Pazar ‘İbrahim o lafı biraz cahillikten söyledi’

‘İbrahim o lafı biraz cahillikten söyledi’

09.09.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Perihan Savaş "Kardeş, karındaştan gelir. İbrahim biraz cahillik yaptı. Bu toplumda babası ayrı olan tüm kardeşler için çok acı bir laf" diyor

‘İbrahim o lafı biraz cahillikten söyledi’

Perihan Savaş: "Böyle konuşarak hem kendi kızına hem Yılmaz’ın oğluna hakaret etti."
‘İbrahim o lafı biraz cahillikten söyledi’

Perihan Savaş "Kardeş, karındaştan gelir. İbrahim biraz cahillik yaptı. Bu toplumda babası ayrı olan tüm kardeşler için çok acı bir laf" diyor

‘İbrahim o lafı biraz cahillikten söyledi’
Ahmet Tulgar

Keşke bütün çocukları o uçakta olsaydı. Keşke Bodrum’dan İzmit’e giden bir özel uçakta İbrahim Tatlıses’in "Neden çocuklarımın hepsi bir arada olamıyor, neden hepsini birlikte karşımda otururken göremiyorum, neden birbirlerini çok sevdiklerinden emin olamıyorum?" diye gözyaşı döküşünü görseler, hepsi için planladıklarını duysalardı. Ben o uçaktaydım. Ve kaçıncı kez Tatlıses’in çocuklarına düşkünlüğüne tanık oldum.
Ve o yüzden de, Perihan Savaş’la beraberliğinden olan kızı Melek Zübeyde, kardeşi Savaş Zafer’in sünnetinde medyada görünme yasağını ürkekçe deldiğinde Tatlıses’in ettiği sözleri şaşkınlıkla dinledim.
Öfkeyle söylenmiş "Onların babaları ayrı, onlar kardeş bile değil" sözleri sadece bu iki çocuğun değil, kaç çocuğun yüreğinde fırtınalara neden olmuştur acaba?
Ya, bu denli zor bir hayatın üstesinden gelmiş, muhteşem bir kadını, Perihan Savaş’ı nasıl yaralamıştır?

Zor bir hayat mıydı sizinki?
Eh, pek kolay sayılmaz, hep mücadele ederek geçirdiğim bir hayatım oldu. Biraz soyadımdan kaynaklanıyor olsa gerek, hep savaştım.

Galiba şimdi Mehmet Aşkın’la olan bu son ilişkinizde her şey yolunda.
Yılmaz’la (Zafer) olan da çok güzel bir evlilikti, ne yazık ki o da takdiri ilahi artık, önüne geçemedik. Orada da böyle bir acı oldu.

Mehmet Bey’le berabersiniz hâlâ, değil mi?
Şu anda hayatımda gene olumlu bir yöne doğru bir gidiş sürüyor. İnşallah nazar değmez.

İbrahim Tatlıses’in şiddeti, Yılmaz Zafer’in hastalığı sürerken işinizi hep sürdürdünüz.
Çalışmasaydım şayet, herhalde çıldırırdım. Allahtan, mesleğim ve çocuklarımın olması sayesinde acıları unutabildim. Çocuklarımın başında olmak zorundaydım. Onun ötesinde kendim için çalıştım. Ben de bir insandım ve bu hayat bana bahşedilmişti, bu hayatı sürdürmek zorundaydım. Bir de kendim güçlüymüşüm herhalde. Bunu sonra fark ettim.

‘Ayrıldıktan bir yıl sonra yeniden olur mu diye konuştuk’
İbrahim Tatlıses gibi zor bir adamla mücadele, Yılmaz Zafer’in hastalığı, çocukların yetiştirilmesi... Kaçmak, özgürleşmek istediğiniz dönemler oldu mu?
Oldu tabii. Kendi kendime. O zaman kendimi çalışmaya verdim. Çünkü işim bana aitti. Özgürlüğü işimde tattım ben.

