Pazar Babaya bağlı... Futbolcu... Tek eşli... Sosyal... Vefakar...

Babaya bağlı... Futbolcu... Tek eşli... Sosyal... Vefakar...

22.07.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Babaya bağlı... Futbolcu... Tek eşli... Sosyal... Vefakar...

Ada Seçimde yarışacak liderlerin karşılaştırmalı analizi can.dundar@e-kolay.net Bu çalışmanın sonucu ortaya çıkan bazı belgelere ve tanıklıklara Milliyet'te yer verdik.Tek tek her birinin yetişme koşullarını, kişilik özelliklerini, dönüm noktalarını ortaya koyduk. Liderlerin biyografilerini yan yana koyup kıyaslayınca aralarında pek çok benzerlik olduğunu fark ettim. Aile yapılarından kadınlarla ilişkilerine, öğrenciliklerinden seçtikleri spora, siyasete giriş biçimlerinden tırmanma yöntemlerine kadar pek çok konuda çakışıyorlardı. Onların ortak paydalarında Türk siyasetçisinin politik genetiğini bulabildiğimiz gibi, siyasete heveslenenlere de bu ortaklıklardan bir yol haritası çizebiliriz. Bugün, seçim konusundan tamamen bağımsız olarak bu ilginç kıyaslamayı sizlerle paylaşmak istiyorum... Haftalardır 10 kişilik bir ekiple, bu seçimde yarışacak liderlerin portreleri üzerinde çalışıyoruz. İşte bir ortak ilgi alanı:Üç sağ parti lideri de futbolcu...Üçünün de takım forması içinde fotoğrafları var.En iddialıları tabii ki Erdoğan... İmam Hatip'te başlıyor futbola... Uzun boyu nedeniyle ileride, forvet oynuyor. Baba korkusuyla kramponlarını kömürlüğe saklayarak ve "günah olduğunu bile bile" kısa şortu çekerek Karagümrük Stadı'nda top koşturuyor. Babasına yakalanınca "Topu bırak da oku" nasihatıyla dayak da yiyor. Ancak futbol ona iş kapıları açıyor. Futbol sayesinde Camialtı Spor'dan İETT'ye transfer oluyor. Fenerbahçe'nin teklifini de baba korkusuyla reddediyor. Ancak top sevdası ona gençken işe girme fırsatı yarattığı gibi, başbakanken Berlusconi gibi liderlerle sohbet konusu da sağlıyor.Siyasette merkeze oynayan Ağar da futbolda orta saha oyuncusu... Siyasal kantininde sandalyelerin bacak aralarında minyatür futbol oynayarak başladığı futbol hayatı Mülkiyespor'da devam etmiş."Biraz sert girdiğimizde kenardaki ağabeyler 'Hop' diye ikaz ederlerdi" diye anlattı o yılları...Siyasette de öyle olmadı mı? Top peşinde Siyasete meyilli gençleri yanlış yönlendirmek gibi olmasın ama bizim liderlerin altı çizilmesi gereken bir ortak özelliği, okulda vasat öğrenciler olmaları...Erdoğan, İmam Hatip'te Kuran dersinden bütünlemeye kalacak kadar zayıf bir öğrenci... Sürekli okul kıran tiplerden...Ağar sık sık tayin olan babasının peşinden o kadar çok kent ve okul değiştirmiş ki "son durak" Haydarpaşa Lisesi'ni "iyi" dereceyle bitirebilmiş olması mucize...Baykal da "çok çalışkan" diye bilinenlerden değil; talebeliği "idare eder" sayılıyor.Bahçeli'nin ilkokulu "Pekiyi" dereceyle bitirdiğini biliyoruz ama talebeliği uzun sürüyor. Doktorasını, engellemeler nedeniyle 10 yılda bitirebiliyor ve 34 yaşında "doktor" unvanını alabiliyor.Derslerin vasatlığına karşın hemen hepsi de okullarında bütün sosyal