Pazar Şarapta Türk-Fransız sentezi

Şarapta Türk-Fransız sentezi

11.08.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Şarapta Türk-Fransız sentezi

Şarapta Türk-Fransız sentezi



Şarapta Türk-Fransız sentezi


Bundan altı ay önce, Hyatt Regency Oteli’nin İtalyan restoranı Spasso’da, İtalya’nın en büyük şarap üreticilerinden Antinori’lerin en genç kuşağından Alessi Antinori ile birlikte ailenin özel şaraplarını tatmıştık. Toskana bağlarında yetiştirilen Fransız kökenli üzümlerle, İtalya topraklarının binlerce yıllık üzümlerini birbirleriyle harman etmiş, ne tam Fransız ne de tam İtalyan olan "melez" şaraplar üretmişti Antinori ailesi... Diğer büyük İtalyan üreticilerin de denediği bu karışımların masamızdaki sonuçlarından öyle keyif almıştım ki, o hafta bu şaraplara ayırdığım
bu sütundaki yazımı şöyle bağlamıştım:
"Tümü de dünya yarışmalarında düzinelerce altın madalya almış bu şarapların sırrı, büyük ölçüde Antinori’nin sentezinde yatıyor: Kendi ülkesinin en gözde üzümleri ile, dünyanın en iyi şaraplarını veren Fransız üzümlerini birlikte kullanmasında... Bakalım Türkiye’de
bir Boğazkere ile Merlot’yu, Narince
ile Chardonnay’i birlikte kullanmayı
kim akıl edecek?"
Meğer ben bu satırları yazdığım sıralarda, bazı şarap üreticilerimiz bu denemeleri gizli gizli yapıyorlarmış bile... Eh, aklın yolu da bir! Fransız ve Türk üzümlerinden yapılan bu kupaj denemelerinin ilki, geçtiğimiz günlerde Kavaklıdere tarafından piyasaya sürüldü: Sauvignon Blanc-Sultaniye... 2001 rekoltesi şarap Fransa’nın Sancerre bölgesinin ünlü diri ve hoş kokulu şaraplarını veren Sauvignon Blanc ile hoş kokulu, hafif ama tek başına kullanıldığında derinlikten yoksun, "kısa" şaraplar veren çekirdeksiz Ege üzümü Sultaniye’nin bir karışımı... Kavaklıdere’nin uzun yıllar sonra yeniden Bordeaux tipi "omuzlu" bir şişe kullandığı bu şarap, taze üzüm kokulu, ferahlatıcı, golden elma çağrışımlı lezzetlere sahip. Damakta biraz sivri ama
iyi soğutulduğunda keyifli bir yaz şarabı olabilir.
Kavaklıdere’nin son yıllarda gözde olan bir başka yabancı üzümü, Cabernet Sauvignon’u denediği diğer şarap da, yine Ege’de yetişen, Fransız kökenli olmasına rağmen uzun yıllar içinde neredeyse bir yerli üzüm gibi topraklarımıza adapte olan Carignan’la Cabernet’nin bir kupajı. 99 rekoltesi bu şarap, güçlü, dolgun, kişilikli bir kırmızı. Burunda olgun kırmızı meyvelerin kokuları algılanıyor, damakta da yoğun.

Bu şarapları tattıktan birkaç gün sonra, bu kez Doluca bir sürprizi haber verdi. Meğer onlar da uzun süredir yerli ve yabancı üzümleri birlikte kullanıp denemeler yapıyorlarmış. Doluca’nın Sefaköy’deki tesislerinde, firmanın sahibi Ahmet Kutman, pazarlama sorumlusu Sibel Kutman, Kaliforniya’daki şarap stajından yeni dönen ağabeyi Ali Kutman ve üretim sorumlusu Aysun Pirdel ile birlikte bu "Türk-Fransız sentezi" şarapların tadına baktık. Henüz yeterince olgunlaşıp tatları oturmadığı için birkaç ay daha bekletilecek ve 2003’de piyasaya verilecek olan şaraplar, şimdiden bile heyecan vericiydiler. 1999 rekoltesi Boğazkere, Öküzgözü, Cabernet Sauvignon, iyi bir senenin Brunello di Montalcino’sunu anımsatan, güçlü ve derin bir şaraptı. 2000 yılının Öküzgözü ve Cabernet kupajı da olağanüstü meyvemsi ve yoğundu. Yine 2000 senesinin Merlot-Boğazkere ve Gamay-Boğazkere şarapları ise, ilk ikisi kadar güçlü olmasalar da zarif ve hoş şaraplardı. Doluca’cılar, ilk partileri çok sınırlı sayıda olan bu şarapların sonraki rekoltelerini daha yüksek miktarlarda üretmeye devam edeceklerini de müjdelediler. Ahmet Kutman, "Yerli-yabancı kupajı, yabancı üzümlerin şöhretinden dolayı şarapların ihracını da kolaylaştıracak" dedi. Türk şarapçılığının duayenlerinden Ahmet bey, şarapseverlerin gözünde Boğazkere üzümlerinin daha prestijli olmasına rağmen Öküzgözü üzümünü daha çok tercih ettiğini de söyledi. Ve "Öküzgözü var, Öküzgözü var... Aynı üzümün farklı kalitede çeşitleri bulunuyor. En iyisini yakalarsanız harika şarap veriyor"
diye ekledi.
Şarapçılığımız kıpır kıpır, yenilikler birbiri ardına geliyor... Bunlara sevinmemek, coşmamak elde değil. Ama özel sektör bunca hareketliyken, devletin bu büyük potansiyel karşısında parmağını bile kıpırdatmaması, insanı çileden çıkarıyor. Şarapçılığı tarımda stratejik bir hedef ilan edebilecek, dünyanın dördüncü büyük bağcı ülkesini sofralık üzüm yerine çok daha fazla gelir getirecek şarap üretimine ve ihracatına yönelterek refah yaratabilecek devlet, derin bir uyku içinde...
Yazıya İtalyanlarla girdik, yine İtalyanlardan, devletin şarapçılıkta neler yapabileceğini gösteren bir örnekle bitirelim: İtalyan hükümetinin öncülüğünde, Floransa ve Piza üniversiteleri, 1988’den bu yana Avrupa Topluluğu’ndan mali destek alıp İtalyanların milli üzümü Sangiovese’yi ıslah projesi yürütüyorlar. "Chianti 2000" projesiyle, Sangiovese’nin en iyi klonları saptanıp, her bağa göre ideal klonların dikilmesi ve ideal şekilde işlenmesi amaçlanıyor. Bunun için toplam 250 dönümlük farklı bağ alanında, farklı dikim sıklıklarında Sangiovese’ler yetiştiriliyor. Bağlara kurulan 10 meteoroloji istasyonundan her an ısı, rüzgâr gibi veriler alınıp bilgisayarlara yükleniyor. Sırf bu iş için kurulan 5 şaraphanede, 203 tane çelik tankta her bağın her bölümünün şarabı farklı işleniyor, şaraplar analiz ediliyor. Hazinelerimizden sayılması gereken Öküzgözü’nü, Boğazkere’yi sınıflandırmayı gündemlerine bile almayan Tarım Bakanlığı’nın ve üniversitelerimizin kulakları çınlasın!