Pazar ‘Olimpiyat hayalim için gün sayıyorum’

‘Olimpiyat hayalim için gün sayıyorum’

03.06.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Bebek Kahve’de oturuyorum. Uzaktan biri el sallıyor ve koşarak daha doğrusu ışınlanarak yanıma geliyor. Pınar Saka gerçek hayatta da pissteki kadar hızlı sizin anlayacağınız.

‘Olimpiyat hayalim için gün sayıyorum’

Saka, 2012 Londra Olimpiyatları’nda ülkemizi 400 metre koşuda temsil edecek olan milli atletimiz. Oldum olası kaslı kadınları kıskanmış, kilo vermek için spora gitmek bana işkence gibi gelirken bu işi profesyonel olarak yapanlara imrenmiş biriyim. Dolayısıyla Saka ve spor hayatı çok ilgimi çekiyor.

Haberin Devamı

Koşmaya nasıl başladı? Bunu yapmaktan hiç sıkılmıyor mu? Olimpiyatlar için nasıl bir hazırlık dönemi geçiriyor merak ediyorum. Aklımda bir de geçtiğimiz haftalarda yaşanan o talihsiz olay var. Saka’nın İzmir’de yarış sonrasında fenalaşıp bir türlü hastaneye kaldırılamadığı(!) gün... Onu da konuşacağız elbet.

Genç sporcuyla ilgili ilk izlenimim şu: Çok güleryüzlü, düşündüğünü ve hissettiğini insanın suratına pat diye söylediği her halinden belli dobra biri. Lise döneminde tiyatro sahnesine çıkmış, içimden bir ses ileride onu televizyonda da göreceğimizi söylüyor. Konusu açılınca soruyorum, “Boğaziçi Üniversitesi’nde İşletme master’ı yapıyorum ama televizyona da ‘hayır’ demem.” diyor.
Parkta fotoğraf çekimini bitirince bir banka oturup sohbetimize başlıyoruz.

Haberin Devamı

‘Olimpiyat hayalim için gün sayıyorum’


‘12 yaşında olimpiyatlara gideceğim deyince antrenör benimle alay etmişti’

400 metre yarışında 53 saniyenin altına inen ilk Türk kadın atletsiniz. Bunun dışında isminizin önüne gelmesini istediğiniz ünvanlar var mı? Ya da kırma hayalini kurduğunuz rekorlar?

Salonda 53, piste 52’nin altına düşen ilk Türk kadınım. Bu çok mühim bir sıfat çünkü 13 yıl önce şu an antrenörlüğümü yapan Öznur Dursun iki rekorun da sahibiydi, yani boynuz kulağı geçmek için epey uğraştı. “Dünya rekoru kıracağım” gibi saçma bir laf etmem çünkü gerçekçi biriyim. Sadece şunu söyleyebilirim: 50 saniyeye ineceğim. Bir diğer hayalim de olimpiyatlara gitmekti.
12 yaşında spora başladığımda röportaj yapmışlardı “Bir gün olimpiyatlara gideceğim” demiştim. Hatta kulüp antrenörlerinden biri alay etmişti, annem beni savunmuştu. Şimdi hayalim için gün sayıyorum.

2012 Londra Olimpiyatları’nda ülkemizi temsil edeceksiniz. Eminim herkes soruyordur, madalya hedefiniz var mı?

Açıkcası ilk üçe girmek gibi bir hedefim yok, yarı final koşabilirsem başarılı sayarım kendimi. Dünyanın en iyi sporcularının yarıştığı bir platformdan bahsediyoruz. Dünyanın en hızlı koşan 25 kadını varsa zaten ben şu an onlardan biriyim, Türkiye spor tarihine de 400 metrede olimpiyatlarda yarışan ilk türk kadın sporcu olarak geçtim. Ama bu, kanaatkar olacağım anlamına da gelmiyor. Londra’ya turist gibi gitmiyorum, elimden geleni yapacağım ve kendi derecemin altına ineceğimden de eminim.

