Pazar Yeşilçam’ın erotizmi...

Yeşilçam’ın erotizmi...

14.07.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yeşilçam’ın erotizmi...

Yeşilçam’ın erotizmi...



Yılmaz Atadeniz, yönettiği, sadece yönettiği değil, yapımcılığını da üstlendiği, başrolünü Behçet Nacar’a oynattığı "Kadı Han" (1976) filmiyle ilgili bir anısını anlatıyor:
"Rüya Sineması’nda vizyona girdiğinde kapıda kuyruk olduğunu gördüm ve hem şaşırdım, hem sevindim. Merak edip sinemaya girdim ve seyircilerle birlikte filmi izlemeye başladım... O da ne? Bir sahnede, adı Banu muydu neydi pek hatırlamıyorum, genç bir kız Behçet ile sevişiyor... Sevişme ki ne sevişme... Ama ben öyle bir sahne çekmemiştim. Behçet’e sordum. ‘Biz çektik’ dedi, ‘film daha çok ilgi görsün diye...’ Benden habersiz çekip eklemişler araya. Oluyordu böyle şeyler. Bu sahneyi duyan gidiyor filme. Bir giden ikinci defa gidiyor. Eklenilen sahne gerçekten filmin yararına çalışıyor... Eh, ne diyeyim..."
Atadeniz’le konuşmayı yapan Metin Demirhan, "Bu da bir şey mi?" diyor. Samsun’da bir makinistin bir "porno filmödeki sevişme sahnelerine Türkan Şoray’ın yakın planlarını eklediğini anlatıyor. Seyirciler doludizgin sevişen oyuncuyu Türkan Şoray olarak seyretmişler.
1970’lerin Türk sinemasında sıradan olaylardı bunlar. Hangi sinemanın makinisti çeşitli filmlerden makasladığı yatak sahnelerini arka arkaya ekleyip başyapıtlar yaratmamıştı ki!
***
Woody Allen, "Aşk derindir, seks ise beş-on santim" diyor. Jung’un, Adler’in yaşam öykülerini bilenlerin, Sartre’la Camus’nün varoluşçuluk görüşleri arasındaki ayrılıkları tartışanların yanı sıra Yahya Kemal’i köşedeki simitçi, Nazım Hikmet’i ganyan bayii sananların da kol gezdiği Yeşilçam çok uzun süre Woody Allen’ın sözünü ettiği derinliklerde dolaştı. Daha doğrusu, ayak bileklerine kadar suya girip Cousteau’yu solladığını sandı. "Sizi seviyorum..." "Şaka yapıyorsunuz herhalde..." gibi diyaloglarla oluşan yapay ilişkileri, o yapaylığa yaraşır biçimlerle sundu.
Sonunda tıkandı.
Tıkanınca da cankurtaran simidine, "beş - on santim"e sarıldı.
***
Giovanni Scognamillo ile Metin Demirhan’ın "Erotik Türk Sineması" (Kabalcı Yayınevi) Yeşilçam’ın 1916’dan bu yana cinselliğe bakışını anlatan bir kitap. Daha önce yayımlanan "Fantastik Türk Sineması" gibi kapsamlı bir araştırma, inceleme.

Kitapta sinemamızın "sessiz kadınlarödan, "gözü yaşlı kızlarödan "taciz ve tecavüz" dönemine, sonra da "porno alla turca"ya geçişi anlatılıyor. Film konularıyla, anekdotlarla, oyunculara ilişkin bilgilerle renklendirilmiş. İçinde yer alan fotoğraflar bile Yeşilçam’ın erotizm anlayışını göstermeye yetiyor.
1970’lerin "seks furyası" başlığıyla söz edilen filmler gökten zembille inmedi. "Küçük Hanımefendi"nin salon komedisi, "Hıçkırık"ın "aşk filmi" sanıldığı bir endüstride (!) yaratılacak "erotik" filmler de elbet "Şehvet Kurbanı Şevket", "Tokmak Nuri", "Beş Dakikada Beşiktaş", "Hasan Almaz Basan Alır", "Öttür Kuşu Ömer" olacaktı.
***
O filmlerden birini, Zekeriya Hoca gibi bilmeden otel odasında televizyonda değil, son derece bilinçli bir biçimde gittiğim sinema salonunda beyazperdede seyretmiştim. Adı "Şipşak Basarımödı. Tek film bana yetti. Bilincimle sorunlar yaşamak istemediğim için benzerlerinden uzak durdum.
Şimdi o filmi hatırlayıp Giovanni Scognamillo’yla Metin Demirhan’ın yazdıklarını da okuyunca, kitabın adı "Erotik Türk Sineması" olmamalıymış diyorum, Fantastik Türk Sineması, Cilt 2 olmalıymış.
Erotik sanılan Yeşilçam ürünlerinin çoğu, olsa olsa bilimkurgu türüne giriyor çünkü.

