Pazar “Bale yapan çocukların notları yükselir, ileride kaza da pek yapmaz”

“Bale yapan çocukların notları yükselir, ileride kaza da pek yapmaz”

28.04.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Hayatını Türkiye’ye baleyi anlatmaya, sevdirmeye adayan Tan Sağtürk 22 dans okulunda balerinler, baletler yetiştiriyor. Sağtürk “Bale yapan çocukların not ortalamaları artıyor, vücutları sağlıklı oluyor. Bale yapanın dikkati gelişir, arabayı da doğru kullanır. Kaza pek yapmaz. Sigara, uyuşturucu kullanmaz” diyor

“Bale yapan çocukların notları yükselir, ileride kaza da pek yapmaz”

Etrafımda pespembe tütüleri içinde tıpış tıpış yürüyen minik balerinleri izlerken yıllar öncesine gittim. Bol rüzgara maruz kalmış gibi dağınık sapsarı saçları, mavi gözleri ve heykel gibi duruşuyla, “Buralardan değil” hissi veren ama tam da buralardan, Ege’nin incisi İzmir’den gelen bu genç adamla Kanal D’de tanışmıştım. Tan Sağtürk, “İkinci Bahar”la hayatıma girmişti. Ve aslında oyuncu değil, Fransa Devlet Balesi’nde yıllarca başrol oynamış bir bale sanatçısıydı. Aradan çok zaman geçti. O hem televizyonda var oldu, hem de Türk insanına baleyi sevdirmeyi misyon edindi. 10 küsur yılda tam 22 dans okulu açtı.
Sadece sanatçı değil, tam bir işadamı ve lider. 70’ten fazla çalışanıyla Türkiye’nin dört bir yanında çalışıyor. Okullarından mezun olanlardan bazıları aynı okulda hoca oluyor.
İçindeki tutkuyu baleyi yaymaya yöneltmiş. Gelecek sene forma girip öğrencileriyle sahneye de çıkacak.
“Bu işe kalbimi koydum” diyor. 5 yıl öncesine kadar doğuştan delik olduğunu bilmediği kalbini...
Daha kuvvetli, daha bilenmiş atıldığı hayatta, nice çocukların hayatına sihirli dokunuşlarda bulunması dileğiyle sizi Tan Sağtürk’le başbaşa bırakıyorum.

Haberin Devamı

“Bale yapan çocukların notları yükselir, ileride kaza da pek yapmaz”

“Kızlar baletleri beğenir, yakışıklılar ve maaşları var”

Bale, aileler tarafından altın bilezik olarak görülebilecek bir meslek mi?

İstanbul’da öyle bir yamalı bohçayız ki biz. Çok değişik düşünce biçimleri birbirini bozuyor sanki. Ama görüyorum ki Diyarbakır, Trabzon gibi yerlerde ise “Eğer bu bir meslekse niye olmasın?” şeklinde düşünüyorlar. Oralarda erkek çocuklarını İstanbul’dakine oranla daha fazla gönderiyorlar bale okullarımıza aileler.

Diyarbakır’da, Mardin’de aileler erkek çocuklarını baleye İstanbul’dakinden daha çok yönlendiriyor diyorsun yani...

Evet, aynen öyle. Bunu söylediğim zaman aslında birçok insan çok şaşırıyor. İstanbul neredeyse her türlü imkana sahip bir yer. Fakat Güneydoğu’da eskiden beri aynı şekilde gelmiş ve aynı şekilde gidiyor her şey. Hem politik hem ekonomik sebepler yeteneklerin gün yüzüne çıkmasını engellemiş... Ben Diyarbakır’a gittiğim zaman çoğunluğu Kürt çocuklarının ne kadar yetenekli olduğunu fark ediyorum. Uzun bacakları var bir kere. Kas yapıları aslında birazcık daha Avrupai. Baleye daha uygun gibi geliyor bizim yapımızdan.

Haberin Devamı

Nasıl daha uygun, biraz daha tarif eder misin?

Fiziksel yeteneğe bakıyoruz aslında baleye almadan önce. Olabilirlilik. Fiziğin olabilirliği. Kas yapışma yerleri, kasların uzunluğu, kemiklerin uzunluğu, vücut proporsiyonu.

Hem Batı’da hem Doğu’da altın bilezik diyebiliriz bale için...

Evet ama eskiden popçuyla topçuya kız verilmezdi. Şimdi onlara gidiyor kızlar. Çok çabuk değişim gösteriyor her şey.