Cesur bir kadınsınız.
Ben Allah’tan başka kimseden korkmam. Sözümü sakınmam. Kimseye de yalakalık yapmam. Doğru bildiğim şeyin üstüne de giderim ne pahasına olursa olsun.

Tatlıses’e sevginiz ne zaman bitti?
Ayrıldığımızda...

Daha sonra bir kez daha denemeyi tartışmadınız mı?
Çok oturduk. "Yeniden olabilir mi, bir bakalım" dedik bir gün. Ayrıldıktan bir yıl sonra. Ama ııh, olmadı. İnsan, karşısındakini değişmemiş gördüğünde aynı kitabı bir daha okumak istemiyor. Çünkü sonunu biliyor.

İbrahim Tatlıses kötü bir kitap mıydı?
Finali kötüydü ama başlangıcı ve finale gelişi kötü değildi. En azından dostluk, arkadaşlık adına iyi devam edebilirdi. Ama ne kadar çabalarsanız, karşınızdaki buna belki bir, belki iki kere adım atıyor. Sonra çok farklı bir biçimde karşınıza çıkıyor. Bu dengesizlik karşısında siz de bocalıyorsunuz. Bocalamanın ötesinde artık "Yeter yani" diyorsunuz. Herkes yaşını başını aldı. "Artık herkese saygı, sadece sana saygı değil" diyorum ben İbrahim Bey’e.

İbrahim Bey her şeyi kendi kontrolünde mi tutmak istiyor; sizin hayatınızı da?

Hep dediği olsun istiyor. O biraz yanındaki şakşakçılardan kaynaklanıyor tabii. "Sen her şeyi iyi yapıyorsun" dedikleri, "Yanlış yapıyorsun" demedikleri için, zaten o da artık yanlışı kabul edecek durumda değil, şakşakçılara alışmış. Zaten yanlış yaptığını algılayabilse kendini kurtaracak. Hayır, artık algılama yaşı da geçti.

‘İbrahim Tatlıses parayı ve şöhreti hazmedemedi’
Sizden sonra İbrahim Bey’in hayatına girenlerin onun kariyerine etkisi nasıl oldu?
Altyapı olmadığı için o insanlar onu toparlayamadı. Toparlayabilselerdi muhteşem olurdu. Sanatçılığına söyleyebilecek hiçbir sözüm yok, ayakta alkışlarım ama düşünceleri, özel yaşantısındaki tavrı için bunu söyleyemiyorum. Keşke bunu da ayakta alkışlayabilseydim.

Birkaç yıl önce İbrahim Tatlıses, Adana’da, film festivalinde sizin için jüri ile kavga etti. O zaman içinizde ona karşı bir sevgi kıpırdadı mı?
Hayır, yapılması gereken şeyi yaptı orada. İbrahim orada doğru bir tavır gösterdi. Ben zaten kendisine de teşekkürümü sundum. İşte orada onun sanatçı duyarlılığı devreye girdi.

Başka birisi için de yapar mıydı bunu?
Bilmem, belki yapardı. Orada çok güzel bir şey yaptı. Yılmaz Zafer’i korumak adına tepki gösterdi, "Niye sahip çıkmıyorsunuz Yılmaz Zafer’e?" diye. Ama sonra onun çocuğuna hakaret etti. Adana’da babasını korurken, yıllar sonra onun bıraktığı bir emanete hakaret etti. Hem kendi kızına hem Yılmaz’ın çocuğuna.

Melek Zübeyde ile Savaş’ı kardeş kabul etmiyor mu İbrahim Tatlıses?
Kardeş lafı karındaştan gelir. Biraz cahillik tabii. Bu toplumda bu anlamda yaşayan bir sürü çocuk, ikinci, üçüncü evliliğini yapmış kadınlar, erkekler bulunuyor. Onların çocukları hep bir arada yaşıyor. Ve hepsi kardeş. Bu laf bütün bu ailelerdeki çocukları nasıl etkiliyor, o çocuklar ne oluyor? Bütün çocuklar için çok acı bir laf.

