Pazar “Erdal Eren’in abisiyim diye beni Dışişleri Konutu’na sokmadılar”

“Erdal Eren’in abisiyim diye beni Dışişleri Konutu’na sokmadılar”

17.10.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

İdam edildiği 12 Eylül döneminin simge isimlerinden, Başbakan Erdoğan’ın “Hesabını soracağız” dediği Erdal Eren hakkındaki belgesel yarın ilk kez gösterilecek. Abisi Erkan Eren ise “Değişen bir şey yok, samimi değiller” diyor

“Erdal Eren’in abisiyim diye beni Dışişleri Konutu’na sokmadılar”

Yarın 21.00’de Beyoğlu Sineması’nda bir belgeselin ilk gösterimi yapılacak: “Oğlunuz Erdal”. 12 Eylül döneminde çatışmda bir eri öldürmekle suçlanıp alelacele yargılanan ve 13 Aralık 1980’de idam edilen Erdal Eren anlatılacak belgeselde. Hepimizin üzerinde parkası, sıfır numaraya yakın kesilmiş saçları, uzun yüzündeki gencecik bakışıyla hatırladığımız; her ne kadar çok naif görünse de ancak mangal gibi yüreği olanların dayanabileceği işkencelere dayanmış Erdal Eren.
Referandum döneminde Başbakan adını sıklıkla andı, “12 Eylül’ün, Erdal Eren’lerin hesabını soracağız” dedi. 30 yıl önce karşısında olan devlet, bugün yanında görünüyor.
“Oğlunuz Erdal”ın ilk gösterimi öncesi Erdal Eren’in abisi Erkan Eren’le kardeşini ve ailenin 30 yılda neler yaşadığını konuşmak üzere sözleştik. Kapıdan girdiğinde bir an kalakaldığımı itiraf etmeliyim. Benziyorlar çünkü. Sanki Erdal Eren de 50 yaşına varabilmiş olsa böyle görünecekti. Kendisine de söyledim; “Evet” dedi, “Benzeriz biraz. Ama Erdal’ın hep çocuk yüzü var aklımda”.


“Oğlunuz Erdal” belgeselinde neler göreceğiz?
Tamamını ben de seyretmedim. Hazırlayan ekip bizimle görüştü; ulaşabildikleri kadar insana ulaştılar Erdal’la ilgili, Erdal’ı tanıyan. Biz memleketten 1977’de ayrıldık, oraya gidip çocukluk arkadaşlarıyla bile konuştular. Bayağı bir portre çıkardılar. Erdal’ın kişiliği, insani yönü...

30 yıl geçti aradan. Bugün hem darbe hem de kardeşinizin adı herkesin dilinde. Ne düşünüyorsunuz?
Geniş kesimlerin o dönemde neler olup bittiğini bu tarz belgesellerle, yazılan çizilenlerle öğrenmesi çok iyi tabii. Erdal
12 Eylül’deki haksız uygulamaların en önemli sembollerinden biri. Kendi açımdan değil ama annem açısından biraz tedirginim. Onu daha fazla yaralıyor. Annelerin acısı biraz daha zor geçiyor.

Adını anmak acısını mı deşiyor?
Son üç-dört yıla kadar annemin yanında doğru dürüst Erdal’ı konuşamadık. Hep içine attı acısını, paylaşamadı, kaldıramadı. Biz de çekindik. Tabu gibi oldu bir yerde. Acısını deşmemeye çalıştık. Ama son yıllarda biraz o da açılmaya başladı.

Ne değişti de konuşabilmeye başladı?
Belki zaman... Galiba annem o dönemde böyle bir olay başına geldiği için mağdur edilmiş ve dışlanmış bir aile gibi gördü kendini. Kendini dışarıya kapadı, acısını içeriye gömdü. Son yıllarda birçok insan tarafından Erdal’ın annesi olduğu için onore edilmesi biraz onu açtı.

“Sakıncalı çıktım, kamu hizmetinde çalışamadım”

Bu 30 yıl süresince Erdal Eren’in ailesi olma yükünü taşıdınız o halde.
Kendi içimizde de etkiledi, yaşamda karşımıza çıkanlar da etkiledi. Büyük bir acıydı, kimsenin kolay kaldıramayacağı bir şeydi. Adil bir yargılanma söz konusu değildi, herkes teslim ediyor bunu.

Kaç yaşındaydınız o zaman?
20.

Adaletsizlik hissiyle nasıl baş ettiniz?
Sadece Erdal değil ki, o dönemde herkesin yaşadığı bir şeydi bu. Belki 12 Eylül cuntası geniş kesimler tarafından kurtarıcı gibi görüldü ama birçok insan neler olup bittiğinin farkında değildi. Canı yananlar daha fazla ayırdındaydı. Bilmeyenler de ülkeye huzur geldi sanıyordu.

“Yaşamda karşımıza çıkanlar” dediniz. Neler çıktı karşınıza?
Ben kamu hizmetinde çalışamadım. Bir deneyimim oldu, sakıncalı çıktım. Askerde de aynı şey başıma geldi.