Haberin Devamı

İki hafta önce İzmir’de Atletizm Süper Ligi’nde baygınlık geçirdiniz. Olay yerinde doktor olmadığı ortaya çıktı ve 25 dakika ambulans beklediniz. Bu basında “Sağlık skandalı” olarak yer aldı. O günü sizden dinleyelim. Neler yaşandı? Milli bir sporcu olarak kendinizi kırgın hissettiniz mi?

18 senedir bu sporu yapıyorum. Bu olaydan sonra “Ben onca sene ne yapmışım?” dedim. Spora ya da koşmaya değil insanlara kırıldım. Orada milli bir atlet olmayı bırakın bir insan olarak çaresizdim. Baygın olduğum için kaç dakika çimenlerde yattım bilmiyorum ya da ambulans ne kadar geç kaldı farkında değilim ama annem yanımdaydı. İki adım ileride oturan federasyon yetkililerine sesini duyurmak için ne kadar uğraştığını biliyorum. Çok acı! Ambulans var ama bir bakıyorlar ki o araç ambulans değil hasta nakil aracı. Ne bir serum, ne bir tansiyon ölçme aleti ne de bir doktor bulunuyor. Kolonya ile tedavi etmeye çalışmışlar. Annem gece yarısına kadar hastanede başımda beklemiş, kimse arayıp sormamış. En azından kibarlık için bile olsa yetkili birinin yanımızda olması gerekmez miydi? Neyse ki şanslıydım ama bu derece büyük bir ihmalin ortaya çıkması için illâ birinin ölmesi mi gerekiyor anlamıyorum.

Haberin Devamı

Sağlığınız şu an nasıl? Olimpiyat performansınızı etkileyecek bir durum söz konusu mu?

Önemli bir şey yok. Kalp ritminde bozukluk teşhisi kondu. İstanbul’da doktor kontrollerinden geçtim. Kendimi eskiye oranla biraz daha az yoruyorum. Antrenörüm durumun olimpiyatları etkilemeyeceğini söyledi. Ben de panik atak var, o gün susuz kaldım, ekstra yoruldum bir de üzerine stress binince böyle bir şey yaşadım. Kırıldığım şey bunun “Normal bir baygınlık” şeklinde değerlendirilmesiydi. Bir de ortalıkta doping yapmış olma ihtimalimden söz edilmeye başlandı. Yok efendim benden kan örneği almak istemişler de ben imza vermemişim. Böyle bir şey yok! Kimse benden imza istemedi. İhmali örtmek için dopingden bahsedilmesi kalbimi kırdı.

Haberin Devamı

“Ortaokulda bacaklarım kaslı diye etek giymezdim. Şimdi ise dolabım mini elbiselerle dolu”

Atlet olmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz? Ailede başka sporcu var mı?

‘Olimpiyat hayalim için gün sayıyorum’
Babam eski futbolcu. Sarıyer’de ve Nişantaşı’nda oynamış. Ben de çok hareketli bir çocuktum. Mahallede erkeklerle top peşinde koşardım. Bebeklerim yoktu, evcilik mevcilik oynamazdım. Erkek kuzenlerim futbol oynarken beni takıma alırlardı. Hızlı koşuyorum diye. “Pınar sen topu şuradan al buraya koş” derlerdi. Zaten keşfedilmem de öyle bir maçta oldu. Maça Enka’dan eski antrenörümün eşi gelmiş tesadüfen. O hafta da Enka’da seçmeler varmış, kuzenlerim girsin diye ailecek gittik. Ama ben istiyorum koşmayı tabii fakat küçüğüm diye yarıştırmamışlar. Annem anlatıyor, pistin ortasına oturup ağlamaya başlamışım ve tutturmuşum “Koşmadan gitmem” diye. Neyse sonra gönlüm olsun diye ortaokul erkeklerin yarışına soktular beni. Benden kaç yaş büyük çocuklar, üstelik erkekler. Artık nasıl bir hırs varsa içimde üçüncü oldum. O an “Bak şu Atom Karınca’ya” dediler ve Enka’ya aldılar.

