Pazar Hıristiyanlaşma ve misyonerlik

Hıristiyanlaşma ve misyonerlik

25.08.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hıristiyanlaşma ve misyonerlik

Hıristiyanlaşma ve misyonerlik



Son günlerde misyonerlik faaliyetleri üzerinde açıklamalar yapılıyor. Gazeteler verdi, özellikle deprem bölgesindeki 100-200 kişi açlıktan dolayı misyonerlerin maddi desteğini alarak Hıristiyan olmuş. "Din değiştirmek kanunen serbest ama parayla yapılanı günah" deniyor. Tanassur (Hıristiyanlaşma) dediğimiz işlem eski toplumda idamı gerektiren bir suçtu. Bu daha çok nizamı temin için başvurulan, etrafı yatıştıran bir cezadır. Tarihimizde çok rastlanan bir olay değildir. Tanzimat döneminde muhtelif vilayetlerde bazı gizli Hıristiyanlar; fermanın havasına kapılarak asli dinlerini açıkladılar. Neticede bunlar etraftaki topluluğun infialini önlemek için sürüldüler; birçok yerde ise Müslüman komşuları "Biz onların ne olduğunu biliyorduk" tavrına girdiklerinden hiçbir şey yapılmadı ve olmadı. Ünlü ailelerden çocukları tanassur edenler vardı; hatta bir tanesi Vatikan’da önemli bir mevkiye ulaşmıştı (Müller, Molla veya Mollazade diye anılır). Mahmud Cevdet Paşa’nın torunu tanassur edip rahibe olmuştu; buna rağmen o tarihlerde Türkiye’ye gelip gittiğini herkes bilir.
Böyle mühim bir olayı "para" ile açıklamak tefekkür ucuzluğudur. Aç insan dahi din değiştirmez. Ortada ciddi bir kültürel buhran vardır ve tanassur edenlerin sayısı birkaç yüz değil, birkaç on bindir. Deprem bölgesi ile sınırlı değildir. Şehirlerde her sınıf genç, köyden çıkan, okumuş, diplomalı vs. her tip insan vardır. Daha garibi, Hıristiyan olanlar Roma-Katolik mezhebine girmekten çok kendi ülkelerinde dahi cemaatsizlikten kilise kapatan Protestanlığa geçiyorlar. Bu garabet de Protestan misyonerin propagandasından çok; bilir bilmez tercüme ettiğimiz okul tarih kitaplarında "Protestanlığı liberal, ilerici vs. gibi boş laflarla metheden" pasajların etkisi yok mu acaba? Protestanlık; Rusya’da, Türk cumhuriyetlerinde ve bizde propaganda yapıyor. En çok Rusya’daki ruhları devşiriyor. Bunu maddi sıkıntıyla açıklamak kolaycılıktır. Öyle olmadığını gördüm. Toplumun içki içmeyen, çalışan insanlarını nasıl kazanıyorlar? Zira Rus kilisesi dağılmış, yurtdışındaki mülteci Rus kilisesi ise Amerikalı olmuş, Rus insanı ile iletişim kuramıyor. Ruhban sınıfı mazide Komünist Partili veya KGB’li adamlardan oluştuğundan halk onlara ısınamıyor. Kiliselerin dışında ayin yapan gruplar var. Protestan misyonerler bulanık suda balık avlıyor. Doğrusu bu tasvip edilen bir gelişme değil. Ortodoks mezhebi ve kilise o ülkenin tarihi ve kültürüdür. Birtakım Protestan misyoner kadın ve erkeklerin (misyonerlerin) o kültürü yani Dostoyevski’yi, Rublev’i, Aksakov’u yaratan kültürü tahrip etmeleri hoş karşılanmaz. Türkiye’de de insanlarımıza maalesef tarihi, kültürü ve kimliği veremedik. İnancın zayıflığı veya fakirlikten değil; kültürel referansların (demir alma noktalarının) noksanlığından bu olaylar oluyor. Mamafih din değiştirme beynelmilel bir olay. İslamiyete dönüş olayları daha çok. ABD ve Avrupa’daki din değiştirmenin daha fazlası Budizme meylediyor. Almanya ve Fransa gibi ülkelerde birkaç nesildir (muhtedi-hidayete eren) Müslümanlar var. Bu safkan Fransız Müslümanların sayısı 50 bini geçiyor. İspanya gibi Katolik şampiyonu ülkelerde bile sayısı 20 bini geçiyormuş. Bununla birlikte artık kitlevi din değiştirme çağı geçmiştir. Deprem travması geçiren insanlarımıza hekim götüremedik. Doğru dürüst manevi hizmet veremedik, psikologlarımız onlarla diyalog kuramadı; çaresiz insanların din değiştirmesini para açgözlülüğüne bağlayarak izah etmeyi doğru bulmuyorum.
Müslüman misyonerler daha çok Afrika kıtasında faaliyette. Müslümanlar Afrika’da, Hıristiyanlara göre iktisadi ve içtimai yönden daha iyi durumdalar. Hatta Habeşistan (Etiyopya) gibi en eski Hıristiyan medeniyetleri görmüş ülke ve halk arasında da bu durumu gözlemek mümkün. Çin’de Müslüman Çinli kız makbulmüş; ancak evlilik için damadın bütün ailesinin Müslüman olması isteniyormuş; bu yüzden istatistiklerde (Dungan-Çinli Müslüman) nüfusun arttığı gözleniyormuş.
Kitlevi din değiştirmeler asrında değiliz; depremzedelere ve umumen şehirleşmezedelere geçirmekte oldukları travmadan çıkmalarını sağlayacak psikolojik desteği ve iç huzuru kim sağlayacak? Ne laiklerimizin ne din görevlilerinin bu hizmeti vermekten çok uzak oldukları açık. Öğretmeni, psikoloğu, din görevlisi insanlarımıza yardım etmek zorunda; eğer onlarda böyle bir donanım yoksa başkaları onların yerini alır. Biz yeni kuşaklarla ve ruhen mustarip insanlarımızla iletişim kuramayan bir toplumuz; ne tek tek aydınlarımız ne de kurumlarımız böyle bir şevke ve donanıma sahip değil.