Pazar 'Bir film çektim ve hayatım değişti'

'Bir film çektim ve hayatım değişti'

16.09.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Yönetmen Andaç Haznedaroğlu bu kez mülteci bir kadın ve 7 yaşındaki bir çocuğun hikayesini anlattığı “Misafir” filmiyle karşınızda. Diyor ki: “Bu filmi izleyen kişilerin harekete geçmesi en büyük dileğim. Benim hayatım kadınlar ve çocuklar için bir şey yapmak üzerine değişti yani bir film çektim ve hayatım değişti”.

Bir film çektim ve hayatım değişti

Dünyanın en büyük dramlardan biri olan mültecilerin hayatından bir kesit “Misafir”. Yönetmen Andaç Haznedaroğlu hikayesini öyle gerçekçi anlatmış ki, filmi izlerken zaman zaman sanki ben de onlarla oradayım, o ana şahit oluyorum ve hiçbir şey yapamıyorum duygusunu hissettim. Film Suriye’de bir patlamada tüm mahallesi yerle bir olan ve bir anda annesiz babasız kalan 7 yaşındaki Lena’yla komşusu Meryem’in özelinde anlatılan bir mülteci hikayesi. Asla siyasi değil ve asla ajitasyon yok. Ama yine de bu drama şahit olmak gözlerinizi yaşartıyor. Haznedaroğlu filmde “Yarın bir savaş çıksa ne yaparsın?” sorusuna yanıt arıyor.Filmin oyuncuları da, çekildiği yerler de gerçek. Filmdeki adıyla Lena (Rawan Skef) şu an Bremen’de bir mülteci kampında. Andaç Haznedaroğlu kendi başına gelen bir olaydan esinlenerek yazdığı ve yönettiği “Misafir” için “Herkesin izlemesi gereken bir film, keşke okullarda gösterilse… Filmi ne kadar çok kişi izler ve bu derdin farkına varırsa o kadar önemli bir dram çözülür ”diyor.

Haberin Devamı

-Filmin çekim aşaması nasıl bir süreçti?

4 yıl kollarımı uyuşturan bir süreçti. Filmde göstermediğim derinlikte acılar gördüm. Hasta annesine bakan, evini geçindiren çocuklar gördüm. Anlattığım belki en hafif kısmıydı.

-Mülteci kamplarında da kalmışsınız öyle mi?

Evet. Filme mülteci kamplarında Suriye’den gelen binlerce mülteciyle tek tek konuşarak hazırlandım. Öğretmeninden mühendisine, sanatçısından esnafına her meslek grubundan insanla görüştüm. İstanbul’da da çok ev gezdim. Hatta 1 sene kimse benim yönetmen olduğumu bilmedi. Ta ki onlara oyunculuk teklif ettiğim zamana kadar öğrenmediler. Ve “Bu rolü senin hayatından yazdım, sen oynar mısın?” dediğimde çok şaşırdılar.

Bir film çektim ve hayatım değişti

-Her şey fazlasıyla gerçekçiydi. Bu etkiyi nasıl verdiniz?

Haberin Devamı

Zaten nerede yaşıyor, nerede çalışıyorlarsa oralarda yaptık çekimleri. Kastın yüzde 80’i gerçekti. Mahalleden insanlar olmasını istedik. Marketteki adam da oyuncu değildi mahalledendi. Onlar da çok güzel oynadılar. Bildiğimiz birkaç tane konuk oyuncu var sadece. Bir de başroldeki Saba Mubarak Lübnan’da ünlü bir oyuncu, geri kalan gerçek Suriyeli mülteciler.

“Nefes alabiliyorsam mutluyum”

-“Misafir”i izlerken gözyaşlarımı tutamadım. Ben izlerken dayanamadım, siz çekerken bu kadar drama nasıl dayandınız?

Üzülmenize sevindim. O zaman bir dert olur ve belki harekete geçer insanlar. Mesela kadınların kendi aralarındaki ağda sahnesini bir türlü çekemedik. Ekip kendi arasında konuşuyor, geyik yapıyordu. Ben durdum ve kadınlara dedim ki: “Burada geyik yapıp, eğlenen insanlara kendi hikayenizi anlatın”. Kadınlardan biri “Üç ay önce gözümün önünde kocamın boğazı kesildi” dedi. Kocası gerçekten boğazı kesilerek öldürülmüş, oğlu ve sakat çocuğuyla buraya gelmiş. O yolu anlattı. Ekip bir anda sustu. Kameraman ağlamaya başladı. Toplu çektiğimiz sahnelerde bazı yerler o kadar ağır geliyordu ki; mesela o en son Bodrum’daki final sahnesinde hepsi kuma yattı ve çekemedik o sahneyi.

