Pazar Endi ve Pol Türk müziğinin peşinde

Endi ve Pol Türk müziğinin peşinde

17.10.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

1988’de Türkiye’ye yerleşen Andy Clayburn ve Paul Dwyer, namıdiğer Endi ve Pol, TV programları “Müzik ve Yol”da Karadeniz’in, Ege’nin, Anadolu’nun müzikal kültürünü yerinde inceliyor; yerel sanatçılarla müzik yapıyorlar

Endi ve Pol Türk müziğinin peşinde

20’li yaşlarında İngiltere’de, sokakta müzik yaparak para kazanan İngiliz Andy Clayburn ve İrlandalı Paul Dwyer’ın yolları ilk kez 1988’de düşüyor Türkiye’ye. Üç ay boyunca bir otelde çalmak için geldikleri Türkiye’de yıllarca yaşayan ikilinin isimleri de zamanla “düzene ayak uyduruyor”. İsimleri rahat okunsun ve söylensin diye Endi ve Pol oluyorlar. Türkçe albüm çıkarıyorlar. 90’lı yıllarda Türk sanatçıların albümlerinde konuk sanatçı olarak yer alıyorlar.
Endi 2000’de Amerika’ya yerleşiyor, Pol ise Türkiye’de bir kayıt stüdyosu kuruyor. Karısı Çiğdem ve çocuklarıyla İstanbul’da yaşıyor. Endi ve Pol geçtiğimiz aylarda Türkiye’deki çıkardıkları ikinci albümleri “Ya Bugün Ya da Yarın”da yine o tatlı Türkçe aksanlarıyla şarkılar söylediler.
Endi, Pol ile birlikte hazırladıkları “Müzik ve
Yol: Endipol” programı için bir süredir Türkiye’de. Habertürk TV’deki programda Türkiye’nin
müzikal kültürünü “olay yerinde” görüyorlar.
Eski günlerdeki gibi Endi şapkasını çıkarmıyor,
Pol da güneş gözlüğünü. Pol bir de kilt giyerek İrlandalı atalarına saygı duruşunda bulunuyor....



Neden stüdyoda çekeceğiniz değil de yollara düşeceğiniz bir müzik programı yapmayı seçtiniz?
Pol: Türkiye’ye gelip gittiğimiz yıllar içinde pek çok sanatçıyla çalıştık: Zülfü Livaneli, Barış Manço, Mustafa Sandal, MFÖ, Kubat, İlhan Şeşen... Karadeniz müziği de 9/8’lik Roman havası da çaldık. Cura, bağlama, ney gibi Türk kültürüne ait enstrümanlarla beste yarattık, kayıt yaptık. Ama bir türlü yüzyıllardır farklı enstrümanlara ev sahipliği yapan Anadolu’ya, Karadeniz’e, Ege’ye gidememiştik. “Müzik ve Yol”da Anadolu halkını, müzik kültürünü yakından görüyoruz, seyirciye de gösteriyoruz.
Endi: Yıllardır Türkiye’nin müzik kültürünü keşfe çıkmak istiyorduk. İlk Türkçe albümümüz “Belki Yes Belki No”nun çıkış parçası “Yerde Kalmaz”ın klibini köyde çekmiştik. Köy halkıyla kahvede oturmuş, bağlama ustasının atışmasını izlemiştik. Köylü kadınların gözlemesini yemiştik. Klipten 13 yıl sonra yollara düştük.
Pol: Asma davul, tulum, zurnayla Türkiye’ye geldiğimizde tanışmıştık ama ilk kez yapılışını izledik. Ustalarının ağzından hikayelerini dinledik.

“Bu etekleri ‘Cesur Yürek’te görmüştük

“Müzik ve Yol”da Endi pek fazla söze girmiyor. Siz ona Türkçenizle fark atıyorsunuz...
Pol: Benim Türkçem Endi’den daha iyi ama o da çok iyi konuşuyor. Benden fırsat bulup araya girebilirse tabii. Ben 10 yıldır Türkiye’de yaşıyorum. Endi ise bir süredir Amerika’da. Türkiye’ye dönem dönem gidip geliyor. Benden geride olmasının nedeni bu.
Endi: Karadenizliler de bizim gibi Türkçeyi farklı bir şiveyle konuşuyorlar. Yani yok bir farkımız.
“Kızı boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya gider lafınız beni yaktı”

Köylerdeki halk sizi nasıl karşılıyor?
Endi: Pol’ün kiltini görünce biraz şaşırıyorlar. “Cesur Yürek’te görmüştük biz bu etekleri” diyorlar. İstanbul’da dolaştığımızda da “Etek nerede?” diye soruyorlar.
Pol: Ailemin kökleri İrlanda’ya dayanıyor. Ama İskoçya’da büyüdüm. İngiltere’de yaşadım. Yöreselliği öne çıkardığımız bir program yapıyoruz. Kilt de benim yöreme ait. Çok da rahat. Program devam ettikçe üzerimden çıkarmayı düşünmüyorum. Gittiğimiz yerlerde de “Benim kültürümde böyle” diyorum, saygıyla karşılıyorlar.

