Pazar Bu merdiven kaç basamak?

Bu merdiven kaç basamak?

15.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yönetmen merdivenleri seviyordu belli ki. Sonunda "büyük resmi" göstermek için bizi bir kuleye tırmandırdı. Bir meselenin en derinine inmek için çok yukarı çıkmak gerekiyor galiba. Ağca için kaç basamak çıkmalı mesela?

Bu merdiven kaç basamak

Bir "derin devlet", hatta "derin dünya" filmi... Filme göre Aldo Moro, Yalta'da toplanıp dünyayı paylaşan liderlerin komplosuna kurban gitmişti. Kızıl Tugaylar da bir piyondu sadece, olayda CIA'den KGB'ye tüm dünya güçlerinin parmağı vardı vesaire. Mehmet Ali Ağca'nın cezaevinden salıverilmesinden bir gece önce TRT2'de "Piazza Delle Cinque Lune / Beş Ay Meydanı" vardı. Başını kaçırdım, ortasından bir yerden izlemeye başladım. Emekli bir yargıç, İtalyan Hıristiyan Demokrat Partisi'nin lideri Aldo Moro'nun 1978 yılında Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılması, sonra da bir otomobilin bagajında ölü bulunması olayını araştırıyordu. Kızıl Tugaylar'ın kanser olan ve çok az ömrü kalan eski bir üyesinin verdiği ipuçlarını kullanarak... Yönetmen merdivenleri çok seviyordu herhalde. Mütemadiyen merdiven sahanlığı göstermesi bir yana, bir sahnede de kente (ve olaya) tepeden bakmak, "resmin tamamını" görmek ve bize de göstermek için başrol oyuncuları tırman babam tırman, yüzlerce basamak çıktılar; ben yoruldum ekran karşısında...Güzel filmdi. Ve ertesi gün Mehmet Ali Ağca serbest bırakıldı. Doğu Bloku ülkeleri gizli servislerinin İtalya'daki faaliyetlerini araştıran Mitrokhin Komisyonu'nun başkanı Guzzanti "Papa suikastı ile ilgili bildiği ama açıklamadığı gerçekleri anlatırsa İtalyan devleti olarak onu koruruz. Ağca profesyonel ve kiralık bir katil olarak kendisini kimin kullandığını biliyor" dedi. Tırman babam tırman... Ağca "Suçlu Bulgaristan" demişti. "Papa'yı vurmama Vatikan yardım etti" de demişti. "Ben galaktik imparatorluğundan gelen mesih İsa'yım" da diyor.Abdi İpekçi cinayeti, askeri cezaevinden kaçırılması, Milliyet gazetesine Papa'yı öldüreceğini açıklaması, sonra Papa'ya suikast girişimi, Papa'nın onu affetmesi, gidip bizzat hücresinde onunla baş başa görüşmesi, sonra İtalya'nın affedip Türkiye'ye göndermesi, en son da Türkiye'de bilumum aflardan yararlanıp tartışmalı salıverilmesi, ilk fırsatta Roma'ya gitmek ve yeni Papa 16. Benediktus'la tanışmak istemesi...Papa suikastının ardında hangi ülkelerin olduğu konusunda yapılan tahminler bunca yıl boyunca tahminden öteye geçemedi. Bulgaristan katiyen kabul etmiyor. Rusya, KGB'nin bu işe dolaylı olarak bile karışmadığında ısrar ediyor. Yine de, ülkücülerin "en büyük düşman" olarak gördükleri "komünist Bulgaristan" tarafından Papa'yı vursun diye "tutulduğunu" bizzat söyleyen Ağca'yı cezaevi kapısında "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye karşılaması... Nasıl desem, çok acayip; hatta gülünç, değil mi? * * *Guzzanti "Ağca profesyonel ve kiralık bir katil" diyor. Her kiralık katil, bizzat silahtır aslında. Tetiği bir başkasının beynine bağlı bir silah... Silah kimin elinde?Büyük resmi görebilmek, meselenin en derinine inebilmek için çok yukarı çıkmak gerekiyor galiba. Kaç basamak mesela? Biliyorsunuz, ben tembelim. Ülkücüler neyi alkışlıyor? Mehmet Ali Ağca kimdir, necidir, kimlerle ne tür bağlantıları vardır; kim bilir? Görünürde o sadece bir kiralık katil, bir suikastçı."Suikastçı"nın İngilizce ve Fransızca, belki başka dillerde de karşılığı olan "assassin"in, Arapça "haşhaşin"den geldiği söyleniyor. Haşhaşin, haşhaş kullanan kimse demek. Hassan Sabbah'ın kurduğu tarikatın üyelerine