Pazar Müzelere evleri gibi baktılar

Müzelere evleri gibi baktılar

30.04.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dışişleri Bakanlığı bu yıl üç muhteşem kültür kadınını Üstün Hizmet Ödülü ile onurlandırdı: Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Dr. Filiz Çağman ve Dr. Nazan Ölçer.

Müzelere evleri gibi baktılar

axpaz021.jpg Ölçer ve Çağman'ın Brüksel'deki "Analar, Tanrıçalar ve Hanım Sultanlar" ve Londra'daki "Türkler: Bin Yıllık Yolculuk" sergileri ile Prof. Dr. Nurhan Atasoy'un Washington'daki "Stil ve Statü: Osmanlı Türkiye'sinden Saray Giysileri" adlı sergisi, dünya kültür sanat takviminin en çok ses getiren organizasyonları arasına girdi.Bugüne dek yurt içinde ve dışında çok sayıda ödül kazanan, bir zamanların ünlü "Anadolu Medeniyetleri Sergisi"nin yaratıcıları olan bu üç muhteşem kadın, geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin dünyaya tanıtılması konusunda yaptıkları 'takdire şayan hizmetler' nedeniyle Dışişleri Bakanlığı Üstün Hizmet Ödülü ile onurlandırıldılar. Türk İslam Eserleri Müzesi'nin eski müdürü Dr. Nazan Ölçer ve Topkapı Sarayı'nın ilk kadın müdürü Dr. Filiz Çağman. Bugün Ölçer, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nin müdürü; Çağman ise danışmanı. Onlar SSM'nin Yürütme Kurulu Başkanı Güler Sabancı'nın deyişiyle "Türkiye'de müzeciliğin sultanları". Ve Prof. Dr. Nurhan Atasoy. "Hocaların hocası" sıfatını çoktan hak etmiş İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'nin eski dekanı... Nazan Ölçer: Günümüz insanı şablonlar halinde düşünmeye meyilli. Türkler Müslümandır, Anadolu odaklı yaşarlar, vaktiyle büyük bir imparatorlukları vardı, Viyana'nın kapılarına geldiler, bir sürü savaş yapıldı... Hepsi bu değil. Biz onlara sanat eserlerinin içine yansıyan bin bir ilişki yumağını sunduk. Onları düşünmeye zorladık. Filiz Çağman: Ve de tarafsız kaldık. Sadece işaret ettik. Londra'daki "Türkler" sergisinde Türklerin altıncı-yedinci yüzyıldan itibaren ne tür sanat hamilikleri yaptıkları ortaya çıktı. Nurhan Atasoy: İnsanlar hep Türklerin siyasi tarihine bakıyor. Halbuki kültür tarihi olarak bizim onlara verebileceğimiz çok daha sevimli mesajlar var. Mesela Fatih'in bir kültür adamı kimliği var; çiçek kokladığı bir portresi var. Onu gösterdiğiniz zaman herkes etkileniyor. Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde, yurtdışında düzenlediğiniz sergilerle sanat yoluyla diplomasi yaptınız. Bunun bu kadar çok ses getirmesinin nedeni neydi? Nurhan A.: Washington'daki "Stil ve Statü" sergisinde insanlar, bir bakıma Osmanlı padişahlarını görmeye geldiler. Bazı mesajlar sanat yoluyla daha kolay veriliyor. Tarihin anlatamadığını bir anlamda kaftanlar anlattı. İnsanlar sanatla daha mı rahat anlıyor? "Bırakın takdir edilmeyi, tahammül edildik!" Nurhan A.: Türk kadını kuvvetli bir kadındır. Bazen önde değil arkada durur ama daha çok o yönetir. Bu bakımdan Atatürk'ün yetiştirdiği bir neslin kadını olarak o haberlerde yapılan "kadın" vurgusu hoşuma gitti. Nazan Ö.: Mesleğimizi söyleyip yazsalardı ben daha fazla sevinirdim. "Ödül üç kadına verildi" derken şaşılası bir şey olmuş gibi söz ediliyor.Filiz Ç.: Kime verildiği değil, niçin verildiği önemlidir. Kadın kimliği kısmıyla ilgilenmedim. Dışişleri Bakanlığı sizi Üstün Hizmet Ödülü'ne değer gördü. Ve bu haberler "Dışişleri Bakanlığı'ndan üç kadına ödül" başlığıyla yer aldı basında. Buradaki "kadın" vurgusu sizi rahatsız etti mi ya da hoşunuza gitti mi? Nurhan A.: Avrupa Konseyi, biz "Anadolu Medeniyetleri Sergisi"ni yaptıktan 1,5 sene sonra bana bir ödül verdi. Ve şöyle söyledi: "Bu kadar geciktirmemizin sebebi Kültür Bakanlığınızın size bir ödül vermesini beklememizdi. Baktık ki bir şey olmuyor, daha fazla beklemeyelim dedik." Filiz Ç.: Ben de şaşırdım. En fazla beklediğim kendi bakanlığımdan bir teşekkür yazısıydı. Nazan Ö.: Ki Kültür Bakanlığı'ndan öyle bir teşekkür almadık. Takdir geleneği olmayan bir ülkede Dışişleri Bakanlığı'nın verdiği ödül çok anlamlı olmalı... Filiz Ç.: Müzeciler desek daha doğru olacak. Bütün bu sergileri Kültür Bakanlığı ve müzecilerle yapabiliyorlar. Şimdi biz Nazan hanımla ya da Nurhan hanımla bir sergi yapmaya kalksak yine müzecilere muhtacız. Nazan Ö.: Bu ödül kesinlikle ülke tanıtımının