Yılmaz Zafer’le beraberliğiniz başladığında İbrahim Bey hayatınıza müdahale etti mi?
Bize basın yoluyla çok şeyler söyledi. Ama biz muhatap olmadık. O da alıştı zamanla.

Tatlıses tanıdığınızda nasıl birisiydi?
Saf, Anadolu’dan gelmiş, pırıl pırıl, insanları seven, saygı gösteren biriydi. Sonradan şöhret ve para, etrafındaki kadınlar, tabii altyapı da olmadığı için bunu hazmedemedi. Zaten bunları hazmedebilseydi dünya çapında bir isim olurdu. Yılmaz’da o insanlık, o sevgi bulunuyordu işte.

Derya Tuna’nın şu andaki durumunu görünce "İntikam soğuk yenen bir yemektir" diyor musunuz?
Hayır, "Tarih tekerrürden ibarettir" diyorum. İnsanlar yaptıkları şeylerin hesabını verir. Allah, insanlara her şeyi gösteriyor. Ben bunun bir gün gerçekleşeceğini biliyordum. Aynı şeyleri yaşadı.

Sizi taciz etmiş miydi Derya Tuna?
Evet, evet, çok şeyler yaşadım. Aynı şeyleri ikimiz de yaşadık. Ancak o maddiyat olarak daha güçlü olarak yaşıyor bunları şu anda.

"Oğlum, İbrahim’i görmek istemiyor"
Melek Zübeyde nasıl etkilendi babasının sözlerinden?
Psikolojik olarak çok kötü. Şu anda çok tedirgin. "Neden bu diyalogsuzluk? Neden bu çirkinlikler oluyor?" diyor.

Melek Zübeyde ünlü bir baba ile annenin çocuğu olarak medya çağının tadını çıkarmak, medyatik olmak istemez mi?
Hayır, istemiyor medyada görünmek. Ben de medyada çok görünen, resimlerin içinde her dakika, vıcır vıcır olan bir insan değilim. Ha, babası mesela öyle değil, babası her dakika, arkasında kamera olmadığı zaman, "Ne oldu bugün?" deyip morali bozulan bir insan. Melek de benim tarzımda bir kız. Sonra Melek nerede görülmüş? Sanki bir barda, pavyonda basılmış gibi bir tepki. Orası bir sünnet düğünü. İbrahim Bey’in "Melek Zübeyde’yi benim çocuğum olduğu için getiriyor, onunla kendi reklamını yaptırıyor" demesi çok çirkin, yani bir babaya yakışmayacak, babayı bırakın bu adam bir dede. İki torun sahibi.

Medyaya kırgın mısınız kızınızın peşine düştükleri için?
Reyting uğruna çocukları yaralamaya değer miydi? Çocuklar söz konusu olduğunda biraz daha dikkat lütfen. Benim oğlum, İbrahim Bey "Onlar kardeş değil, onların babaları ayrı" dediği zaman bana döndü ve "Melek Abla’mla biz şimdi kardeş değil miyiz?" diye sordu. Oğlum onu bir sanatçı olarak izleyen, televizyona çıktığında "Bak, ablamın babası çıktı" diye bağıran bir çocuktu. Şimdi onu gördüğü zaman kanalı değiştiriyor. Bir tek o çocuk değil, onun gibi babaları ayrı bütün çocuklar hissetmişlerdir aynı şeyi.

Niye telefonu açıp, "Bak, bu yaptığın doğru değil" demiyorsunuz?
Televizyondakinden çok daha fazla tepkiler ve hakaretlerle karşılaşılacağı için muhatap olmaya değmez.