-Nasıl yani?

Hepsinin bir yakını bir şekilde Avrupa’ya gitmeye çalışıyor, boğuluyor ya da kayboluyor. O botu görünce kuma kapaklandılar ve ağlamaya başladılar. Ben de bıraktım. Zaten o arada fırtına çıktı. “Neden yazdım bu sahneyi, Allah beni kahretsin” diye ağlamaya başladım. Hepimiz ağlamaya başladık. Çok zor anlarımız oldu, çok zor bir setti zaten.

Haberin Devamı

-Sette başka neler oldu sizi etkileyen?

Oradaki insanların açlığı, ıslanması beni daha çok acıtıyordu. Set yemeği bile onlar için o kadar önemli ki. Asıl acıklısısizin bizim gibi hayatları varken bu duruma düşmek. Mesela kendisi öğretmen, kocası kimyager bir kadın, buraya gelirken yolda sakatlanmış “Ben kızımı özel okulda okutuyordum orada, kızımı pamuklara sardım, şimdi 7 yaşındaki kızım fabrikada çalışıp bize bakıyor” diye anlattı. Hep onlarla ev ev, iç içe yaşadım. Ajitasyon da değil, gerçeği göremememiz, yargılamamız, yanlış anlamamız bana çok dokunuyor açıkçası. Bu kadar savaşın etrafında hiçbir şey yokmuş gibi yaşıyoruz. Artık bana her şey o kadar boş geliyor ki.

Bir film çektim ve hayatım değişti

-Hala mı?

Çünkü kıyasım değişti, nefes alabiliyorsam mutluyum şu anda. Bir de kopmadım o insanlardan. Çünkü bir sürü annesiz babasız çocuk var. Her ay mutlaka uğruyorum. Hiç bırakmadım.

Haberin Devamı

-İnsan böyle hikâyelere şahit olunca bu kadar dramın etkisinden nasıl kurtulur?

Sonrasında yaptığı doğru şeyler varsa kurtuluyor. Bu filmi izleyen kişilerin minnacık da olsa harekete geçmesi benim en büyük dileğim. Tamam, sen bunlara şahitsin ama ne yapıyorsun? Komşun açken sen tok mu yatıyorsun? Birisin okuluna yardım et, birisinin Türkçe öğrenmesine yardım et. Aylarca derdini anlatamamış insanlar var, hiçbir Türk’le konuşamamış insanlar var. O kadınlar bir de bizim gibi değil, sosyal olarak daha kapalı yetişmiş. Kadın evde oturur, çalışmaz düşüncesindeler. Kocasını, evini, her şeyini kaybediyor buraya geliyor ve çalışmak zorunda. Sadece mülteciler için değil kadınlar ve çocuklar için yapacak o kadar çok şey var ki… Benim hayatım kadınlar ve çocuklar için bir şey yapmak üzerine değişti yani bir film çektim ve hayatım değişti.

“FİLMİ İZLEYENLER BANA ULAŞIP, BİR ŞEYLER YAPMAK İSTEDİ”

Haberin Devamı

-Suriyelilere ülkelerini bırakıp geldikleri için kızan birçok kişi var Türkiye’de. Nasıl geri dönüşler aldınız filmle ilgili?

Benim için en değerli olan şey şu: Filmi izleyen kim varsa bana ulaşıp, bir şeyler yapmak istedi. Birçok arkadaşım çocukların okul masraflarını karşılamaya çalışıyor mesela ellerinden ne gelirse. Buradaki mesele, bu filmi çekme nedenim şu: “Yarın savaş çıksa ne yaparsın?” Benim derdim bu, siyasi olarak hiçbir derdim yok.

-Bu filmi kim izlerse göçmenlere bakış açısı değişiyor anladığım, yurt dışında nasıl karşılandı “Misafir”?

Avusturya’da festivalde izlendi. O kadar beğenildi ki ek gösterim de yapıldı. Orada izlemeleri için okullardan çocuklar da getirdiler. Filmin sonunda çocuklardan bir tanesi “Benim 10 Euro’m var, bu parayı Suriyelilere nasıl verebilirim?” diye sordu. Herkes Lena’yı soruyor, “Lena nerede?”“Lena’yı nasıl görebilirim?”

-Evet, filmdeki adıyla Lena gerçek ismiyle Rawan Skef nerede?

