Pazar Strasbourg'da tek başına...

Strasbourg'da tek başına...

11.12.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Edebiyatçı olmak isterken hukuk okudu. Diplomat oldu. Şimdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türk yargıç olarak görev yapıyor. Rıza Türmen, Strasbourg'da Avrupa adalet sisteminde Türkiye'yi temsil eden yargıç... Eşi Tomris Türmen ise Cenevre'de Dünya Sağlık Örgütü'nün genel sekreteri...

Strasbourgda tek başına...

AİHM'de tek kişilik bir hukuk ordusu: Rıza Türmen can.dundar@e-kolay.net Kısa hikayeleri o zamanlar Varlık'ta ve Aziz Nesin'in dergisinde yayımlanıyor. Bir ay sonra 27 Mayıs'ta hükümet devrildiğinde çılgınca seviniyorlar. Lakin Menderes asıldığında sarsılıyor Türmen... Hata yaptıklarını düşünüyor.En kritik dönemde, uluslararası bir mahkemede Türkiye'yi yargılayan hakimlerden biri olan adamın hayat serüveni, böyle bir muhasebeyle başlıyor. Yıl 1960... 28 Nisan günü Radyoevi'ne yürüyen protestocu öğrenciler arasında High School'lular da var. "Menderes istifa" diye bağırıyorlar. İçlerinden biri, 19 yaşında bir hikayeci: Adı Rıza Türmen... Strasbourg'da, görev yaptığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yakın bir dost evinde sohbet ediyoruz Rıza Türmen'le...Yüz hatlarından ses tonuna, espritüelliğinden zarafetine kadar Erdal İnönü'ye benzeyen bu adam, son yedi yıldır Türkiye'nin uluslararası hukukla buluştuğu noktada tek başına son derece hayati bir misyonu sürdürüyor.O, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki Büyük Daire'nin 17 yargıcından biri... Avrupalı bireylerin devletleri aleyhine açtığı tüm Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal davaları, karar için onun önüne geliyor. Ve çoğu kendi ülkesinden gelen bu davalarda Türmen, çoğunlukla kendi ülkesini yargılamak, bazen de mahkum ettirmek durumunda kalıyor. Son türban kararıyla yeniden dikkatleri çeken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türk yargıcından hayat öyküsünü dinliyorum ve onun bu önemli mevkie gelişinin hiç de tesadüf olmadığını anlıyorum. Ülkesini yargılayan adam Gelin bu ilginç merdivenin basamaklarını onunla birlikte tırmanalım.Doğduğu Nişantaşı'nda edebiyatçı olma düşleri gören Türmen'i hayat yolu biraz da isteksizce hukuka sürükledi. 1960'ta İstanbul Hukuk'a girdi. Sınıfı renkliydi: Ali Sirmen ile sonradan evlenecekleri Mine... Alevi dedesi İzzettin Doğan... Anayasa Mahkemesi üyeliğine tırmanacak Fazıl Sağlam...Türmen dönemin en büyük gençlik örgütü Milli Talebe Federasyonu'na katıldı. Mehmet Ali Birand'la birlikte 1963'te federasyonun Dış Münasebetler Komisyonu'nu kurdular. Bu, onun ilk uluslararası misyonuydu.Bir grup sosyalist genç Roma'ya, Brüksel'e öğrenci seminerlerine katılmaya gittiler. Nasır'ın Mısır'ında FKÖ toplantılarına katıldılar.Bu deneyim çok hoşuna gitmişti. Oysa okuldan sonra başladığı avukatlık stajı çok sıkıcıydı: Sultanahmet'teki köhne adliye binası... Eminönü'ndeki hanın yorgun merdivenleri... E tuşu olmayan eski daktilo makineleri... Sefer tasında getirilen yemekler... Avukatlığı sevmiyor, canı seyahat çekiyordu. 