Pazar Eski film bu kadar beceriksizce çevrilmemişti

Eski film bu kadar beceriksizce çevrilmemişti

02.04.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yine öğrenci eylemlerine sahne olan Fransa sağcısı ve solcusuyla De Gaulle'ü unutmuyor, şimdiki politikacılarını ise herhalde kofluklarıyla hatırlayacak

Eski film bu kadar beceriksizce çevrilmemişti

Şurası bir gerçek; yarım asırdır yavaş yavaş gerilemesine rağmen, Fransa'nın bazı yüksek öğrenim kurumları komşu Almanya ve diğer kıta ülkelerinden daha önde olduğu halde gençlik geleceğinden daha da ümitsiz; bazı öğrenciler ise bilinçsiz nihilist takımından. Birinci ve ikinci grup arasındaki gerilim şimdiden açığa çıkmış...Alman gazetecilerden biri Sorbonne Üniversitesi amfilerinden birinde yapılan öğrenci toplantısını naklediyor; saatler boyu toplantıyı yönetecek divanın nasıl oluşturulacağını tartışmışlar. Bu kalabalık ortak endişeler etrafında derhal toplansa da, sendikalı çalışanlar gibi değil, bir siyasi partinin üye kitleleri gibi hiç değil, hatta bir dernek üyelerinin ortak geleneğine dahi sahip değil... Başbakan Dominique de Villepin "öğrenci liderleriyle diyalog kurmaktan" söz ediyor. Karşısındakiler gerçi öğrenci ama kimlerden oluşuyor? Bazıları sadece yakın gelecekteki iş arama ve bulma endişesinin altında ezilenler; doğrusu haklılar. Yeni çıkan çalışma kanunları bizim çok saygı duyduğumuz Fransız hukukşinasları tarafından sadece içeriği değil, hukuk tekniği açısından da yerden yere vuruluyor. 1968'in Fransa'sı sokağa çıkan öğrenci kalabalığından çok korkmuştu; hatta Fransa'nın para babaları, pek demode adamlar olduklarını para çantalarıyla arabalarına yüklenip sınırı geçmeleriyle belli etmişlerdi. Ama General De Gaulle öğrenci liderleriyle konuşmaya kalkmak gibi bir şaşkınlığa düşmedi, başka bir oyun sergiledi; 1 milyona yakın orta şekerli Fransız, birkaç yüz eski muharibin heybetli görünümü ardı sıra sokağa çıktı. Talebelerin yarattığı efsane bir anda siliniverdi, üstelik bir de 68'lilerle boykot yapan Jean Paul Sartre için "General Sartre'ı tevkif etmez, çünkü o Fransa demektir" diyerek, saygılı ve kendine güvenli ifadesi ile Sartre'ın altından halıyı ustaca çekti. Fransa sağcısı ve solcusuyla De Gaulle'ü unutmuyor, şimdiki politikacılarını ise herhalde kofluklarıyla hatırlayacak.1970'lerden beri Giscard d'Estaing, François Mitterrand ve Jacques Chirac Fransa'yı oyalamışlar, hiçbir reform yapılmamış, sorunlar kanepenin ve halının altına süpürülmüş. Hiçbir şey yapmayan büyük devlet ve millet (!) bizi Birleşik Avrupa'ya istemiyor. Aslında bugünkü haline bakarsak teşekkür etmeliyiz. Reform ve yenilik yapamayan hiç bir toplum yaşayamaz ve tarihteki yoluna devam edemez.Villepin'in rakibi ise Nicolas Sarkozy; sözde hızlı yöntemleriyle fareleri dahi sindiremez. Avrupa'nın öbür büyüğü Almanya'nın kapısını hangi cinler bekliyor, bilmek lazım. Alman sanayii daha sağlam ve gelişkin, İngiltere ve Fransa'nın aksine II. Dünya Savaşı'ndan sonra kendisini yeniledi ama okul sistemi yani kendini yeniden üretme yapısı Fransa'dan daha beter ve durgun. Hiçbir reform yapılmamış Artık üretemeyen toplumlar söylemle, sözde diyalogla, hatta yeni kanun metinleriyle kendilerini kurtaramıyor; üretim için ciddi silkinmeler gerekli. İhtiyar Avrupa bu yeteneğini kaybetmiş gibi. İçine bizim gibi dinamik ve genç toplumları da yarı haklı, fakat daha çok bilgisiz ve hesapsız bir tavırla almayı bilemiyorlar. Öte yandan eğitemediği ve içine sindiremediği yabancı işçi kitleleriyle bir türlü toplumsal kimliğine ısındıramadığı Polonyalı, Rus, Hint, İranlı, hatta Türk teknisyen ve aydın seçkinleriyle üretimini geliştirmesi, yapısal değişimi sağlaması mümkün değil. Sendikalizmin getirdiği tıkanıklıklar, gelecek nesillerin henüz giremedikleri iş hayatındaki mevzuatı sıkılaştırmakla açılıp temizlenemiyor.Fransa'nın tefekkürü bir resim gibi aksettiren, seyretmesi bile manevi kazanç sağlayan ünlü kitapçı vitrinlerindeki başlıklara dikkat çekiliyor; "la France qui tombe / düşüşteki Fransa" veya politikacıların acı tenkidi; "birinci mevkide seyahat etmeye niyetlenen bir halk ancak aldığı bilet ikinci sınıf" gibisinden deyimler. Bu gibi haberleri babadan miras buruk bir keyifle veren Alman basını acaba kendi halini de sorguya çekiyor mu? Ama biz her halükarda bilgi toplamak, sorgulamak ve ciddi olmak zorundayız. Zira geldiğimiz nokta itibarıyla Fransa gibi yerler komşu kapısından da yakın. Ciddi ve sorgulayıcı olmalıyız 30 Mart Perşembe gecesi TRT 2'de gösterilen, haremle ilgili programımda bazı istenmeyen hatalar var: 1) Valide Gülnuş Emetullah Sultan'ın çocukları II. Mustafa ve III. Ahmed'dir (III. Mustafa değil). 2) "Haremdeki hasekilerden sultan unvanı verilen sadece Hürrem'dir" diyeceğim yerde Kösem'i telaffuz ettim. Yanlıştır. Gene yapımcı Engin Atatimur'un ekibi sehven oryantalistlerin bir resmini çıkarıldığı halde kullanmış, düzeltilecektir.Özür diliyorum. Bir düzeltme