarışmada çok şişmanlar da vardı. Seyrettik. Asena: Onların yaptığı çoğu hareketi buradaki pek çok kimse yapamaz. İş kiloya bakmıyor. Her şey teknik. Ben Ney grubunda dans ederken kilolu dönemimdi. Dalga geçiyorlardı, "Asena'yı kaldırabilecek misiniz?" diyorlardı birbirlerine. Ama bunun güçle alakası yok. Tekniğini bildikten sonra 500 kilo da olsam beni kaldırır. Ama ben bir seyirci olarak bir dansçıyı izlerken vücudun kıvrımlarını, oynayışını da görmek isteyebilirim. Bir de bazı hareketleri daha iyi, rahat yapması açısından yağlardan kurtulması gerekmiyor mu? Sağtürk: "Bir genç kız bana kulüpte 'Ben sizi iyi dansçı sanırdım' dedi. O günden beri gece çıktığım zaman dans etmiyorum" Tan S.: İşte tüm bu yarışma gibi olayların bir geçiş dönemi olmasını umut ediyorum. Türk halk danslarına bakın, önde dans edenler hep erkekler olmuş. Hiç de dalga geçilecek tarafları yok, tam tersine o yörenin insanları arasında gurur kaynağı gibiler. Şimdi böyle bir toplumdan gelen bizler çeşitli kulüplerde, müzikli yerlerde içki kadehimizi sarsılmadan tutabiliyoruz. Türk erkekleri pek dans etmez. Biraz kalastırlar. Zaten bir "karı gibi kıvırma" lafı vardır. Hoş, kulüplerde dans eden erkekler çoğaldı ama... Bu Türk erkeklerinin durumu ne olacak? Tan S.: Ben kendi adıma konuşayım, oralarda ben de dans edemiyorum. Çünkü insanların benden bir beklentisi oluyor. Ben de cesaret edemiyorum. Beni çekiyorlar dans etmem için. Ben de kaçamak bir cümle buldum. "İşle eğlenceyi karıştırmam" diyorum. Oturuyorum kenarda. Mesleğim dans olmasaydı çıkıp da dans etmek isterdim. Ama zaten bir kadeh içkiden sonra insanlar kalkıp da dans edebiliyorsa demek ki bu bir cesaret işi, demek ki o insanların içinde o dans etme isteği var. Düğünlerimize bakın... Erkekler de bol bol dans ediyor. Sahneden de inmiyorlar, deli gibi terliyorlar. Asena: Çünkü herkes dans ediyor ya, kaynıyor arada. Hem de öyle fıkır fıkır müziklerin eşliğinde... Asena: Kalas gibi dikilirim ben. En sinir olduğum şey de beni gördükleri zaman "Biraz oynasana, biraz göbek atsana" demeleri. 15 bin kişinin önünde dans edebiliyorum sahnedeysem ama öyle bir ortamda üç kişinin önünde, aileden bir kişinin önünde bile rahatsız oluyorum. Demek ki bu mesleğim olarak o kadar içime işlemiş ki "Ben onu buralarda çarçur etmek istemiyorum" diyorum. Ama başka bir dans dalında çıkıp oynuyorum. Asena siz gece dışarı çıktığınızda, bir kulübe gittiğinizde dans eder misiniz? Asena: Tabii o zaman dans ediyorum. Tan S.: Bir de galiba çok çalışmaya, sıkı provalar yapıp dans etmeye alıştık. Sahnede bile buna rağmen aksaklıklar yaşayabiliyoruz. Şimdi orada çıktığımızda ne olacak? Mükemmelliğe alıştık. Zaten ben de onu soruyorum. Yabancı, ritimli şarkılar eşliğinde diyorum. Tan S.: Evet kaçırıyorum. Ama benim bunu yapamamamın nedenlerinden biri de geçmiş senelerde yaşadığım bir olay. Canım çok dans etmek istemişti. Ve bir kadehten sonra çıkıp ben de dans ettim. Ama sallandım, kendi kendime sarıldım, gözlerim kapalı bir şeyler yaptım. Sonra bir genç kız geldi yanıma, "Tan bey ben sizin çok iyi bir dansçı olduğunuzu zannediyordum" dedi. Sahnedeki o duygu, his başka bir şey ama bazen de bir ritim, bir müzik eşliğinde eğlenmek, kafanızca zıplamak, sallanmak da çok eğlenceli. Müziği duyup ayak uydurmak... Siz o eğlenceyi kaçırıyorsunuz. Tan S.: Evet. O güne kadar zaten böyle bir rahatsızlık vardı. Ama orada salınırken bunu yaşayınca... Beğenilmemek güzel bir şey değil. Hah, önemli bir şey yakaladık. Tan S.: Hiç. Ama Doğu Anadolu'da halay çektim oradakilerle beraber. Ya göbek atma... Hayatınızda hiç şöyle kollarınızı kaldırıp, parmak şıklatıp oynamadınız mı oyun havasıyla, türküyle? O sayılmaz, toplu yapılıyor. Tan S.: Yan