Spor çok disiplin istiyor. Ergenlik çağında genellikle birçok sporcu adayı baskıya dayanamayıp bırakır. Siz bu dönemi nasıl atlattınız?

Asi olduğum dönemler vardı. Zaten hiçbir zaman sakin sessiz, “normal” bir tip olmadım. Sivriyimdir, bu bilinir. 12-13 yaşlarında antrenörümün eve gelip beni zorla giydirip piste götürdüğü oldu. Annem de çok emek verdi. Okul çıkışına gelir kaçmayayım diye elimden tutar antrenmana götürürdü. İyi ki de bu kadar zorlamışlar. Ergenlik çağı ve sporla ilgili bir diğer sıkıntı da karşı cinsle ilgili meselelerde yaşanırdı. Ben çok ufak tefektim, yaşıtlarımdan farklıydım. Onlar genç kız gibiyken ben çocuk gibiydim. Bedenim büyümedi ama kalbim atıyor, birilerinden hoşlanıyorum. O zamanlar “Koşuyorum diye böyleyim, boyum uzamayacak” der ve bırakmak isterdim.

“Tanju Çolak beni görünce ‘Hangi sporu yapıyorsunuz dedi”

Çok kaslı ve güzel bir fiziğiniz var. Ayna karşısında kendinizi güzel buluyor musunuz?

Zaten gören herkes “Siz hangi sporla uğraşıyorsunuz” diyor. Mesela geçenlerde havaalanında Tanju Çolak ile karşılaştım. Yanıma geldi ve “Kusura bakmayın ama çok merak ettim siz hangi sporu yapıyorsunuz?” dedi. Söyledim. “Kısa mesafecisin belli” dedi ve bacaklarımdaki kaslara dokundu. Çok komikti, kaç yıl futbol oynamış bir sporcu olmasına rağmen o bile şaşırdı demek ki. Küçükken “Roberto Carlos gibiyim” der etek falan giymezdim, bunu kompleks yapmıştım ama zamanla geçti. Şimdi kendimle barışığım. Kadınların hemen hemen hepsinin baş belası olan selülitlerim yok. Onun yerine kaslarım var, biraz fazlalar ama olsun. (Gülüyor) Atletlerin bedenleri bir yıl içerisinde iki kez değişir. Yarış öncesi kalınlaşırız, kaslar büyür yarış sonrası inceliriz, bir-iki beden küçülürüz. O yüzden gardırobumda iki farklı bedende kıyafetler vardır. Bir de bol bol ayakkabı tabii.

Moda ile aranız nasıl? Annenizden aldığım tüyoya göre kokoşmuşsunuz. Nasıl kıyafetlerden hoşlanıyorsunuz?

Eşofmanımı spor ayakkabımı giyer çıkarım diyenlerden değilim. Süslenmeyi seviyorum. Hatta kampa giderken valiz toplamaya çalıştım bir de baktım ki bir tane bile normal eşofmanım yok. Onlar bile rengarenk, süslü püslü. Dekolte giymeyi severim, sırt dekoltesi ya da derin bacak dekoltesi. Rengarenk mini elbiselerim de çok vardır. Bir de ayakkabı tabii. Annem biraz şikayet ediyor çünkü kıyafetlerim neredeyse evin bir odasını kaplamış durumda.

Bir erkek arkadaşınız var. Evlilik konusunda ne düşünüyorsunuz? Ya da anne olmak?