1965'te avukatlık stajı bitince sırf gezmek amacıyla Dışişleri sınavına girdi. Sosyalist bir genç O yıllarda Dışişleri, hukuk, iktisat mezunlarına açık olsa da esasen Mülkiyelilerin tekelindeydi. Kazandı sınavı. Dışişleri Genel Sekreteri Haluk Bayülken yeni memurları odasında toplayıp "Dışarıdan kim var?" diye sordu. "Dışarı" Mülkiye'nin dışarısıydı. Parmak kaldıran iki kişiden biri olan Türmen, NATO dairesinde göreve başladı. Başlarındaki "Büyük patron", onlara diplomatlığı sevdiren, Genel Sekreter Yardımcısı Şükrü Elekdağ idi. Oda arkadaşı ise Onur Öymen...Turizm amacıyla girdiği bu işi sevdi. "Dışişleri özgürlüktü" Askerlik yılları birçok gencin kayıp yıllarıdır; Türmen için öyle olmadı. Hatta tersine... 1967'de askerken lise yıllarından tanıştığı Tomris'le evlendi. Oktay Arayıcı organize ettiği gençlik festivalinde onları tanıştırırken, 40 yıl sonra dünya çapında kariyer sahibi iki insanı buluşturuyordu.Ankara Tıp mezunu bir doktor olan Tomris Türmen, halen Cenevre'de Dünya Sağlık Örgütü'nün genel sekreteri... Uluslararası kuruluşlarda en yüksek mertebeye çıkmış Türk kadını unvanını elinde bulunduruyor.Dönelim 60'lara... Türmen Genelkurmay'da Genel Plan Prensipler Şubesi'ndeydi... Daire Başkanı Tümgeneral Necdet Üruğ yeni paşa olmuştu. Sert ama yedek teğmenlere çok önem veren bir komutandı. Türmen'in Mülkiye'de doktora seminerlerine katılmasına izin verdi.Yedeksubaylık dönemi, genç diplomatın "Mülkiye açığı"nı kapattığı yıllar oldu. Evlilik, askerlik, Mülkiye Şimdi gün boyu Genelkurmay'da NATO belgelerini okuyor, akşam 5'te çıkıp 5.30'da Mülkiye'ye derse yetişiyordu.Türmen'i inşa eden yapıtaşlarından biriydi 68 Mülkiyesi... İstanbul Hukuk'tan sonra bu küçük okul çok kaliteli gelmişti. Avukatlık yaparken akademisyenliği ikinci plana atan hocalar yerine, tüm vaktini araştırmaya veren hocalar bulmuştu karşısında: Mümtaz Soysal'dan anayasayı öğrendi. Nermin Abadan'dan demokratik sosyalizmi... Gündüz Ökçün Osmanlı arşivlerinden yeni çıkmış, kapitülasyonları anlatıyordu. Herkes sosyalistti.Baskın Oran öğrenci arkadaşları arasındaydı. Nuri Çolakoğlu, Şahin Alpay, Doğu Perinçek'le birlikte Aydınlık'ı çıkarıyorlardı. 68 Mülkiyesi Askerlik bitince 28 yaşında ilk görev yerine, New York'ta Birleşmiş Milletler Türkiye Temsilciliği'ne tayin oldu. Temsilci Haluk Bayülken'di.