yana, düşme tehlikeniz de yok. En fazlası halay yani. Aralık ayının ilk haftasında Kanal D'de başlayacak olan "Dans Eder misin?"de önce elemeler yapılacak. Seçilenler İstanbul'a gelerek her hafta canlı yayında hünerlerini sergileyecek. Jüri üyeleri onları eleştirecek, halk da oyunu kullanacak. Birinciye para ödülü ve Amerika'da dans eğitimi şansı verilecek. "Dans Eder misin?" aralıkta başlıyor Asena Zenciler için ne iyi dans ediyor deriz ama figürlerinin hepsi aynı. Hiçbirinde de oryantal kültürü yok. Yapmaya çalışanlara da yakışmıyor. Bir Shakira var ama o da zaten eski bir profesyonel dansöz. Bir özelliği daha var. Bir figürü ancak beş ayda oturtabiliyor hatun. Yani kötü bir dansöz. "Shakira kötü bir dansöz, bir figürü beş ayda öğreniyor" Tan Sağtürk Konferanslarda da bana bunları söylüyorlar. "İşiniz zor. Homoseksüel mesleği gibi görülüyor. Taytlar, ince ruhlu olmalar..." Ben de "Biz sadece tayt giymiyoruz, etek de giyiyoruz" dedim. Evet, bazı şeyler oturuyor insanların kafasında ama bunlar benim de içime oturuyor. "İşiniz homoseksüel mesleği gibi görünüyor' diyorlar" Asena: "Erkeksi olabilirim ama ruhum tam bir kadın" Asena: Benim sevgili hayatım hiçbir zaman işimin önüne geçemedi. O kapasitede biri hiçbir zaman çıkmadı. Ben görüntü olarak erkek gibiyimdir ama ruh olarak tam bir kadınım. Benim lisede bir kız arkadaşım bana "Ay seni bir erkekle sevişirken düşünemiyorum" demişti. "Niye, hayırdır?" demiştim. "Ne bileyim, bütün erkekleri dövüyorsun, çok erkek gibisin. Öyle öpüşürken falan düşünemiyorum" diye cevap vermişti. Sizin için erkek gibi kadın derler. İlişkilerinizde nasılsınız? "Astığı astık" mı yoksa "aşk gözlerimi kör eder" mi? Asena: Tabii hayallerini bayağı süslemişim. Ama biraz haklıydı. Lisede tam bir Zeyna'ydım. Oysa seksi bir fiziğe sahiptim. Çok güzel bir kız değildim. Tekvandocu olacaktım, vücut çalışıyordum. İrileşmiştim, kaslar falan. Ama yıllar geçti, karşılaştık, "O kızın sen olduğuna inanamadım" dedi. O zaman okulda benim çıktığım bir çocuk vardı. Bir kere öpüşmüştük. Onunla konuşmuş. O da buna "Hayatımda o kadar kadın oldu. Onu hiç unutmadım. O nasıl bir öpüşmekti" demiş. O kadın sizi biraz düşünmüş. Asena: Çok güzel yemek yaparım. Kendi yemeklerimi ben de çok beğenerek yerim. Artı çok iyi bir ev hanımıyım. Pırıl pırıl, düzenli bir evim var. Mutfağa kimseyi sokmam. Yatak odamla banyomu her zaman mutlaka kendim temizlerim. Vaay. Başka nasıl bir kadınsınız? Asena: Gece çıkmayı, içki içmeyi sevmem. Evde sabahtan akşama kadar film seyretmeyi tercih ederim. Okey oynarım. Bovlinge giderim. Bu kadar. Zaten temizlik memizlik gün bitiyor. Eğlence? Tan S.: Bu doğru. Benim sevgilim arkadaşlarına beni anlatırken "Tahmin ettiğinizden daha maço" demiş. Biraz geri kafalılık olduğu doğru. Sofra vaktinde kurulmalı ve o sofrada da herkes birlikte oturmalı bence. Tan bey sıra sizde. Dışarıdan çok duygusal, tatlı görünüyorsunuz ya. O kadar da değilsiniz gibi geliyor bana. Tan S.: Hayır hayır. O konularda kendime çok güveniyorum. Bu maçoluk değil ama. Sevgilinizin dışarı çıkmasına, kıyafetine karışıyor musunuz? Tan S.: Benim için romantiklik sevgilimle doğaya çıkmak, birlikte dalış yapmaktır. Asena: Benim için de en romantik şey birlikte kaymaktır. Ya da arabayla yarışmak... Romantiklik durumunuz? Tan S.: Güzel bir evim var ayıptır söylemesi. Büyük bir salonum var. Bütün İstanbul'u gören bir manzarası var. Ev partileri düzenliyorum. Kontrolsüz, çılgın, ucu bucağı olmayan partiler veririz. İşte o partilerde dans ediyorum. Sizin eğlenceniz Tan bey? Sağtürk: "Göbek atamam, o kadar cesur değilim" Asena: Birbirimizi tanıyorduk ama öyle tanışmıyorduk. Bugün tanıştık. Siz daha önce tanışıyor muydunuz? Tan S.: Burada