Kızlar dansçılara da gidiyor mu?

Bizim dansçılar şanslı o konuda. Geneli çok yakışıklı, ayrıca Devlet Opera ve Balesinde sanatçılar. Ve de maaşları var.

İyi para kazanıyorlar mı?

Tabii, Türkiye’de devlet memuru statüsündesiniz. Devlet memuru statüsü durumunda olan her şey gibi biraz muallakta olmakla beraber riskiniz yoktur. Fakat yurt dışında gerçekten çok iyi paralar da kazanılabiliyor.
Gecede 80-100 bin avro kazanan bir sürü dansçı biliyorum ben.

Sen Fransa’da da çalıştın. Oradaki maddi imkanların nasıldı? İstediğin parayı kazanabiliyor muydun?

Başka iş yapmama gerek kalmıyordu.

Haberin Devamı

Ama “atlar, katlar, yatlar” değil, sadece güzel bir yaşam sürdürebilecek kadar mı?

Sadece dansçı olarak gayet
iyi yaşardım çünkü yıldız dansçısınız, operadasınız.

“Tek gecede 100-120 bin avro kazanabiliyorduk”

Ne kadar kazanıyordun?

Ayda 40 bin frank kadar bir maaşım vardı.

Bugünün parasıyla, avro-dolar, ne diyebiliriz?

Yani 7-8 bin dolar gibi bir şey. Artı, konuk olarak gittiğimiz her yerden de büyük rakamlar alınıyordu yine. 100-120 bin avrolara kadar çıkan rakamlar.

Konuk sanatçı olarak gidilen yerden mi? Çok iyiymiş.

Üstelik tek gecenin bedeli buydu. Tabii ki belli bir süre içinde yapabiliyoruz. Ve hiç kimse zaten parası için yapmaz bunu. Parası
için yapılacak bir iş değil.

Ama rüya gibi bir şey değil mi? Hem çok sevdiğin bir şey yapıyorsun, sanatçısın, bir de böyle ekonomik getirisi var.

18 yaşında babasından ve annesinden para almayan bir dansçı Fransız Devlet Balesi’nde ise dünyayı gezer. Dünyayı gezerken mesela Rio’ya gider. Rio’da 5 yıldızlı süitte kalır.
Hem gösterisini yapar hem kazandığıyla geri döner. Aslında futbolculara benzeyen yanı bu ama bunun içinde kültür ve sanat da vardır. Kültür sanatın bu paralarla beraber kazanılabiliyor olması da bence çok daha büyük bir zenginlik.

Haberin Devamı

“Çocuğunu baleye göndermek isteyen milletvekilleri olmalı”

“Anadolu Ateşi bunun bir meslek olabileceğini ve tamamen şova dönük bir hayatın başladığını aslında birçok insana anlattı. Devlet Opera Balesi’nin bence yapması gereken şeylerden biri de kullandığı popüler eserleri çok geniş alanlardaki insanlara ulaştırabilmesi. Kültürel zemin oluşturabilmek içinse bana göre çocuğunun baleye gönderilmesinin doğru ve cazip olacağına inanan milletvekilleri lazım parlamentoda.”

“Türkiye tekvando şampiyonu olmuştum”

“Ne işe yarıyor bale eğitimi hayatta?

Bale yapan çocuk, kendisinin farkında oluyor. Fiziksel yetenekleri gelişiyor, özgüveni artıyor. Not ortalaması yükseliyor. Vücudu sağlıklı oluyor. Dikkatleri gelişiyor. Bale
yapan arabayı da doğru kullanır. Kaza pek yapmaz. Takım çalışması becerisi kazanır, amaç belirleme ve hedef koyma refleksi gelişir. Sigara, uyuşturucu kullanmaz. 5-6 bin öğrencim arasında bu tarafa giren hiç olmadı. Üstelik bu haftanın iki saatiyle alınmış bir eğitim.

Haberin Devamı

İzmir’de bakış açısı farklı

Sen dansa pek fazla önem verilmediği bir dönemde bu yola baş koydun. Tipin çok Avrupai, sarışın, mavi gözlüsün. Dansı seçtin diye ergenlik yıllarında hiç sana sataşan oldu mu?

