Pazar "O ceset oğlumun değildi, biliyordum ama getirip gömdük"

"O ceset oğlumun değildi, biliyordum ama getirip gömdük"

19.01.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Suriye ve Nesip Halbutoğullarının öyküsü medyada "Dedektif anne-baba" olarak yer aldı. Oğulları Ayhanın, Suudi Arabistanda çalışırken öldüğü söylenmişti onlara. Ama beş yıllık bir çaba sonucunda Ayhanın hayatta olduğunu ispatladılar. İşte Hatay-Suudi Arabistan-İstanbul üçgeninde süren "dedektifliğin" tüm ayrıntıları

O ceset oğlumun değildi, biliyordum ama getirip gömdük

Bundan 11 yıl önce, 21 yaşındayken Suudi Arabistana çalışmak üzere giden oğulları Ayhan Halbutoğullarının ölüm haberiyle yıkılan baba Nesip ve anne Suriye Halbutoğulları yaptıkları araştırma sonunda ölen kişinin oğulları olmadığına inandılar. Yıllar süren mücadele ve araştırmanın ardından gerçekten oğullarının ölmediğini, Riyadda bir cezaevinde tutuklu bulunduğunu öğrendiler. Tüm bunları nasıl başardıklarını baba Nesip Halbutoğullarından dinledik. Nesip bey, önce kendinizden söz eder misiniz? Eğitiminiz, işiniz, aileniz... Suriyeden Arap kökenli bir aileden geliyorum. Ortaokul mezunuyum. Dokuz yıl kadar devlet memurluğu yaptım. Uzun süredir inşaat işçiliği yapıyorum. 53 yaşındayım. Bir kız, üç erkek çocuğum oldu evliliğimden. Her şey yolunda giderken, hayatımız yaklaşık beş yıl önce altüst oldu. En büyük oğlunuz Ayhan nasıl karar verdi Arabistana gitmeye? Ortaokulu bitirdikten sonra su tesisatçılığını öğrendi ve bir süre bu işi yaptı. Sonra askere gitti ve 1991 yılında döndüğünde "Bir arkadaşım aracılığı ile Arabistanda iş buldum. Bir süre çalışıp para kazanayım. Kazanacağım parayla hem kardeşlerimi okuturum hem de başımızı sokacak bir evimiz olur" dedi. Çünkü biz halen kirada oturan, dar gelirli bir aileyiz. İşlemlerini tamamlayıp gitti. Bir yıl boyunca irtibatımız oradan sürdü. Bir süre sonra bütün çabamıza rağmen ondan haber alamamaya başladık. Çalıştığı için Türkiyeye gelme imkanı yoktur diye düşündük. Ölüm haberini nasıl aldınız, resmi bir yazı mı geldi? Yazı, Tebükte bulunan Kral Halid Hastanesinden geliyordu. İşin ilginç yanı, bu mektup postayla değil elden getiren birisi tarafından evimizin bahçesine bırakılmıştı. Arapçayı iyi bilen bir kişiye çözdürdük. Yazıda "Oğlunuz benzinle yanmış, nefes ve böbrek yetmezliği nedeniyle ölmüştür, gelin teslim alın" deniliyordu. Ancak isim olarak Nafiz Halyurt gibi bir isim geçiyordu. Belki ismini yanlış yazmışlardır diye düşündük. Ankaraya Suudi Arabistan Konsolosluğuna gittik ve ne yapmamız gerektiğini sorduk. Pasaport çıkartmamızı söylediler, ardından vize verdiler. Eşim Suriyeyle beraber Tebük kasabasına gittik. "Kendini yaktı dediler ama duvarlarda yangın izi yoktu" Kimlerle görüştünüz orada? Dil sorunu yaşamadınız mı? Ben de Arap olduğum için dil sorunum olmadı. Önce çalıştığı yerde onun kefili olan Ahmet Salim Belevi ile görüştüm. Orada çalışmak için mutlaka