Pazar “Âşık olduğunuz zaman gözlerinize perde iner”

“Âşık olduğunuz zaman gözlerinize perde iner”

12.04.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

İlker Aksum, “Aşk Olsun” filminde herkesin derdine çare bulan ama kendisini aşka kaptıran bir aşk doktoru rolünde. Aksum “Şimdi yaşıyorum, oradan biliyorum. Âşık olduğunuz zaman gözlerinize perde iner” diyor

“Âşık olduğunuz zaman gözlerinize perde iner”

Neslihan Yıldız Alak ve Murat Serezli’nin yönettiği “Aşk Olsun” cuma günü vizyona girdi. Filmde İlker Aksum kadınların, Sedef Avcı ise erkeklerin dertlerine derman olan “aşk doktorları”nı oynuyorlar. Aksum’un canlandırdığı Ozan’la, Avcı’nın canlandırdığı Pınar birbirine âşık olduğunda ise işler karışıyor. İki “doktor” da aşkın aslında tarif edilemeyen bir şey olduğunu anlıyor. Filmi seyrettikten sonra İlker Aksum’la buluşup aşk üzerine söyleştik. Şu anda da âşık olduğunu gizlemeyen Aksum kendi gözünden aşkı anlattı bize.

Haberin Devamı

İlker Bey sizin hiç aşk doktoruna ihtiyacınız oldu mu?

Kimin olmaz ki? Aslında fena bir meslek değil hani. Böyle bir şey mi yaratsam, bilemiyorum. Tutabilir. Aşk doktoru değil ama ilişki terapisti olabilir. Fakat neticede bu tıbbi bir mesele. Bununla ilgilenecek insanların da akademik geçmişi olmalı. Gerçek bir ilişki ya da aşk terapistinin ya psikoloji ya da psikiyatri okumuş olması gerekiyor.

“Aşkın tanımı, tarifi yok"

Sizce böyle bir mesleğe ihtiyaç var mı?

Bence çok iyi parası olur bu mesleğin. Ama yeterli ve yetenekli birinin yapması lazım. Karşısındaki inandırabiliyorsa, tavsiyeleri işe yarıyorsa olabilir.

Oynadığınız karakter de işkolik biraz. İlişkisine zarar vereceğini bilse de işini yapmaya devam ediyor...

Haberin Devamı

Evet. Çapkın değil ama... İşini ihmal etmeyen, profesyonel biri. Ayakları yere basan bir karakter. En sonunda anlıyorki aşktan meşkten anlamıyor. Aşkın içine düştüğü zaman çarpılıyor. Yazdığı kitaplar, yaptığı programlar hepsi hikaye oluyor. “Ne oldu?” diyor. İş de terse dönüyor.

Siz âşıkken ne hâle geliyorsunuz?

Sadece benim değil, insanların geneli şöyle: Âşık olduğunuz zaman gözlerinize perde iner. Ananı babanı tanımazsın ya... Damarlarını kesersin. Ağır bir kimyasal. Adım atamayabilirsin. Tam tersi her şey pespembe olabilir. Mutluluktan uçabilirsin... Bunun tanımı yok, tarifi yok. Âşık olunca hemen hemen hepimiz aynı şeyleri hissediyoruz. Midede başlayan bir karıncalanma... Belirtileri neler: Doğru dürüst düşünememeye başlıyorsunuz.
Ne salgılıyorsak artık... O hormonu doktorlar sentetik olarak üretse kafayı yeriz. Çok mutlu bir dünyaya da uyanabiliriz, bilemiyorum. Bunları yaşadım, şimdi de yaşıyorum. Oradan biliyorum yani.

“Direkt telefonumu verdim”

Şeyma (Şener) Hanım’la nasıl tanıştınız?

Ben rahmetli Tuncel Kurtiz’le bir film çekmiştim: “Mutlu Aile Defteri”. Orada bir sahnemiz vardı. Babamız (Tuncel Kurtiz) uçağı rehin alıyor. Şeyma o sahnedeki yardımcı oyunculardan biriydi. Ama açık söyleyeyim, oradaki kaos yüzünden tam hatırlamıyorum Şeyma’yı. Galada tekrar gördüm.