Hiçbir zaman “Telli duvaklı gelin olayım, evleneyim de çoluk çocuğa karışayım” diye hayal kuran bir kız olmadım. Ama bir ay önce evlenme teklifi aldım. Bir yıl içinde evleneceğim. Üç yıldır birlikte olduğum bir erkek arkadaşım var. Amerika’dayken tanıştık. Sporla ilgili amatör bir sitesi var, benimle röportaj yapmak istedi. O röportaj hiç yayımlanmadı ama ilişkimiz başladı. Sporcu değil, bu da ekstra hoşuma gidiyor. Bambaşka şeylerden bahsedebiliyoruz, birbirimizin ufkunu genişletiyoruz. Anne olmak konusunda ise yorumum: Hayırlısıysa zamanı gelince olur.

“Sporcusun diye Beden Eğitimi bölümüne gitmek kolay olan”

Sizinle ilgili araştırma yaparken Amerika’da sporcu olmak ile ülkemizde sporculuğu kıyasladığınız bir yazıya denk geldim. Orada insan kendini daha değerli hissediyor sanırım...

2003 yılında Avrupa Gençler Şampiyonası’ndaki performansım nedeniyle Nebraska Üniversitesi’nden burs teklifi geldi. O teklif resmen hayatımı değiştirdi. Amerika’da spor bursu çok önemli bir şey. Okula gittiğimde bir kırmızı halı eksikti, sporcuya gerçekten verilmesi gereken değeri orada anlıyorsunuz. Bir de hani “Aman canım bu sporcu, koşması yeter derslerinin önemi yok” zannediliyor ya. Bu da yanlış. Sırf notları C’nin altına düştü diye haftalarca antrenmana gidemeyen arkadaşlarım oldu. Amerika sporcu-öğrenciye bütün olarak bakıyor. Tamam, sen koşuyorsun ya da basketbol oynuyorsun ama derslerini de layıkıyla yapacaksın. O yüzden iyi ki orada okumuşum, şimdi bana danışanları da yönlendirmek için elimden geleni yapıyorum.

Aynı yazıda bir de şöyle bir sözünüz var: “Hayatım 400 metrelik koşu pistinden ibaret değil.” Benim çok hoşuma gitti, biraz anlatır mısınız? Koşmak dışında neler var hayatınızda?

Kendimi hiçbir zaman sadece sporcu olarak görmedim. Evet, çok hızlı koşuyorum, atletim ama bu benim tek özelliğim değil. Ortaokulda çok aktiftim, lisede de. Sosyal hayatımı hiç aksatmadım. Sadece sporcularla arkadaşlık eden, antrenman ve ev arasında mekik dokuyan asosyal tiplerden olmadım. Konserlere de giderdim, partilere de. Gitar da çaldım, tiyatro koluna katılıp piyeslerde başrol de oynadım. İşte tam da bu yüzden Beden Eğitimi bölümüne gitmedim. Bence bu kolayı seçmek, “Sporda iyiyim bunu yapayım o zaman” demek. Halbuki denemelisin, kendini zorlamalısın O yüzden Amerika’da Uluslararası İşletme okudum. Şimdi de Boğaziçi’nde İşletme master’ı yapıyorum.

Meslek olarak kafanızda ne var? Sporu bir anda bırakabilirsiniz gibime geliyor...

Sporu sevdiğim için yapıyorum. Bir gün canım artık koşmak istemezse koşmam. Hele İzmir’de yaşanan o olaydan sonra iyice anladım ki bu, sandığımdan da bireysel bir iş. Yaptığınız her şeyi kendiniz için yapıyorsunuz. Bir sakatlığa bakar. Bugün bacağımı sakatlasam yarın kimse suratıma bakmaz. Hayatımı bu kadar belirsiz bir şeyin üzerine kurmak istemiyorum. Özel şirkette pazarlama bölümünde çalışmak isterim.