hemfikir olacağımız bir konu var, o çocukların intibakları ve yetenekleri. Onun dışında arkadaşlık boyutunu bilemem. Ama gördüğüm kadarıyla bugün her şey uyumlu gitti. Ayrıca aramızdaki tezatlar reytingi getirecektir. Birbirinizden çok farklı görünüyorsunuz. Ayrı tip arkadaşlar, çevreler gibi... Nasıl uyumlu olacaksınız, anlaşacaksınız? Yani aranızda sevgili dedikodusu bile sanki çıkamaz gibi... Asena: Tan'ı değer verdiğim, hayranlık duyduğum bir sanatın duayenlerinden biri olarak bilirdim. İnsan olarak da zamanla birbirimizi tanıyacağız ama her zaman yumuşak görüntüsüne rağmen inatçı ve sert bir adam gibi gelirdi bana. Tan S.: Ben de Asena için oryantal dansı Türkiye'de bayağılıktan uzaklaştıran biri diyebilirim. Jean'le de dans etse televizyona çıktığı zaman onu sonuna kadar seyredebildiğimin farkına vardım. Saygı duyardım. Çok fazla tanımadığım için kişiliğini bilmem ama hep samimi olduğunu düşündüm. Ağzına geleni tutmuyor. Birbirinizi ekranda gördükçe ne düşünürdünüz? Tan S.: Olabilir. Aslında biz her şeye açığız. Orada bir sahne var sonuçta. Daha tam kararlar verilmedi ama herkes bizden bir şeyler bekliyor. Biz de birbirimizden bir şeyler bekliyor olacağız herhalde. Asena: Belki de yarışmacılara gelene kadar birbirimize gülebiliriz. Birlikte şovlarınız olacak mı? Sahnede sizi de görecek miyiz? Yani yarışmada siz de "Dans eder misin?" diyecek misiniz? Tan S.: Ben utanırım onu yapmaya. O kadar cesur değilim, göbek atacak kadar yani. Kolay bir iş olmadığını biliyorum oryantalin. Çok da uzağımda olan bir şey.Asena: Eminim ki Tan öyle bir kompozisyon olsa, sahneye çıksa göbek de atar. Belki öyle şeyleri bir skeç gibi, bir komedi gibi yapabiliriz. Tan S.: Öyle olabilir. Tabii, Tan Sağtürk göbek atabilir ve siz değerlendirebilirsiniz. Asena: Tabii. Öyle şeyler yaparız ya. Sizden mutlaka öyle şeyler beklenecek. Asena'nın bale yapması, Tan Sağtürk'ün göbek atması... Yani siz de Tan beye "Benimle göbek atar mısın?" diyecek misiniz? Asena: Tabii ben Tan'a oryantal, göbek atma ile ilgili şeyleri gösteririm. O da bana bale figürleri öğretir. Tan S.: Zaten ikimizin çok farklı dans türlerinden geliyor olması da hem izleyiciyi hem de katılmak isteyenleri çekecektir. O zaman birbirinize öğreteceksiniz. Asena: "Sertab'la Eurovision'a katılmayı çok istemiştim" Asena: Tabii ki ben de ders vermek, yardımcı olmak isterim ama biraz da korkuyorum. Çünkü gerçekleştirmek istediğim hayallerim var. Tan Sağtürk'ün İstanbul'da, Güneydoğu Anadolu'da okulları var. Siz de oryantal kursu açmak istemez misiniz? Asena: En büyük isteğim mesela Amerika'da çok ünlü bir yerde sahneye çıkmak. Milyon TV kanalının olduğu, ultra üstün bir yerde sahneye çıkıp sadece beş dakika dans etmek, görünmek istiyorum. Bir de Sertab Erener'in birinci olduğu Eurovision Şarkı Yarışması'na ben de gidemedim diye kahrolmuştum. Ben o sahne şovunda olmayı çok istemiştim kendi kendime. Ama sorunlu dönemimdi. Neler var? Asena: Bence oldu. Ben mesleğimle gurur duyuyorum. Sahneye çıktığım zaman değil para takmak, çatal bıçak sesleri bile kesiliyor. "Aşağılık da görseniz, kötü de görseniz ben dansözüm" diyorum. Sizin dediğiniz tarzdaki hatunlar ise dansöz değil. Onlar bu işi ticari anlamda yapmaya çalışan insanlar. Bir de efsanevi isimler telaffuz ediliyor ama onların hiçbiri alıp da birini yetiştirip yukarılara çıkarmadı. Şimdi bir yere eğlenmeye gidiliyor. Saçlarını garip boyatmış, açık saçık giyinmiş, iki popo sallamadan başka bir şey yapamayan bir kadın geliyor, ellerindeki zilleri şıkırdatıyor, masaya çıkıyor, orasına burasına para takılıyor. Yaptığı iş dans da değil... Tabii o zaman oryantal dansözler adam yerine konmuyor. Sizce artık sayenizde dansözlük daha saygın oldu mu?