Siz Türkiye’yi dolaşırken karılarınız ne yapıyor?
Endi: Karım Belçikalı. Tiyatro ve dansla ilgileniyor. New York’ta yaşıyoruz birlikte. Ben çekimler için buradayım. Karım da arada sırada Türkiye’ye geliyor.
Pol: Eşim Türk. Eğitim sektöründe çalışıyor. Aslında mesleği otelcilik. Biz de otelde tanışmıştık.

Nerede, ne zaman?
Pol: 22 yıl önce 1988’de, Türkiye’ye ilk geldiğimizde. Hilton Hotel’de hem çalıyor hem de kalıyorduk. Karım da otelin restoranında çalışıyordu. 1991’de evlendik. Bir kızımız var Selina, bir de oğlumuz Eren Joseph.

Zor oldu mu “bizden kız almak”?
Pol: Uzun saçlıydım, küpeliydim, yabancıydım ve müzisyendim. Bir süre istenmeyen damat durumu yaşadım haliyle. “Kızı boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya gider” lafınız var sizin bir de. O beni yaktı.
Endi: Yazık değil mi zurnacı çocuklara, oysa ne güzel çalıyorlar (gülüyorlar).


“TC’ye hoş geldiniz Cenk Kalburcu”

Pol, siz eş durumundan Türk vatandaşı da olmuşsunuz.

Hiç sorma. Karım “Kendimi amca oğlumla evlenmiş gibi hissediyorum” diyor.

Neden ki?
Nüfus cüzdanımda ismim Cenk Kalburcu. Kalburcu karımın soyadı. Bana nüfus dairesinde form doldurttular. “Formalite gereği forma Türk ismi ve soyadı yazmanız gerekiyor ama nüfus cüzdanınızda olmayacak” dediler. Cenk yakın arkadaşımın adı, kayınpeder gurur duysun diye de Kalburcu soyadını seçtim. Bir süre sonra oğlum Eren Joseph doğdu. Nüfus dairesine gittim, cüzdanımı alacağım ve oğluma Dwyer soyadını vereceğim. Bana yeni kimliğimi verdiler, “Türkiye Cumhuriyeti’ne hoş geldiniz Cenk Kalburcu” yazıyor üzerinde. Oradaki nüfus memuru “Siz artık Cenk Kalburcu’sunuz. Paul Dwyer diye biri yok kayıtlarda. Oğlunuzun soyadı Kalburcu olacak” dedi. Kızım Selina vatandaşlıktan önce doğduğu için Dwyer soyadını taşıyor, oğlum taşıyamıyor. İlk günlerde kahroldum. Mahkemeye gittim, dört yıl uğraştım ama kaybettim. Şimdi gülüyorum. Ne yapayım... Ehliyet Paul Dwyer, kimlik Cenk Kalburcu. İngiliz ajanıyım sanki!


“İstanbul ve Türkiye’nin nerede olduğunu bile bilmiyorduk”
Endi ve Pol’ün tanışma hikayesini ve Türkiye’ye gelişlerini Pol anlatıyor: “Manchester’da Royal Northern College of Music’te, klasik gitar bölümünde okurken tanıştık. Okul devam ederken para kazanmak için sokakta çaldık. Bir gün yanımıza bir adam geldi ve bizi yurtdışındaki ülkelerde çalarak daha çok para kazanacağımız konusunda ikna etti. Birleşik Arap Emirlikleri ülkelerini gezdik, Kıbrıs’a gittik. Patron sonraki durak İstanbul dediğinde nerede olduğunu bile bilmiyorduk. “Türkiye’de” diye ekledi, “Hilton’dan size teklif var”. Yıl 1988. Geliş
o geliş... Endi araya giriyor: “O gün biri gelip de ‘Hayatınızın büyük bölümü Türkiye’de geçecek’ deseydi, ona cevabımız ‘Yürü lan’ olurdu.”