80 ihtilalinde ben baleye başlamıştım. 1980’de konservatuara giderken durduruldu arabamız askerler tarafından. O dönem o kadar karışık ve kaotikti ki, aileler çocuklarının eğitimi konusunda inanılmaz tereddüt içindeydiler. Biz de üniversiteye bağlıyız konservatuarda o zaman, fakat bizde karışık bir sağ sol ortamı yok. Bu da ailem için belki bir
çıkış noktası olmuş olabilir. Bir de, tekvandoyla uğraşıyordum ben. Hatta Türkiye tekvando şampiyonu olmuştum. Tekvandonun baleye çok katkısı oldu. Yani sokakta oynadığım çocukların benimle ilgili algısına yardım etti.

Tekvando ile uğraşıyor olmasaydın, sokaktaki çocuklar sana sataşırlar mıydı? Bale nedeniyle “Kız gibisin” falan derler miydi?

Kız gibi değildim. İzmir’deki o bakış açısı da farklıydı. Başka şehirlerde nasıl olurdu bilemiyorum.

“Bale yapan erkekler tespihle dolaşmak zorunda hissediyordu”

Neden böyle erkek bale sanatçılarının genel olarak eşcinsel ya da biseksüel olabileceğine ilişkin bir inanç var?

Meslekler katılaştıkça insanın “erkekleşeceği”, biraz daha “rafine” oldukça, kişinin cinsel tercihte öbür tarafa kayabileceği inancı doğuyor. Çok yanlış. 10 yaşında veriyorsanız çocuğu baleye, onun zaten tercih hakkını
cinsel kimliği üzerinden kullanmıyorsunuz ki. O yaştaki çocuk kendisinde eşcinsel eğilim hissedip bale ya da başka rafine meslekleri daha yakın görecek durumda da değildir.

“Sahne duruşum çok maskülendir”

Meslek seçimi sonradan eşcinselliğe iter mi?

Zannetmiyorum. Gerçi şöyle bir şey oldu. Erkekler, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda bale yaparlarken, dışarı çıktıklarında kendilerini tespihle dolaşmak zorunda hissediyorlardı! Çünkü onlara karşı direnç vardı çevreden. O dirence karşı durma çabasıydı onlardaki de.

Tespihle daha erkeksi bir görüntü çizmek isterlerdi yani. Sen de erkeksisin ama Türk tipi değilsin. Hiç sana ‘gay’lik yakıştırmaları yapıldı mı?

Olmuştur tanındıktan sonra ama benim sahne duruşum çok maskülendir ve erkek dansçıların da öyle olması gerektiğini savunurum. Zarafet içinde maskülen yapı korunmalı. Beni izledikten ya da tanıştıktan sonra benimle ilgili o anlamda insanların kafasında soru işareti olmaz. Bu arada ben asla karşı değilim eşcinselliğe. Bir tercih meselesidir, son derece saygıyla karşılarım, hatta gay’lerin gıpta da ettiğim tarafları vardır. Yakın arkadaşlıklar kurdum onlarla. Ve ayrıca hiçbirimizin ileride eşcinsel olmayacağının garantisi yok.

Niye böyle bir şey söyledin? Açar mısın?

Çok hikaye dinledim çevremden. Birçok insanın hayatında, değişik dönemlerde cinsel tercih anlamında farklılıklar yaşadığını anlatan hikayelerdi bunlar. Çok az kadın arkadaşım bu konuda açıldı, erkekler daha cesur. Bu erkek arkadaşlarımın hayatlarının bir döneminde, heteroseksüelken, tam öbür tarafa, eşcinselliğe geçiş yaptıklarına şahit oldum. Aslında merak ettiğim ve ilgilendiğim bir hayat türü çünkü kendi aralarında çok farklılıklar gösterebiliyor. Mesela eşcinsel bir arkadaşım, eşcinsellerden nefret ediyor.

Az önce ‘Eşcinsellerin gıpta ettiğim tarafları da var’ dedin, neler bunlar?

Çok kreatifler bir kere. Adrenalin yüklüler. Atak ve aktifler. Bir ekstremden bir ekstreme gidebiliyorlar duygu olarak. En ‘erkek’ mesleği olarak görünen futbol, boks, rugby gibi spor dallarında baledekinden daha çok gay olabilir. Bunu dedim diye spor programları üstüme çullandı.

Hakaret edildi mi?

“Mahkemeye vereceğiz” dediler. “İnsanın fikri neyse zikri odur, Türkiye’yi terk edecek” gibi laflar oldu. Sonra bir gün Fenerbahçe stadyumunun oradan geçerken taraftarlar, kırmızı ışıkta beklerken nerdeyse arabamın üstüne atladılar ve birkaç tanesi “Abi helal olsun, futbol camiasına karşı tek başına, büyük cesaret” dediler.