n 400 metre yarışında 53 saniyenin altına inen ilk Türk kadın atletsiniz. Bunun dışında isminizin önüne gelmesini istediğiniz ünvanlar var mı? Ya da kırma hayalini kurduğunuz rekorlar?
Salonda 53, piste 52’nin altına düşen ilk Türk kadınım. Bu çok mühim bir sıfat çünkü 13 yıl önce şu an antrenörlüğümü yapan Öznur Dursun iki rekorun da sahibiydi, yani boynuz kulağı geçmek için epey uğraştı. “Dünya rekoru kıracağım” gibi saçma bir laf etmem çünkü gerçekçi biriyim. Sadece şunu söyleyebilirim: 50 saniyeye ineceğim. Bir diğer hayalim de olimpiyatlara gitmekti.
12 yaşında spora başladığımda röportaj yapmışlardı “Bir gün olimpiyatlara gideceğim” demiştim. Hatta kulüp antrenörlerinden biri alay etmişti, annem beni savunmuştu. Şimdi hayalim için gün sayıyorum.
n 2012 Londra Olimpiyatları’nda ülkemizi temsil edeceksiniz. Eminim herkes soruyordur, madalya hedefiniz var mı?
Açıkcası ilk üçe girmek gibi bir hedefim yok, yarı final koşabilirsem başarılı sayarım kendimi. Dünyanın en iyi sporcularının yarıştığı bir platformdan bahsediyoruz. Dünyanın en hızlı koşan 25 kadını varsa zaten ben şu an onlardan biriyim, Türkiye spor tarihine de 400 metrede olimpiyatlarda yarışan ilk türk kadın sporcu olarak geçtim. Ama bu, kanaatkar olacağım anlamına da gelmiyor. Londra’ya turist gibi gitmiyorum, elimden geleni yapacağım ve kendi derecemin altına ineceğimden de eminim.
n İki hafta önce İzmir’de Atletizm Süper Ligi’nde baygınlık geçirdiniz. Olay yerinde doktor olmadığı ortaya çıktı ve 25 dakika ambulans beklediniz. Bu basında “Sağlık skandalı” olarak yer aldı. O günü sizden dinleyelim. Neler yaşandı? Milli bir sporcu olarak kendinizi kırgın hissettiniz mi?
18 senedir bu sporu yapıyorum.
Bu olaydan sonra “Ben onca sene ne yapmışım?” dedim. Spora ya da koşmaya değil insanlara kırıldım. Orada milli bir atlet olmayı bırakın bir insan olarak çaresizdim. Baygın olduğum için kaç dakika çimenlerde yattım bilmiyorum ya da ambulans ne kadar geç kaldı farkında değilim ama annem yanımdaydı. İki adım ileride oturan federasyon yetkililerine sesini duyurmak için ne kadar uğraştığını biliyorum. Çok acı! Ambulans var ama bir bakıyorlar ki o araç ambulans değil hasta nakil aracı. Ne bir serum, ne bir tansiyon ölçme aleti ne de bir doktor bulunuyor. Kolonya ile tedavi etmeye çalışmışlar. Annem gece yarısına kadar hastanede başımda beklemiş, kimse arayıp sormamış. En azından kibarlık için bile olsa yetkili birinin yanımızda olması gerekmez miydi? Neyse ki şanslıydım ama bu derece büyük bir ihmalin ortaya çıkması için illâ birinin ölmesi mi gerekiyor anlamıyorum.
n Sağlığınız şu an nasıl? Olimpiyat performansınızı etkileyecek bir durum söz konusu mu?
Önemli bir şey yok. Kalp ritminde bozukluk teşhisi kondu. İstanbul’da doktor kontrollerinden geçtim. Kendimi eskiye oranla biraz daha az yoruyorum. Antrenörüm durumun olimpiyatları etkilemeyeceğini söyledi. Ben de panik atak var, o gün susuz kaldım, ekstra yoruldum bir de üzerine stress binince böyle bir şey yaşadım. Kırıldığım şey bunun “Normal bir baygınlık” şeklinde değerlendirilmesiydi. Bir de ortalıkta doping yapmış olma ihtimalimden söz edilmeye başlandı. Yok efendim benden kan örneği almak istemişler de ben imza vermemişim. Böyle bir şey yok! Kimse benden imza istemedi. İhmali örtmek için dopingden bahsedilmesi kalbimi kırdı. n