etkinliklerin içindeler:Erdoğan da Baykal da geleceğin siyasetçileri olduklarını kanıtlarcasına okullarının münazara ekiplerinde yer almışlar.Erdoğan ayrıca hem futbol hem mehter takımında... Bahçeli, ilkokulda yavrukurtlar arasında...Ağar radyodan yayımlanan liselerarası bilgi yarışmasında ekip kaptanı... Eğitim hayatlarının bir başka ortaklığı Mülkiye tutkusu...Ağar Mülkiyeli... Baykal Mülkiye'de asistan... Erdoğan Mülkiye'yi istemiş, kazanamamış. İstanbul İktisadi İdari İlimler Akademisi'nde okumuş.Bahçeli ise Ankara İktisadi İdari İlimler Akademisi'nden...Yani Özal, Erbakan, Demirel gibi bir önceki "mühendis liderler kuşağı"nın tersine bu kez hepsi sosyal bilimci... Zayıf öğrenciler Seçimde yarışan dört liderin hepsinde ortak olan bir özellik var:Hayatlarında baba figürü çok güçlü... Annelerinden pek söz etmemelerine karşın, hepsi babalarını anlatarak lafa başlıyor.Baykal'dan başlayalım:Tekel memuru Kuvvacı Hüseyin Hilmi Bey'in Baykal'ın gelişimi üzerinde büyük etkisi olduğu anlaşılıyor. Bir defa yaşamı tanısın diye oğlu Deniz'i daha küçük yaştan her yaz başka bir kente, akrabalarının yanına gönderiyor. Ayrıca yine tatillerde onu değişik işlere vererek hayatın içinde yetişmesini sağlıyor. Deniz çocukluğunda tamirci çıraklığı, miçoluk, simit satıcılığı yaparak yetişiyor. Cumhuriyet, Ulus gibi gazeteleri okumayı, Falih Rıfkı'ların, Hüseyin Cahit'lerin yazılarından ders çıkarmayı da yine babası sayesinde öğreniyor.Zülfü Ağar'ın da oğlu üzerinde benzer bir etkisi var. Mehmet Ağar, biyografisi için yaptığımız görüşmede kendi idolünün babası olduğunu söyledi. Onun takımı Galatasaray'ı tutmuş, onun gibi Metin'e, Turgay'a hayranlık duymuş ve babası gibi polis olmayı çocuk yaştan kafasına koymuştu. O kadar ki Mülkiye yıllığında "En büyük ideali babasının izinden yürüyerek Emniyet saflarına geçmektir" yazıyordu. Ne yazık ki, babası, daha o üniversite öğrencisiyken, kendi kolları arasında vefat etti. Bunun üzerine o da üniversite yıllarında İmar İskan Bakanlığı'nda işe girdi.Ağar'la Baykal'ın bir ortak özelliği, babaları sayesinde Anadolu'yu çocuk yaştan karış karış öğrenebilmeleri...Devlet Bahçeli de babasının "bir proje"si... Salih bey oğluna Devlet adını koyarken adeta geleceğini tahayyül etmiş. Onu kolejlerde okutmuş. İlk milliyetçi düşünceleri bizzat vermiş. Hatta ağabey Bahçeli'ye bakılırsa "milliyetçi gençlik teşkilatlarına gidip gelmesini teşvik etmiş".Erdoğan'da ise durum tam tersi... O, babası siyasetle ilgilendiğini duyacak korkusuyla yetişiyor. Futbol oynadığını, siyasete girdiğini uzun yıllar saklıyor babasından... O da okuldan arta kalan zamanlarda su, simit satıyor ama onunki hayatı öğrenme kaygısından değil, fakirlikten... Baba figürü Lider olmanın bir koşulu gibi, siyasete erken ilgi...Çoğunun ilgisi ya babadan devralınıyor ya okul çağında başlıyor.Erdoğan daha ortaöğrenim çağında Milli Türk Talebe Birliği'nin öğrenci başkanı... Münazaraların, şiir yarışmalarının gözdesi...Bu ilgi onu, 25 yaşında Gençlik Kolları Başkanı, 31 yaşında İstanbul İl Başkanı, 40'ında Belediye Başkanı yapıyor.Bahçeli'de milliyetçi duyguları pekiştiren lisedeki edebiyat öğretmeni oluyor. Üniversitede ülkü ocaklarını kuruyor. 