Pazar "Küresel termostat kimin elinde olacak?"

"Küresel termostat kimin elinde olacak?"

04.02.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Korkmayın. Ya da asıl şimdi korkmaya başlayın. Küresel ısınmanın çaresi var. Fakat çözümün sonunda iklimin en az nükleer silah kadar tehlikeli bir silah olması ihtimali de var

Küresel termostat kimin elinde olacak

tubakyol@yahoo.com Rolling Stone Türkiye dergisinde aralık ayında küresel ısınmayla ilgili bir yazı yayımlandı, değişikti. İnsanın hızlandırdığı küresel ısınmaya, yine insan eliyle, sonucu kim bilir ne olacak teknolojik çözümler bulunmaya çalışılıyormuş. Ebru (Gökteke) çevirmiş. Küresel ısınma raporu yayımlandı. Bu raporun korkusuna karbondioksit salınımı azalacak mı sizce? Ya bu becerilene kadar yeterli iyileşme sağlamak için geç kalınmış olursa? Önerilerden biri "Gezegen soğutucu kule" mesela. Bir tanesi inşa edilmiş bile. İçinde bir kimyasal var, karbondioksit emiyor. Fakat bu sistemin işe yaraması için 28 bin tane daha kule gerekiyor ve tabii çok da para."Bulut fabrikası" fikri var sonra. Bunun için okyanusta ileri geri hareket edecek insansız tekneler olacakmış. Teknelerdeki pervaneler havaya ince bir tuz tabakası püskürtecekmiş. 10 binlerce böyle tekne lazım ve tabii çok da para.Uzaya dev bir gölgelik yerleştirmek de projeler arasında. Bu gölgelik güneş ışığını yansıtacak ve dünyayı serinletecek. Fikir sahibi bile "İşe yarar mı? Belki. Pahalıya patlar mı? Evet. Yaşadığımız yüzyılda gerçekleşme ihtimali var mı? Hayır" diyor. Güneşle aramıza perde gerelim Benim adamım, dergideki yazının da esas adamı olan Lowell Wood. "Bilim çevrelerinin karanlık yıldızı..."Önerisi gayet basit, nispeten de ucuz. "Yanardağ patlamaları sırasında havaya saçılan küçük parçacıklar güneş ışıklarını gölgeleyip yeryüzünü soğuttuğuna göre, niye sülfür yakıp kalıntılarını Kuzey Kutbu üzerine serpmiyoruz?" diyor. 747'lere koyalım kalıntıları, hortumlarla, salalım gitsin. Sonra soruyor: "Denemeler başarıyla sonuçlansa bile, ortaya daha ciddi ve çözülmesi güç bir sorun çıkacak: Küresel termostat kimin elinde olacak?" İklim bugüne kadar kafasına göre takılıyordu. İnsanoğlunun iklime müdahalesi vardı ama bilinçli değildi. Bir kez iklime bilinçli olarak müdahale edersek, devamı gelecek. Peki, ondan sonra bu işlere kim bakacak? Tartışma başlamış bile.- Eskimolar bundan hoşlanmayacak ama Ruslar bu konuyla ilgilenebilir; yeni denizcilik yolları açılabilir vesaire...- Grönland ve Bangladeş de "doğru" sıcaklık üzerinde söz sahibi olacak mı?- Komşunuz domatesleri donduğunda birilerine dava açmaya kalkışacak mı?* * *İklim en az nükleer silah kadar tehlikeli bir silah olabilir mi?Bir ülke diğer bir ülkeyi seller altında bırakabilir, kuraklıktan kırabilir mi?Gelişmiş ülkelerde insanlar şahane iklimlerde yaşarken, gelişmekte olanlar güneşe ya da yağmura hasret kalabilir mi?Her şey mümkün.Ah şu insan... Havaya kül serpelim... Hep aynı terane. Önce bizi korkutuyorlar. Canın tehlikede, malın tehlikede, dünya tehlikede... Hiii! N'olur kurtarın bizi.Ama küresel ısınmadan "kurtarıldığımızda", daha büyük bir kabusa uyanabiliriz mesela. Çıkarına göre iklimle oynayan ülkeler falan, oh ne âlâ.Bir korku da çocuk pornosuyla başladı. İnternetten bomba yapımı öğrendiğini, internetteki sitelerden etkilenip öldürdüğünü söyleyen katillerle katlandı.Şimdi internete nasıl müdahale edilebileceği konuşuluyor. İnternet kafelere filtre fikri kesmedi, servis sağlayıcıların içerikten sorumlu olması falan isteniyor. Binali Yıldırım bey "zararlı neşriyatın kaynağında kontrol edileceğini, filtrelenerek tertemiz bilgilerin Türkiye'ye geleceğini" buyurdu."Zararlı neşriyat"a kim karar verecek? "Tertemiz bilgi" kime göre tertemiz? Filtrenin başında kim oturacak? Binali beyler mi? Hani geçen yıl "Artık birtakım istatistikler verip hamaset yapamıyoruz. Yurttaşlar internete girip doğrusunu öğreniyor. İnternet çıktığından beri doğru düzgün siyaset bile yapamıyoruz" diye espri yapan bakan.Ciddiler mi, komikler mi; ben anlamadım ki. N'olur bizi kurtarmayın Bir arkadaşım var, insanları pek sevmez. Bir gün yine doğanın dengesinden bahsediyordu, insanların ne beter yaratıklar olduğundan, her şeyi berbat ettiklerinden... Hızını almıştı ki, "Yavaş gel" dedim, "Ucu bana da dokunuyor." Çok şaşırdı. "Sen" dedi, "kendini insan mı sanıyorsun?" Bunca yıl sonra bile bu benim şu hayatta aldığım en güzel iltifat.Ne yazık ki doğru değil. Ben de gezegenin başına bela milyarlarca insandan bir tanesiyim...Yine de Phil'le birlikte rotalarından sapıp Gümüşlük'e, benim yanıma geldiler. İki aydır buralarda dolaşıyor, kuş gözlüyorlar. Mümkün mertebe insanların olmadığı, doğal yaşamın sürdüğü yerlerde olmak istiyorlar. Onlar hayvanları seviyorlar. Bir de -yihhuu- beni!Şaşırmayacağınız üzere ikisi de vejetaryen.Kurban Bayramı'nda sırf hayvan kesimine şahit olmamak için Yunan adalarına gidip geldiler.Bafa Gölü'nde bir tür batağan görmüşler mesela, ellerindeki kitaba göre buralarda yaşamayan bir kuş gördük diye sevinmişler. Pamucak'ta vurulmuş iki flamingoyla karşılaşmışlar, ölü; çok üzülmüşler. Ava yasak bölgelerde her silah sesi duyduklarında jandarmayı aramışlar. Jandarma, sırf onların arayıp durmasından bezdiği için bile olsa gidip o avcıları durdursun diye.Jandarma "güvercin" avlayanları da durdursa...Neyse, arkadaşlarım işte böyle insanlar... Çevreciler.Ben de işte bildiğiniz gibiyim.Bir sabah balkonda oturmuş, Phil'le, tipik İngiliz usulü sohbete giriş cümleleri kuruyorduk. "Bugün hava çok güzel" dedi. "Hı hı, güzel..." dedim, güneşe karşı gerinip: "Sorry Phil ama... Ben küresel ısınmayı çok seviyorum galiba." "Ben insan değil miyim? / Tanrım, dünyaya beni sen attın..."