Şimdi 70'lerin başında Vietnam savaşının protestolarıyla çalkalanan New York'ta 4,5 yıl yaşayacaktı. Hem de kentin en bohem semti Greenwich Village'da... Hippiler, gay'ler, entelektüeller arasında... "Çok renkli bir yerdi, muazzam bir tecrübeydi" diye anlatıyor o yıllarını... Ancak 12 Mart'tan sonra, 11'ler olayı patlayınca istifa eden Osman Olcay New York'a BM daimi delegesi olarak atandı. Bayülken ise bakan olarak Ankara'ya döndü. "Olcay kaliteli, esprili, zeka kıvılcımları saçan, çok değerli bir insandı. Akademik kariyere devam etmek istediğimi söylediğimde Mülkiye'ye Seha Meray'a mektup yazdı ve hocam olmasını rica etti. Meray kabul edince mektuplaşarak doktora yapmaya başladım."Bu mektuplaşmalar giderek fikir alışverişine dönüşecek ve Türmen, Seha Meray'la hiç tanışmadan yakınlaşacaktı. Hatta 1973'te "Nükleer Silahsızlanma ve Türkiye" başlıklı tezini savunmak için Ankara'ya gittiğinde onun asistanlık teklifini kabul edip SBF'ye geçmeyi bile düşündü ama Meray ölünce akademisyenlik hayali yattı. Hippiler arasında... 1974'te Amerika'dan Pakistan'a geçti başkatip olarak. İki yıl orada kaldıktan sonra Ankara'ya Deniz İşleri şube müdürü olarak döndü. 12 yıl Deniz Konferansı'na gidip geldi. 1978-80 arası Montreal'e gittiğinde oradaki Sivil Havacılık Ofisi'ni kuracak, o zamanlar "Çince gibi" gelen bu konu, daha sonra üzerine tez yazacağı ("Açık Denizler ve Üzerindeki Uluslararası Hava Sahası") bir başlık olacaktı.Ankara'ya uluslararası kuruluşlar ve denizcilik, havacılık genel müdür yardımcısı olarak döndü.Yunanlılarla müzakere için Dışişleri Genel Sekreteri İlter Türkmen'le Atina'ya gitmek üzere bavul topladığı bir sabah telefon geldi: "İhtilal" olmuştu.12 Eylül, Türmen'e Dışişleri'ndeki en zorlu dönemini yaşattı. "Türkiye için ne kadar kötü bir dönemse benim için o kadar etkili bir dönemdi. Avrupa Konseyi'yle, Yunanlılarla ilişkiler benim alanımdı. Dışişleri'nin üstün gayreti sayesinde 12 Eylül'ü konseyden atılmadan kazasız belasız atlattık." 12 Eylül yılları Halen 22 yaşında olan ve Cenevre'de iş idaresi mastırı yapan kızları Zeynep o yıllarda doğdu.Türmen 1985'te en genç büyükelçi olarak Singapur'a tayin oldu. Beş sene sonra döndüğünde, Özal döneminde Avrupa Konseyi, insan hakları, BM, AGİT konularına baktı. Mümtaz Soysal'ın bakanlığı döneminde Bern'e büyükelçi oldu. Ardından 1996-98 arası Strasbourg'da Avrupa Konseyi nezdinde Türkiye'yi temsil etti.İşte hayatını değiştiren gelişme burada yaşandı. 1998'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yeniden kuruldu. Türmen, Özal'a Türk yurttaşları için bireysel başvuru hakkı kapısını açmasını telkin etti. Uzun uğraşlar sonucu açtırabildiği bu kapıdan ilk geçen kendisi olacaktı:"İsmail Cem burada yargıçlık önerince derhal kabul ettim. Devletten ayrı, bağımsız bir iş yapmak işime geldi. Bugün bakınca 'Doğru karar vermişim' diyorum."İş değiştirmek, eş değiştirmek gibi... İnsanı gençleştiriyor." En genç büyükelçi "Pek çok iş yaptım ama bence halen yapmakta olduğum en önemli şey viyolonsel çalmak...İsmet Paşa gibi bende de bir müzik aleti çalma isteği biraz geç başladı. 44 yaşında viyolonselci Doğan Çangal'dan ders aldım. Buna Singapur'da da devam ettim. Dönüşte Rumen bir hocayla çalışmaları sürdürdüm.Şimdi Strasbourg'da senede bir kez Elif Yarsuvat'ın piyanosu eşliğinde konser veriyorum." Viyolonselist Rıza Türmen