“Eminim Erdal’ın ölüm yıldönümünü hatırlamazlar”

Açık açık söylendi mi “Sen Erdal’ın abisisin, sana iş yok” diye?
Öyle söylenmedi tabii. Bir güvenlik soruşturması yapılıyor, o da gizli. Benim de üniversite yıllarında Erdal gibi olmasa da sol görüşlü olduğum biliniyor. Erdal’ın abisi olmak da eklenince üzerine, soruşturmalar olumsuz çıkıyor. Hiçbir kanuni dayanağı yok elbette. Kamu sektöründe çalışamadım. Tesisatla ilgilenen bir firmamız var, birlikte çalıştığımız bir mimari firma Dışişleri Konutu’nda tadilat işi almıştı. Konuta girmek için nüfus bilgileriyle araştırma yapıldı, benim girmem engellendi.

Ne zaman oldu bu?
Beş sene kadar önce. Hâlâ etkileri sürüyor yani.

Bugün Başbakan kardeşinizin adını anıp “12 Eylül’den hesap soracağız” diyor.
Samimi olduğuna inanılır mı? Kesinlikle inanmıyorum. Ben AKP’yi 12 Eylül’ün devamı bir parti olarak görüyorum. 12 Eylül’le birlikte planlanmış bir proje. Onların 12 Eylül’den şikayet etmeye hakları da yok.

Başbakanlık’tan sizi arayan, sizinle görüşmek isteyen oldu mu?
Hayır olmadı. Samimi olsalar Başbakan olmasa da onun adına birilerinin bu çocukların aileleriyle bir temas kurması lazım. Sadece miting meydanlarında söylemekle olmaz. Eğer gerçekten o çocukların haksızlığa uğradığını düşünüyorlarsa, Necdet Adalı’nın ölüm yıldönümü yeni geçti. Neredeydiler? Keza eminim 13 Aralık’ta, Erdal’ın ölüm yıldönümünde de aynı şey olacak.

“Davalardan darbeciler aleyhine bir sonuç çıkmaz”
12 Eylül’ün sorumluların yargılanacağına dair vaatlere de mi inanmıyorsunuz?
Birçok insan başvuru yapıyor, biz de yapacağız ama umudum yok. Yasanın içeriğini iyi bilmiyorum ama darbeciler suçlu bulunursa bunun karşılığı ne olacak? İşkencede yaşamını yitirmiş, sakat kalmış ya da idam edilmiş insanların haklarını kim teslim edecek? Ben hiçbir şekilde o açılan davalardan suçlular aleyhine bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum.


“İdamı her şey olup bittikten sonra, radyodan öğrendik”
13 Aralık 1980’e dönelim. Nasıl öğrendiniz kardeşinizin ölümünü?

Radyodan. Her şey olup bittikten sonra duydum. Aileye haber vermek gibi bir kaygı yok zaten. Sabaha karşı her şey olup bitmiş.

Beklediğiniz bir tarih miydi?
Hayır. Ama bu, o dönem için biçilmiş kaftandı. Cuntanın en çok üzerinde durduğu olaylardan birisiydi. Bir asker öldürülmüş, kimin öldürdüğü umurlarında değil. Bir suçlu bulundu.

“Bir taraftan gözlerim doluyor, bir taraftan gurur duyuyorum”
O çatışmada 24 kişi gözaltına alınıyor. Neye dayanarak Erdal Eren suçlanıyor?
Erdal’ın üzerinde silah var, hatta havaya ateş de etmiş. Bilinen o ki, askerin üzerinden çıkan mermiyle Erdal’ın kullandığı tabancanın mermisi aynı değil. Yönü de tam ters. Hazır bir suçlu bulunmuştu, iki celsede kararı verdiler. Yargılama kısa sürsün diye diğer tutuklulardan ayırdılar hatta.

Anlattığınız hikaye şu: Gencecik bir adam ve onun karşısında bir devlet. Bununla nasıl baş edebildiniz?
İnsan baş ediyor. Yapabileceğiniz bir şey yok. Kanıksadık artık. Devlet her zaman güçlüden, zenginden, burjuvaziden yanadır. Hiçbir zaman halkın yanında olmamıştır. Tersi olsa şaşırırdım.

Buradan gitmeyi düşündünüz mü?
Hayır. Burası bizim ülkemiz. Bakın, idam kararı peşin verilmiş bir hükümdü zaten. Erdal’ın yakalandığı gün evimiz polisler tarafından basıldığında, bir tanesi anneme “Oğlun asker öldürdü, cezası idam” demişti. Kadıncağız böyle bir psikoloji içindeydi.