68'in ünlü üniversite işgallerinde başı çekiyor. Babası tarafından Ulus, Cumhuriyet okutularak yetiştirilen Baykal'a gelince... O da Ankara Hukuk'un münazaralarında pişerek ısınıyor siyasete... Mezun olduğu yıl kendisini Menderes'i protesto için Kızılay'da toplanan gençlerin içinde buluyor. Bildiriler kaleme alıyor.İçlerinde siyasete en son gireni Mehmet Ağar... O, 44'ünde politikacı oldu. Ama onun da hem baba evinde hem kendi evinde bürokrat olarak siyasetle haşır neşir yaşadığını unutmamak lazım... Genç yaştan siyasetçi Liderlerin askerlerle ilişkisi genelde problemli...Askeri müdahaleler herkes gibi onların hayatını da derinden etkilemiş. En iyi örnek, Mehmet Ağar...Daha 10 yaşındayken 27 Mayıs'ta babası DP'li diye hapsedilince üç ay boyunca hapishaneye yemek taşımış. DP sempatisi o yaşlardan yüreğine kazınmış. Ama bu, bir asker antipatisine dönüşmemiş. Tersine yaşananlardan ders almış, 12 Eylül'de askere yakın durmuş. Baykal ve Erdoğan'ın askeri müdahalelere ilişkin ortak paydaları ise, birinin 12 Mart'ta "Paşa"sına, diğerinin 28 Şubat'ta "Hoca"sına karşı çıkmış olması...Erdoğan 12 Eylül'de işten kovulmuştu. 28 Şubat, Erbakan'ı engellerken onun önünü açtı. Kendisine de bir "e-muhtıra" kısmet oldu ama bu muhtıra, "Seni öldürmeyen, seni güçlendirir" sözüne hak verdirircesine, gücüne güç kattı. Baykal ise 27 Mayıs'ın destekçisiydi. 12 Mart'a Ecevit'le birlikte karşı çıktı. 12 Eylül'de ise Zincirbozan sürgünündeydi. Askerle ilişki Bu bahiste fark yaratan isim, hiç evlenmemiş olan Devlet Bahçeli... Üniversitedeki arkadaşları, onun da akademisyenliği sırasında bir kez niyetlenip ev düzdüğünü ama aradığı gibi bir gelin adayı bulamadığını söylüyorlar. Diğerlerinin çok ilginç bir ortak paydası var:Çok genç yaşta evlenmeleri ve-muhtemelen- hayatları boyunca başka kadın görmemeleri...Erdoğan 24 yaşında evlenmiş; Baykal ve Ağar ise 23'ünde...Baykal'ınki yıldırım nikahı...Erdoğan'ınki -eşinin deyimiyle- yıldırım aşkı... Birbirlerini bir siyasi etkinlikte görüyorlar. Erdoğan kürsüde, Emine hanım oturanların en önünde... İkisi de birbirini seziyor; beğeniyor ve sonunda bir arkadaşları aracılığıyla bir kez tabii aileden birilerinin huzurunda- buluşuyorlar. Ve görücü usulüyle evleniyorlar.Ama diğerlerininki bu kadar kolay olmuyor.Ağar'la Baykal'ın ortak paydaları, kayınpederlerinin kendilerine kız vermek istememiş olmaları...Mehmet Ağar, 18 yaşındaki Emel'le, evlerinin önünde "yakalanınca" ve müstakbel eşi babasından bu yüzden bir tokat yiyip gözyaşına boğulunca hemen ailesini istemeye gönderiyor. Apar topar evleniyorlar.Baykal'ın o şansı bile olmuyor; onlar Olcay hanımın ailesinden izin koparamayınca kaçıyor ve aldıkları bir rapor sayesinde gizlice evleniyorlar.Baykal'lar 46 yıllık evli...Ağar'lar 33 yıllık...Olcay hanımın siyaseti sevmediği ve medya önünde eşinin