birinin kefil olması gerekiyor. Belevi de oğlumun öldüğünü doğruladı ve onun arkadaşları ile kaldığı eve götürdü bizi. "Odaya benzin döküp kendini yaktığını yani intihar ettiğini" söyledi. Odanın durumu nasıldı, oğlunuzun eşyalarından kalan olmuş muydu? Bütün eşyaları tertemizdi, duvarlarda en küçük bir yanma belirtisi yoktu. O an bu işin farklı bir yönü olabilir diye düşündüm. Hastaneye gittiğimizde bir ceset gösterdiler. "Bu oğlunuz" dediler. Tamamen kömür olmuş, simsiyah... Bir şey anlamanız mümkün değil. Örneğin size verdikleri ceset oğlunuzun boyunda mıydı? Hayır, oğlum 1.75 civarında. Bu cenaze ise 1.65 metre ancak var. Ama bu oğlunuz deyince yapacak bir şey yok. Eşime soruyorum, o da "Oğlum ölse ben hissederim" diyor. Baktık yapılacak bir şey yok. "Bunu alalım götürelim, sonra test yaptırırız" dedim. DNA testi mi? Ölmüş bir kişi de olsa o anne-babanın çocuğu olup olmadığının DNA testi ile öğrenilebildiğini duydum, gazetelerde okudum. Buna karar verdik. Biz o cenazenin oğlumuzun cenazesi olduğunu inanmasak da mecburen getirdik. 13 gün Arabistanda kaldıktan sonra karayoluyla cenazeyi yurda getirdik. Cilvegözü sınır kapısından geçmeden defin kağıdı verildi. Bu kağıdı aldıktan sonra gömülmesi gerekiyordu. Bu nedenle aldık, diğer akrabalarımızın da mezarlarının bulunduğu Samandağ aile kabristanımızda onu törenle gömdük. "İstanbul-Hatay arası yol, arkada bir yabancının tabutu" Oğlunuza ait olmadığını bildiğiniz bir cenazeyi gömüyorsunuz, zor değil mi bu? Yapacak bir şey yok. DNA incelemesi için savcılık izni gerekiyormuş. Oğlumuzun akıbetini öğrenmek için kime ait olduğunu bilmediğimiz bir adamın cesedi ile kaç kilometre yol geldik Hataya kadar. DNA testi yaptırmak kolay oldu mu? Hayır. Halen bu test için devlete borcum var, sanırım 275 milyon lira civarında. Cenaze töreninden hemen sonra Hatay Samandağ Cumhuriyet Savcılığına başvuru yaptım. Arabistandan getirdiğimiz bu cenazenin oğlumuzun cenazesi olmadığından şüphelendiğimizi ve DNA testi istediğimizi ilettik. Dört ay sonra yanıt geldi ve biz mezarı görevlilerin denetiminde açtırdık. Dört aylık bir cenazeyi çıkarıp sonra Adli Tıp Kurumuna mı gittiniz? Evet. Testin orada yapıldığını söylediler. Bir minibüs tuttuk. Dört ay önce gömdüğümüz cenazeyi tabuta koyup minibüse yükledik. Yanımızda iki görevli de var. Eşim Suriye ile yola çıktık. Saatler süren bir yolculuk, arka koltukta bilmediğimiz birinin tabutu, önde biz. Hepsi zor elbette ama evladımızı bulmak için katlandık. Cenaze sonra İstanbulda mı kaldı? Hayır, sabah teslim aldı kurum. Benden ve eşimden örnek aldılar. Sonra akşam cenazeyi teslim ettiler. "Sonucu bir süre sonra öğrenebilirsiniz" dediler. Biz tekrar minibüse yükledik onu. Düştük yollara sabah Hataya vardık. Yeniden görevlilerin nezaretinde yerine koyduk onu. Sanırım asıl mücadele DNA testi sonuçlarının ortaya çıkmasından sonra başladı... Evet, bir süre sonra gelen test sonucunda "Anılan