Radyoda haberi duyduğunuzda size ne oldu?
Çok anımsayamıyorum o anı. Korkunç bir acıydı. Hemen ailemin yanında olmak istedim. Kışın çok sert olduğu bir dönemdi. Gaziantep’ten Ankara’ya gelmek o zamanlar 11 saat sürüyordu, yollar kapanmıştı. 28 saatte gelebildim. Annemle babamla ne konuştuğumuzu bile hatırlamıyorum. O kadar yoğun bir acıyı yaşayınca kafandan atmak istiyorsun.

Hem acınızı unutmak istiyorsunuz hem de kardeşinizi unutmamak. İkisi nasıl yan yana duruyor?
Duruyor işte. İzah edemiyorum. 12 Eylül’ün izleri biraz silindikten sonra, biraz daha demokratik ortamlarda yazılıp çizildi, insanlar paylaşmaya başladı. Erdal’ın hakkı teslim edildi, Şarkılar yapıldı Erdal için... Onları gördükçe, dinledikçe bir taraftan gözleriniz doluyor, bir isyan fışkırıyor; bir taraftan da gurur duyuyorsunuz.

“Annem ve babam hem örgüte kızdı hem devlete”
Hakkı teslim edilmeden önce suçlu yakını psikolojisi mi taşıyordunuz?
Ben taşımadım ama ister istemez taşıtıyorlar. Annemle babam bir taraftan Erdal’ın örgütünü, arkadaşlarını suçluyorlardı. Niye bu işlere girdi de başına bunlar geldi diye. Bir taraftan da ona yapılan haksızlığı biliyorlardı, isyan ediyorlardı. Babam o olaya kadar devlete güvenen bir insandı. Atatürkçü bir öğretmendi, aynı zamanda dindardı da. Devletin böyle bir haksızlık yapabileceğini hiçbir zaman düşünmemiştir. Hayal kırıklığı yaşadı.

Sonra örgütle ailenin ilişkisi oldu mu?
Hayır. Anne babanın tepkili olduklarını bildikleri için hiç kimse yaklaşamadı.

Kardeşinizin öldürmekle suçlandığı erin ailesiyle hiç görüştünüz mü?
Hayır. Ne onlar bizimle irtibat kurdu ne biz onlarla. Aslından iki aile de Giresun’un değişik ilçelerinden. Onlar bizim gibi düşünmüyorlar tabii, gerçekten Erdal’ın öldürdüğünü düşünüyorlar. Kan davası güderler mi diyenler bile oldu hatta. Biz ihtimal vermedik. Erdal’ın öldürmediğine inandığımız için vicdanımız rahattı. Hatta bu belgesel için abisine ulaşmışlar, “Önceleri Erdal’ın ailesine çok kızıyordum ama şimdi o duygum biraz geçti” demiş. Onların da acısı var. İşin gerçeği ortaya çıkarılmadı.

Sizce gerçek ne?
Ya kaza kurşunuydu ya da o günlerde insanlara gözdağı vermek için planlanmış bir cinayetti. Derin devlet yıllarca neler yaptı.



“O ceketi anneme gösteremedim”
Kardeşinizi siz mi defnettiniz?

Ulucanlar’daki kapalı cezaevinde infaz gerçekleşiyor, hemen arkasından da Karşıyaka Mezarlığı’na götürülüyor. Kimsesizler mezarlığına defnedilmek isteniyor. Onların gözünde devletin düşmanı bir anarşist, normal bir cenazesi olamaz. Mezarlığın sorumlusu, sağ olsun, bize teslim edin, biz üzerimize düşeni yaparız deyip normal parseline defnediyor Erdal’ı. Yoksa biz Erdal’ın mezarını bile bilmiyor olacaktık. Ben radyodan duyduğumda defnetme dahi bitmişti.

Mezarını ne zaman gördünüz?
O dönem hemen gidemiyorduk, çok kara bir dönemdi. Erdal’ı ziyaret edenler bile tutuklanacak pozisyondaydı. Kaç gün sonra gittik hatırlamıyorum, ama hemen değildi onu biliyorum. Eşyaları da bir tutanakla babama verilmişti ama hiç görmedim. Babam herhalde annem çok üzülüyor diye birilerine verdi.

Ama 30 yıl sonra ortaya ceketi çıktı.
Evet, bir arkadaşının sakladığı bir ceket. Anneme söyledim ama gösteremedim. Yeni bir travma yaşatmak istemiyorum.

O ceketle karşılaşmak sizde bir travma yarattı mı?
Evet. Utanç Müzesi’nde karşılaştım ceketle. Yanına da Erdal’ın büyütülmüş bir fotoğrafını koymuşlardı. Bir an Erdal’la çok yakın hissettim, tutamadım gözyaşlarımı.

Sizin çocuğunuz var mı?
Lise sona giden bir kızım var.

Amcasını soruyor mu?
Aslında biz onun yanında Erdal’dan konuşmuyorduk. Bir şeyler olduğunu anlıyordu. Üç yıl kadar önce öğrendi, internetten bayağı bir araştırdı. O da küçücük yüreğiyle isyan etti. Son dönemlerde pek belli etmiyor ne hissettiğini.