Pazar Sorumlular unutulmasın diye...

Sorumlular unutulmasın diye...

27.10.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kudüs’teki Yad Vashem, soykırım kurbanlarını hatırlamak ve sorumluları unutmamak üzere kurulmuş bir müze. Labirent şeklinde inşa edilmesinin sebebi, kamplara gönderilenlerin psikolojisini ziyaretçilere de yaşatabilmek

Sorumlular unutulmasın diye...

Heinrich Heine 1821’de sarf ettiği bir cümlenin yıllar sonra kendisini de ilgilendirecek bir şekilde ete kemiğe bürüneceğini bilseydi, belki tereddüt ederdi: “Kitapların yakıldığı yerde eninde sonunda insanlar da yakılır.”
İnsanlık tarihinin en utanç verici manzaralarından birine tanık olan Berlin’deki Opera Meydanı’nda, kitaplardan bir dağ alev alev yanarken tarih 10 Mayıs 1933’tü. Çoğunluğu Yahudi entelektüellerinin yapıtlarından oluşan, rejimin “tasvip etmediği” kitapları üniversite öğrencileri toplamış, Nazi yandaşı halk da meydanda yakmıştı.
O kitapların arasında, şair Heine’nin de eserleri vardı. 19’uncu yüzyılın önde gelen düşünürlerinden Heine haklı çıktı ve bu olaydan kısa bir süre sonra Avrupa’da insanlar da yakılmaya başlandı.

Yok edilmesi gereken varlık
Kudüs’teki Yad Vashem, soykırım kurbanlarını hatırlamak ve sorumluları unutmamak üzere kurulmuş bir müze. Müzenin labirent şeklinde inşa edilmesinin sebebi, ölüm kamplarına gönderilenlerin içinden geçtiği karanlık ve karmaşık psikolojiyi ziyaretçilere yaşatmak. Rehberimiz ziyarete başlamadan önce konuşuyor:
“Tarihi, kitaplardan okuyup öğrenebilirsiniz. Burada gezeceğiniz süre içinde etrafı gözlemlerken, bir yandan da kendinize sorular sorun.”
Müzenin girişindeki dev ekranda siyah-beyaz görüntüler dönüyor. Maksat, Nazilerin nefret söylemi üzerinden, “Bir Yahudi neye benzer?” sorusuna ilişkin oluşturulan klişeyi yıkmak. Nazilerin, bir Yahudinin neye benzediğini “yok edilmesi gereken varlık”tan öteye geçmeyerek tanımlayan ideolojisinin aksine, katledilenlerin evlerinin, çocuklarının, oturma odalarının, dantelli örtülerinin, yani birer hayatlarının olduğunu,
“insan” olduklarını göstermek.

Medeniyet nedir?
Rehberimiz, Adolf Hitler’in iktidara gelmeden önceki dönemin Almanya’sında sanayileşmeden, kültürel faaliyetlerden bahsediyor. “Alman toplumu” diyor sonra, “dünyanın en medeni toplumlarından biriydi.” Ardından, ilk başta söylediğini hatırlatarak soruyor: “O zaman durup düşünmemiz gerek: Medeniyet nedir?”
“Medeni” bir toplumun parçası sıradan vatandaşın, iktidar tarafından pompalanan nefret propagandasıyla nasıl bir canavara dönüşebileceği
insanı hayretten hayrete gark ederken, ikinci soru geliyor: “Totaliter rejim nedir?” Rehberimizin kısa ve öz cevabı, faşizmin evrenselliğini ortaya koyan cinsten: “Uygun görmediği veya beğenmediği istisnasız her şeyi yok etmek üzerine kurulu sistem.”
“Emir kulu” nedir? İnsanlık onuru neye yarar? İnsanlık suçlarında sorumluluk nerede başlar? Toplumsal hafıza neden önemlidir? Soykırım gibi insanın sebep olduğu büyük yıkımlardan sonra adaleti sağlamak ne derece mümkün müdür?
Bunlar, müzeyi gezerken akla üşüşen sayısız sorudan yalnızca birkaçı. Yad Vashem, faşizmin kıskacında kurban edilenleri ve benzer katliamların sorumlularını insanlık vicdanında dünya döndüğü sürece gündemde tutabilmek için faydalanılabilecek bir mekan.
Çünkü yeni acıların yaşanmaması için unutmamak, unutturmamak gerekiyor.

Haberin Devamı

Sorumlular unutulmasın diye...

Katledilen Yahudilerin fotoğraflarından etkilenmemek imkansız.

Çocukları öldürmek

Müzenin üçgen tavanları arasına yerleştirilmiş bir panonun üzerindeki bazı fotoğraflarda çocuklar var; aile albümüne konulmak üzere güleç ifadeleri kare kare dondurulan çocuklar... Bazıları ise kamplara götürülmek üzere meydanlarda toplandıkları sırada annelerinin kucaklarında ağlarken görülüyor. İnsan en çok onlara nasıl kıyıldığını anlamakta zorluk çekiyor. Nüremberg’de yargılanan Nazi subayı Otto Ohlendorf’un, “Çocukları da katletmeniz gerekiyor muydu?” sorusuna verdiği yanıt, konuya açıklık getiriyor: “Başka alternatif yoktu çünkü çocuklar da bir gün büyüyecek. Potansiyel tehlike arz ediyorlardı.”