sanatsız olmayacağının kanıtı. Türkiye'nin tanıtımı tüm Türkiye'nin görevi. Ama tabii başı çeken kurumlardan biri de Dışişleri Bakanlığı. Dolayısıyla bu ödülün onlardan gelmesinin önemi çok fazla. Bu ödül yeni bir sayfanın açıldığını gösteriyor. Bu neyi gösteriyor? Devlet, Dışişleri nezdinde, sanat tarihçileri olmadan Türkiye'nin tanıtımının eksik kalacağına mı karar verdi? Nazan Ö.: Aklımızdan geçirmez olur muyuz? Ama bu kesinlikle bir rövanş değil. Maalesef devlet her konuda aynı çizgide gidemeyebiliyor. Üçümüz de geçmişte bazı cilvelere maruz kaldık. Her zaman bırakın takdir edilmeyi, ancak tahammül edilebildik. Biraz da o yüzden şaşırtıcı geldi bu ödül bize ve tabii ki mutlu etti. Bugün sizi (Nazan Ölçer ve Filiz Çağman) üstün hizmetle ödüllendiren devlet, dün de 61 yaşınızı doldurduğunuz için emekliye ayırmıştı. Ödülü alırken bunu aklınızdan geçirdiniz mi? Nurhan A.: Onlar mütevazılıklarından anlatmazlar, ben anlatayım: Nazan hanım, köhne bir müzeyi (Türk İslam Eserleri Müzesi) uluslararası seviyeye getirdi. Bunu kadınlığıyla yaptı. Zevkiyle. Sergilemede bilginin yanı sıra zevk anlayışı gerekir. Sonra inanılmaz detaycıdır, titizdir. Topkapı Sarayı'nın bazı kısımları o kadar pisti ki girdiğiniz zaman pire sarardı, sizi. II. Mahmut'tan sonra ilk defa Filiz hanım zamanında doğru düzgün temizlendi saray. Bu kadınlar kendi evleri gibi baktılar müzelerine. Yaptığınız işlerde, "kadın eli"nin farkını gösterdiniz. "Ne cesaret! Kendine bakmıyor mu bu adam?" Filiz Ç.: Yalan da değil aslında. Her şeyden önce kendi kimliğinizi korumanız gerekir.Nazan Ö.: Hiçbir zaman öyle ürkek bir genç kız olmadım ama bugünkü kadar da dediğim dedik değildim tabii... Ama bizimle yaşam zor mudur onu da bilemiyorum doğrusu. Nurhan A.: Valla ben büyük bir kısmı için bana yaklaşmaya nasıl cesaret edebiliyorlar diye düşünüyordum. Yani ne cesaret, kendine bakmıyor mu bu adam? Ama kendimi çok güzel filan bulduğumdan değil; enerji ve kafa bakımından... Yani böyle uyuşuk bir adam geliyor karşıma; ben nasıl tahammül ederim ya da o benle nasıl başa çıkar? Ben çocuklukta da erkeklerle çok yarıştım. Üçünüzde de müthiş bir kendine güven ve cesaret ilk bakışta göze çarpıyor. Özel hayatınızda da durum farklı olmamalı. Eminim, hiçbir erkek canınızı yakmaya cesaret edememiştir. "Doğal yaşamaya özen gösteririm" Nazan Ö.: Haftada en az bir kere berbere giderim. Muhakkak kremlerimi kullanırım. Vitaminlerimi alırım. Yürümeye ve yüzmeye çalışıyorum. Nurhan A.: Ben aynaya bakmamayı tercih ederim. Etrafımdakiler bana öyle güzel bakıyorlar ki kendimi güzel ve hoş hissediyorum. Yüzüme, onu yıkamaktan başka hiçbir uygulama yapmıyorum. Bir-iki kere gözümü boyadım; çok yakışıyor ama iki dakika sonra unutup ovuşturduğumda maskaraya dönüyorum. Filiz Ç.: Kendime çok baktığımı söyleyemem. Ama doğal yaşamaya özen gösteririm. Zararlı şeyleri çok fazla yemem de sevmem de. Kuaföre gitmek dışında bir bakım uygulamıyorum. Peki kendinize ne kadar bakıyorsunuz? Spor, cilt bakımı vs... Nazan Ö.: İnsan bir şey üretmek zorunda; bir kere hem kendimize hem yaşadığımız ülkeye borcumuz var. Ben kendimde bir kenera çekilme hakkını görmüyorum. Bir de her geçen gün kafanız daha çok çalışıyor; ona eşlik eden bedeninizi durduramıyorsunuz zaten. Üçünüzün de insanı hayrete düşüren bir enerjisi var. Bunun kaynağı ne? "Ev işlerinden müthiş keyif alırım" Nazan Ö.: Ev işi yapmaktan müthiş keyif alırım, cam silmekten, yer silmekten, bulaşık yıkamaktan. Masayı hazırlarken hangi örtüyle hangi takım, hangi çatalla hangi renk bardak gidecek dikkat ederim. Ortadaki çiçeğin rengi bile bu kompozisyona uymak zorundadır. Yemek yapmayı da çok severim. Yufkalı pilav, fırında ördek gibi değişik yemeklerim var. Filiz Ç.: Ben de yemek yapmayı severim. Zeytinyağlılar, et yemekleri, pilav türleri, sebze yemekleri... İnsan sevdiği yemeği yapınca güzel oluyor. Nazan hanımın kurduğu sofralar dillere destanmış. "Bir makarna yaptım, dile düştüm" Nurhan A.: Makarna pişirdim bir kere; çocukların diline düştüm, bir daha da tövbe ettim. Çok pişirmişim... Ama omleti çok güzel yapıyormuşum, öyle diyorlar. Un ve irmik helvasında da başarılıyım. Şimdi bir de ekmek tatlısı yapmayı öğrendim; ekmeği yumurtaya bulayıp filan... Peki siz Nurhan hanım?