şahsın bu kadın ve erkeğin çocuğu olmadığına kanaat getirilmiştir" denildi. Sonra ne yapacağımızı düşünmeye başladık. Çevremizdekilerin de yardımı ile yetkili makamlara dilekçeler yazdık. Cumhurbaşkanlığından Başbakana, İçişleriden Dışişlerine sayısız dilekçe ile başvurduk. Ancak olumlu bir yanıt gelmedi. Cenazeyi teslim aldığımız için yapılacak bir şey olmadığını söylediler. Ortada kanıt var, DNA testi var. Orada yatan benim oğlum değil, o zaman benim oğlum nerede? İnsan nasıl rahat uyur böyle bir durumda? Sonunda olayı kendiniz araştırmaya mı karar verdiniz? Evet, bu arada olayın üzerinden üç yıl geçti. Eşimle birlikte 2000 yılında umreye gitmek üzere vize aldık. Bu şekilde olayı araştırırız diye düşündük. İndiğimiz anda Ciddede Türk Başkonsolosluğuna başvuru yaptık dilekçeyle. Umreden sonra Arabistanın İçişleri Bakanlığına ve diğer ilgili yerlere başvurduk. İlgilendiler mi sorununuzla? İlgilendiler, bu başvurulardan sonra onların kendi hukuk sistemleri işlemeye başladı. Dava açıldı. Ben ve eşim tanık olarak Riyaddaki mahkemede dinlendik. Olay araştırılmaya başlandı. Bu arada vizemizi bu nedenle üç ayda bir uzatmaya başladılar. Ne kadar kaldınız Arabistanda ve bu sürede nasıl geçindiniz? Bir buçuk yıl kaldık. Olay ortaya çıkana dek. Ha bugün ha yarın derken zaman geçti. Otellerde kalıyorduk. Sağdan soldan aldığımız borç paralar... Ama oranın hükümeti de oradaki Türkler de bize maddi anlamda yardımcı oldu. "Oğlumu görmek istiyorum ama vize vermiyorlar" Sonunda oğlunuzun izini buldunuz... Gelen son yazıda oğlumun Riyadda Sevk Hapishanesinde tutulduğunu öğrendik. Bu hapishane hükümlülerin değil tutukluların kaldığı bir hapishane imiş. Ama bize hangi suçtan tutuklu olduğunu bildirmediler. Görüşmemiz için de Türkiyeye dönüp yeniden vize alıp gelmemizi söylediler. Vizemiz bir kez daha uzatılmadığı için Türkiyeye döndük mecburen. Yaklaşık bir yıldır da yeniden gidebilmek için vize almaya çalışıyorum. Son olarak beş ay önce Başbakanlıka müracaat ettim. Yetkililer bize sınırdışı edildiğimizi ve bu nedenle tekrar Arabistana gidemeyeceğimizi söylediler. Oğlunuza mektup yazmayı denediniz mi? Hapishaneler çok sıkı. Görmek için bile kralın izni gerekiyor. Haberleşme de yasak. Bu nedenle göndermedim. Mücadeleniz sürecek mi? Oğlumuzu bulmak için ne gerekiyorsa yapacağız. "İsmini bilmiyoruz ama duamızı okuruz" Suriye ve Nesip Halbutoğulları aile mezarlığında yatan ve ismini bile bilmedikleri kişinin mezarını hâlâ ziyaret ediyor. Suriye Halbutoğulları "Orada yatan kişinin kim olduğunu bilmiyoruz" diyor. "Ama o da bir anne-baba evladı. Bir Allah kulu. Biz onun oğlumuz olmadığını bilmemize rağmen her türlü vazifemizi yaptık. Mevlütler okuttuk. Şimdi de giderim, mezarının başında duamı okurum. Bize onu bizim çocuğumuz diye verdiler. Birlikte kilometrelerce yol gittik geldik; duasını okumuşum, çok mu? Ailemizden kaybettiklerimizin yanı başına gömdük. Bu da bir hayırdır" diyor.