Tatillerde kızınızı medyadan nasıl koruyorsunuz?
Medyanın olduğu yerlere gitmiyoruz ki. Bazen de bakıyoruz televizyonda Bodrum, herkes televizyonda, bir tek biz değiliz, oysa biz de oradaydık. "Nasıl atlattık" diye seviniyoruz kahkahalarla gülerek.

‘Yılmaz o durumda yaşamayı istemezdi’
Yılmaz Zafer’in, sevdiğiniz adamın gözünüzün önünde eriyişini görmeye nasıl dayandınız?
Ben hep iyileşeceğini düşünüyordum. Ama son iki ay çok ağırdı. Bana gözleriyle çok şey ifade ediyordu. Artık düzelemeyeceğini, bu işin bittiğini, bir gün ikimiz bir hastane odasında gözlerle konuşurken rahatlıkla söyledi. Ben konuşuyordum, o gözleriyle konuşuyordu. Ondan sonra yaşamı bıraktı zaten.

Onu diğer erkeklerden farklı olarak çok masum hatırlayacaksınız hep herhalde. Çocukluğuna geri döndü çünkü ölmeden önce.
Evet, üçüncü bir çocuğum olmuştu. Biz büyümesini çok istedik tabii. Büyüdü de, ama o zaman durumundan dolayı çok ümitsiz olmaya başladı. Keşke yaşasaydı, keşke düzelseydi, çünkü onun gibi bir insan için, o sanatçı kimliğiyle, o hoşluğuyla o durumda yaşamak da yaşamak değildi. Bir kere giyimine korkunç özen gösteren, kendisine, yaşamına özen gösteren bir insandı. Asla o durumda yaşamayı istemezdi. Ki son dönemde de zaten, her şeyi algılamaya başladıktan sonra istemedi.

Sever miydi Yılmaz Zafer, Melek’i?
Çok severdi. Melek de onu çok severdi. Öldüğü zaman çok üzüldü. O da inanmıştı yaşayacağına. "Hani yaşayacaktı?" dedi bana. Olmadı işte.

‘Melek tekneye iki-üç kez bindi’
Babası Melek Zübeyde’ye çok imkan sağladı mı?
İmkan sağlamakla baba olunmuyor ki. Genellemeyelim ama babalar çocukla ilişkiyi maddiyat olarak görüyor. "Parayı ödüyoruz çocuklar için, bitti" diyorlar.

Peki, finansal açıdan çok şey verdi mi kızına?
Fazla imkan sağlanmadı. Dershane, okul parası. Bir de belli bir aidat ödüyor.

Yani Melek Zübeyde bir imparator kızı gibi büyümedi.
Hayır, hiç öyle büyümedi.

İbrahim Bey çok güzel bir tekne almış, o tekneye de kızına atfen "Meleğim" adını koymuştu. Melek Zübeyde o teknenin tadını çıkarabildi mi?
Vallahi, Melek o tekneye ya iki kere binmiştir ya üç kere. O da babasıyla. Onun dışında, "Kızım tekneyi sana gönderiyorum, arkadaşlarınla gez" diye bir şey söylemedi.

Ben o tekneyi Melek Zübeyde’nin istediği gibi kullandığını sanıyordum.
Ne kadar iyi niyetlisiniz. (Gülüyor).

Melek’in eğitimi sürüyor mu?
Tabii. Bu sene lise sonda. Şu anda düşüncesi sinema-televizyon okumak. Ama kamera arkasında çalışmak istiyor. Kamera önünü düşünmüyor. Bakalım.

Melek Zübeyde babasını sıklıkla görerek mi büyüdü? Kız çocuklar babaya çok düşkündür ya?
Hayır, maalesef çok seyrek görüştüler. Anneyle paylaştığı gibi babayla da paylaşacağı çok şey olabilirdi. Bir erkek olarak ona öğretebileceği çok önemli şeyler olabilirdi, özellikle genç kızlık aşamasında. Daha çok televizyonda görüyor babasını.




PAZAR