Haberin Devamı

Ertesi gün hemen bir çiçek mi yolladınız?

Hemen hemen...
Direkt aşk yani. Gidip “Boyun çok uzun, nedir bu topuklular?” dedim.

Muhabbet açmak için sormuşsunuz...

Tabii tabii. Sonra direkt telefonumu verdim. “Beni lütfen ara” dedim. Direkt gözün ve için kararıyor... Yapacak bir şey yok. Tamam tamam, daha fazla detay veremem.

“Sinemanın bir formülü olmaz”

Başarılı filmin bir formülü, şifresi var mı sizce?

Sinemanın en büyük sorunlarından biri şu: Çok fazla teknik mesele var. Bu nedenle sinema sanat mıdır, değil midir; hep tartışılıyor. Heykeltıraşın işi öyle değil. Oturuyor sandalyesine isterse yedi yıl uğraşıyor. Tek başına hemde... Elleri ve parmaklarıyla. Ressam da aynı şekilde. Sinemada öyle değil ama. Bir şaryocu biraz hızlı gitse sıkıntı, tam tersi biraz yavaş itse yine sıkıntı. Seste bir problem olsa film batar. “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” bu yüzden battı mesela. Sesçisi de çok iyidir aslında. Montajda bir şey olmuş. Haydi bakalım. Sadece masa başındaki bir hata yüzünden oldu tüm bunlar. Teknik olaylar çok. Farklı örnekler de var: Film tutmaz, müzik tutar mesela. Al “İncir Reçeli”. 3 bindi seyircisi. Demek Halil’in ailesi seyretmiş bir tek. Müzikten sonra patladı film. Sinemanın bir formülü yok.

Haberin Devamı

“İyi bir Çanakkale projesi geliyor”

Bir proje de Çanakkale’de devam ediyor. O projedeki rolünüz nedir?

TRT’nin bir siparişi bu. Çanakkale Savaşı’nı anlatan dört bölümlük bir yapım. Televizyon filmi gibi. Çanakkale Kara Savaşları’nın başladığı 25 Nisan’da ilk bölüm yayımlanacak. Ciddi bir proje. Devlet, hükümet de destek veriyor.

Filmdekikarakterinizi anlatabilir misiniz?

Ramiz adlı bir askeri canlandırıyorum. Balkanlar’dan geliyor. Bütün ailesini kaybetmiş.

“Üst üste iş yapmayı hiç sevmiyorum”

Çanakkale’deki rol arkadaşlarınız kimler?

Dolunay Soysert, İbrahim Çelikkol, Okan Yalabık... Murat Cemşir ve Ahmet Mekin de var.

“Balım” müzikali nasıl gidiyor?

Çok iyi gidiyor. Ortalama 700-800 seyirciye oynuyoruz. İyi eleştiriler aldık. 18 müzisyen, 20 dansçı... Çok ciddi bir prodüksiyon. Türker İnanoğlu’nun ellerinden öpüyorum. Parasını riskli bir şeye yatırıyor. Kim yapar bunu? Bir BKM var, bir Zorlu, bir de TİM. Riskli bir iş. Çünkü geri dönüşü garanti değil.

Haberin Devamı

Anladığım kadarıyla Çanakkale projesiyle “Aşk Olsun” çakışmadı. Üç parçaya bölünmek zorunda kalmadınız...

Çok iyi hesaplıyorum onu. Çok göstermemek lazım kendini. Saklanıp saklanıp vurmak lazım. Üst üste iş yapmayı hiç sevmiyorum.

Sonrası için bir proje var mı?

Yok. Dur da dinlenelim biraz. Yaz geçsin hiç olmazsa.

Çanakkale’de mi kalıyorsunuz?

Çanakkale’de değil. Küçükkuyu diye bir yer. Altınoluk, Edremit, Assos, Yeşilyurt, Adatepe filan... İlk defa gördüm. İnanılmaz.
Hiç görmemiştim oraları. Bodrum’a giderken de o yolu kullanmıyoruz niyeyse. Hep Yalova üzerinden Bursa, İzmir sonra devam... Diğer yol tam bir başyapıtmış. “Biz neler kaybetmişiz” dedim ilk kez görünce.