Bir film çektim ve hayatım değişti

Hala kampta o. Önce Yunanistan’a kaçtı annesi ve iki erkek kardeşiyle. Ama şimdi Almanya’da Bremen’de bir kampta yaşıyor bir senedir. Ben de 1 hafta sonra yanına gideceğim. Rawan’la aramızda çok duygusal bir bağ oluştu. Evladım gibi oldu. Ben onu bulabilmek için 2,5 yıl kast yaptım. Çocuklar üçüncü sorudan sonrasına cevap veremiyordu zaten.

-Sorular neydi ki?

“Nerelisin?” “Kaç yaşındasın?” “Annen baban?” diyorsun, çocuk duruyor ve susuyor. Çünkü çoğunun anne babası yok. 5 çocuktan 2’si böyleydi. Ekip arkadaşlarımla dışarı çıkıp, ağlayıp, üzülüp geri geliyorduk. Böyle 2000-2500 çocuk gördük. Sonra dedim ki; “Allah’ım ben bugün bu çocuğu bulayım, artık çok kötüyüm, yoksa da, hayırlısı değilse bu projeyi de yapmayayım”. En son okul, en son kat ve en son sınıfa gittik. O kadar yorgunum ki! “Kim oynamak istiyorsa çıksın, öğretmenin taklidini yapsın” dedim. Rswan çıktı. Öğretmeninin bir taklidini yapıyor, herkese kızıyor, fırça atıyor. Öğretmeni de gülmeye başladı. Ben de “Bu Lena” dedim. Sonra koridora çıktım, bir kız koştura koştura boynuma sarıldı. O da filmde Lena’nın arkadaşını oynayan Şam. Rawan’la Şam. Biz böyle tüm ekip okulun merdivenlerinde saatlerce oturduk. Dedim ki “Bu kızları Allah gönderdi, böyle bir mucize olamaz”. Ben de kaldılar, yıkadım, ettim. Birlikte çok vakit geçirdik.

-Selanik’teki kampa gitmesine şahit oldunuz mu Rawan’ın? Ben bırakamazmışım gibi geliyor, siz nasıl bıraktınız?

Yok, kaçtıklarından haberim yoktu. Mahvetti bu çocuk beni. Ben bittim ya, her ay Selanik’e gidiyordum. Mutlu da değil. Türkiye’ye gelmek istiyor.

HERKESİN İZLEMESİ GEREKEN BİR FİLM: “MİSAFİR”

-“Misafir”i çekmeye nasıl karar verdiniz?

Filmdeki Zeynep karakterinin Lena’yla karşılaşma anı vardı ya; o hikâye aslında benim geçtiği için çekmeye karar verdim. Bir gün Suriyeli bir kadın arabamın önüne atladı iki çocuğuyla, çocuklardan biri çok ağlıyordu. Bir derdi vardı, alalım mı almayalım mı diye çok tereddüt ettik yanımdaki arkadaşımla. Aldık. O gece 5 hastane dolaştık. Bu hikâyeden sonra 2-3 gün uyuyamadım, tatile gidecektim, tatilden vazgeçtim, sınıra gittim.

-Neden sınıra gittiniz?

“Bir kadın, bir çocuk nasıl geçiyorlar bu sınırdan?” sorusuna yanıt aramak için gittim sınıra. Ve tam o sırada Kobani patlaması oldu. 200- 300 metre ötemde gördüm ben gerçek bombayı. Bir yandan yaralılara yardım etmeye çalışıyoruz, bir yandan çekim yapıyoruz. Ölümle bu kadar burun buruna gelmek benim hayatımın sıfır noktasıydı. Düşünün o insanların kafasında 7 yıldır patlıyor bu bombalar. Bomba sesinden çıldıran çocuklar var, annesini babasını kaybetmiş çocuklardan bahsetmiyorum bile.

-Bu film bir nevi sosyal sorumluluk projesi gibi diyebilir miyiz?

Herkesin izlemesi gereken bir film “Misafir”, keşke burada da okullarda gösterilse… Derdim para kazanmak da değil, filmin geliri zaten bu çocuklar için. Ne kadar çok kişi izler ve bu derdin farkına varırsa o kadar önemli bir dram çözülür.

Bir film çektim ve hayatım değişti

Toygar Işıklı’nın müziklerine imzasını attığı film, geçtiğimiz sene dünya prömiyerini gerçekleştirdiği Antalya Film Festivali’nde “Avni Tolunay Seyirci Ödülü”, Boğaziçi film festivalinde de ‘’En iyi film ve kurgu ödülü’’ aldı. Yurtdışında festival yolculuğuna devam eden “Misafir”, son olarak Dublin İpek Yolu Film Festivali ve Malmö Arab Film Festivalleri’nden de “En İyi Film” ve “En İyi Kadın Oyuncu” ödülleriyle döndü.