yanında görünmek istemediği biliniyor.Emine Erdoğan siyasete de ilgi duyduğundan mümkün olduğunca eşiyle birlikte çıkıyor kitlelerin huzuruna...Bu konuda en iyi sicil Emel Ağar'ın... O, son seçim kampanyası boyunca bir an olsun ayrılmadı eşinin yanından... Karımdan başka kadın tanımam Vefa, biat etme, sadakat, hırs, risk alma, ekipleşme, zamanlama, meydan okuma... Lideri lider yapan özellikler bunlar...Bizim liderlerin bu özelliklere ve hayatlarına damgasını vuran karar anlarına bakıldığında liderlik yetenekleri çıkıyor ortaya.Örneğin Erdoğan için kritik eşik, 1983 yılı... O yıl Milli Görüş tabanı Erbakan'ın bittiğini düşünüp Özal'a dümen kırarken Erdoğan cezaevindeki "Hoca"sına sadık kalıyor ve adam bulmakta zorlanan Refah Partisi içinde hızla yükseliyor. ANAP çözülünce de alternatif olarak doğuyor. 28 Şubat'a kadar destek verdiği Erbakan'ı MGK önünde eğildi diye terk edip AKP'yi kuruyor.Bahçeli açısından da "Başbuğ"a böyle bir sadakat var. O da 1987'ye kadar MHP'yi üniversiteden destekliyor. Sonra Türkeş çağırır çağırmaz gidip "Başbuğ"un Genel Sekreteri oluyor. Fazla öne çıkmayan bir gölge yönetici rolü oynuyor. Tasfiye edilse bile yüksek sesle itiraz etmeyip sırasını bekliyor. Nitekim Türkeş ölünce göreve çağrılan isim oluyor.Ağar'ın liderlik sırrı ise, susmak... Bütün Türkiye'nin üzerine geldiği zaman bile krizi susarak aşma taktiği güdüyor. Arkadaşlarını ele vermiyor. Bekliyor. Ve zaman her daim onun lehine işliyor. Bu sayede hem ilişkilerini koruyor hem mazisini unutturuyor. Son seçim kampanyasında, 90'ların yıprattığı "Ağar" ismi yerine Anadolu'da pek yaygın olan "Mehmet"i öne alması bile bu taktiğin bir eseri...Baykal'a gelince... Ağar'ın tersine onun ilişkilerini koruduğundan söz etmek mümkün değil. Baykal'ın siyasi hayatı, daha çok meydan okuma üzerine kurulu... Önce Ecevit'le bir olup İnönü'ye meydan okuyor. Sonra kendi kadrosunu kurup Ecevit'e meydan okuyor. 12 Eylül'den sonra İnönü'nün partisine giriyor. Ona rakip oluyor. Kazanamayınca kendi partisini kurup kendisine meydan okuyanları birer birer tasfiye ediyor. Mazidaşlarından lehinde konuşacak isim bulmak zor. Liderlik özellikleri Hepsinin kariyerinde dibe vurdukları anlar var:Baykal Zincirbozan sürgününde, Ağar Susurluk skandalında, Erdoğan cezaevinde, Bahçeli 2002 seçim yenilgisinde sıfırlamış görünüyorlardı.Hepsi de düşüp yeniden ayağa kalkmayı bildiler.Bazen şans, bazen hırs, bazen tecrübeleri, bazen iradeleri sayesinde... Dibe vurunca Onlara en sık sorulan sorulardan biri bu...Bahçeli muhtemelen "Hayır" diyecektir. Ama diğer üçü değişimi bir zaaf değil, bir zaruri aşama olarak görüyor.Erdoğan eski radikal demeçleri hatırlatıldığında "Ben geliştim. Artık yeni Tayyip'im" demişti.Baykal 99 yenilgisinden sonra çekildiği inzivadan dönerken "Değiştim geliyorum" diye manşetlere yerleşmişti.Ama sanırım liderler içinde en büyük değişime Ağar imza attı. Yıllar yılı savaştığı "eşkıya"ya "ovada siyaset" önererek hem muhaliflerini hem taraftarlarını şaşırttı. Değiştiler mi?