de "haşşaşin" deniyor. Ki bu Haşhaşin tarikatı dünyadaki ilk terör örgütü kabul ediliyor. Marco Polo'nun yazdıklarına bakılırsa bu tarikatın ismi de haşhaştan geliyor. Sabbah özel ordusundaki askerleri "cennetin anahtarı bende" diye kandırıyormuş. Sonra onlara haşhaş verip, onları kaledeki gizli bir bahçeye götürüyormuş. Çok güzel kızların hizmet ettiği bu çok güzel bahçede askerlerin bir dediği iki edilmiyormuş. Haşhaş etkisi altındaki askerler de gerçekten cennete girdiklerini zannedip, tekrar o cennet bahçesine dönebilmek uğruna Sabbah'ın söylediği her şeyi yapıyorlarmış.Rivayet bunlar tabii.Haşşaşin diye bilinen tarikatının adının "Hassassin" olduğu, "haşhaş"tan değil de "Hassan"dan geldiği, Hassan takipçileri demek olduğu da söyleniyor. Haşhaş kullanan kimse ya da Hassan Sabbah'ın takipçileri -manası neyse ne- ama "haşhaşin" olmuş İngilizcede "assassin" işte! "Ve Yaşlı Adam (Hassan Sabbah) birini öldürtmek istediğinde, onu (askeri) yanına çağırır ve 'Git ve istediğimi yap. Senden bunu istiyorum çünkü bunu yapman senin cennete dönmeni sağlayacak' derdi. Asker de gider ve ondan isteneni ölümüne yapardı." Haşhaş içirilip, cennet bahçesi vaadiyle kandırılan suikastçılar Muallim Şövalye Hasan Bahri'nin "Esrarkeşler" diye bir kitabı var (Birinci baskı: İstanbul,1915). Hasan Bahri belli ki esrarkeşlerle takılmış, ciddi bir inceleme kitabı yazmış. Türkçesi hayli eski ama anlaşılır. "Esrârkeşlerin yegane düşüncesi esrâr tedârik etmek meselesidir. Esrârkeşler ayyaşîn gibi her yerde içemezler. Esrar hakikaten bir sırdır. Tedâriki de müşküldür. Esrâr bulmak bir esrârkeş içun büyük ikramiye kazanmak gibidir. Kabakdan bir duman almak içun Üsküdar'dan Tavuk Pazarı'na gelmek bir esrârkeşe hiçdir. Hava yağmurluymuş, soğukmuş, onun için vızdır.Esrârı herkes içmekden son derece tevakki ve a'deta korkmalıdır ve kat'îyen tecrübe etmeğe kalkışmamalıdır. İlk defa esrâr sigarasının derhâl tatlı bir rehavet, tatlı bir muhakeme verdiğine aldanup da te'sîr etmedi zannıyla zinhar ikinci sigarayı içmemelidir. Birdenbire çok içilecek olursa gayet fenadır. Bazı vücûdlar üzerinde çok dehşetli te'sîrât yapar. Mide bulanır, gözler açılmaz, bazısı da gayr-i ihtiyari avazı çıktığı kadar bağırır. Ne kadar sus diseniz dinlemez. Adeta deli gibi ulur. Bu hâl ilk defa içenler üzerinde görülür. Sonraları bu alâim tekrar etmezse de esrârın te'sîriyle evhamı artar ve üzerlerine havf (korku) ve tereddüt arz olur. Şu'le-i hafıza söner; tâbiatıyla fikr-i teşebbüs de tevkif ider, âtıl ve tenbil olurlar. Bütün dalgalarının mahsûlesi 'yapmıyorlar, itmiyorlar' sözlerinden ibaret kalır ve ömürleri 'olsa' ile, 'bilse' ile geçer."Şimdi bu adamlar, esrarkeşler ya da işte haşhaş içen "haşhaşinler" cennet vaadiyle bile olsa nasıl yerlerinden bir zahmet kalkar da gidip adam öldürürler; inanması zor, değil mi? Bu adamlar mı suikast yapıyor? Film endüstrisi Mehmet Ali Ağca gibi popüler bir silahı kullanmasın; hiç olur mu? Ağca'nın nişanlısı Rabia Özden Kazan, geçen yıl 25 Mart'ta Yeni Şafak gazetesine bir röportaj vermişti. Bir belgesel hazırladıklarını söylüyordu. İngilizce çekilecek belgeselde Ağca'nın Papa'yı vurma anı dahil her şeyin yer alacağını, Papa ve kardinaller dahil ilgili herkesle görüşüleceğini, hiçbir masraftan kaçınılmayacağını... Ağca'nın "mesih" olduğunu söylemesi ile ilgili bir soruya ise "Konjonktür öyleydi, öyle söyledi. Tabii ki mesih değil" diye cevap veriyordu.Hepsi iyi hoş da tüm bunların üstüne, yine aynı röportajda Ağca belgeseli için düşündükleri ismi açıklamasaydı bari. Ne olacakmış belgeselin ismi? "Mesih ve Deccal". Nişanlıdan al haberi...