"Erotik Türk Sineması"nda bazı filmlerin konuları da anlatılıyor. 1970’lerin "seks furyası"nı kaçırmış olanlar için, bu filmlerden birinin, "Bu Baba Başka Baba"nın konusunu kitaptan aktarayım. (Böylece, onlara neden "fantastik" dediğim de belki anlaşılır.)
***
Bir inşaatta iş arayan Hadi, inşaat sahibi Mahmut ile karşılaşır. Mahmut Hadi’yi damadı Ali sanır ve zorla konağına götürür. Devam eden sahnelerde Ali’nin eşi Nur duş alır, deli sanılan Hadi hemşireyi çıplak görür, Nur’un sevişme tekliflerine tepki göstermediğinden kuvvet macunu alır, hizmetçiye saldırır, sonradan sıra istekli Nur’a gelir. Hızını alamamış olan Hadi bu kez Nur’un arkadaşı Handan ile sevişir. Gelen doktor Hadi’yi karantinaya sokar ama Hadi hemşireyi yatağına çeker. Handan, Hadi’nin kapısında nöbet tutan iki görevliyi odasına çağırır, soyunur, masaj yapmalarını ister. Fırsattan yararlanan Nur, Hadi’nin odasına girer, soyunmadan sevişirler. Nihayet günün birinde gerçek Ali geri döner, Hadi hemşireyle kaçar, film biter.

İlk "çırılçıplak erkek": Erkeklerin "uygunsuz yerler"inin göründüğü ilk film, bir İtalyan yapımıydı (1912). Dante’nin yapıtından beyazperdeye aktarılan "Inferno"da çırılçıplak erkekler görülüyordu.
İlk "soyunan yıldız": Beyazperdede soyunan ilk yıldızın Hedy Lamarr olduğu söylenir. Ama ondan yaklaşık yirmi yıl önce, 1915’de, Audrey Munson, George Foster Platt’ın yönettiği "Inspiration" filminde seyircilerin karşısına çırılçıplak çıkmıştı. Munson, taşradan gelip bir heykeltıraşa modellik eden, sonunda ona aşık olan bir genç kızı canlandırıyordu. Film büyük gürültü kopardı. Kimileri çıplak sahneleri "artistik" ve "eğitici" bulurken, kimileri "ahlaksızlık örneği" olarak nitelendirdi. Audrey Munson pek tedirgin olmadı bu tartışmalardan, bir sonraki filmi "Purityöde yine giysilerini atıverdi.
Eşcinsellik konusunda ilk film: Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra sinemada sansür kaldırıldı. Kaldırılır kaldırılmaz da salonları seks filmleri sardı. Bunların hepsi kadın-erkek ilişkileri üstüneydi. 1919’da Richard Oswald’ın yönettiği "Anders als die Anderen" ise Conrad Veidt ile Reinhold Schunzel’in canlandırdıkları iki erkeğin eşcinsel ilişkilerini anlatıyordu. Film, bu konuda o dönemin tek örneği oldu. Eşcinselliğe İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar bir daha değinilmedi.
İlk "lezbiyen" film": Kadınlar arasındaki eşcinsel ilişkiyi gösteren ilk film de Almanya’dan geldi (1931). Başrollerini Dorothea Wieck’le Hertha Thiele’nin paylaştıkları "Maedchen in Uniform" yatılı bir okulda "savunmasız" bir öğrenciyle "tutkulu" öğretmeni arasındaki cinsel ilişkiyi anlatıyordu. Film öylesine ilgi çekti ki, oyuncular iki yıl sonra "Anna und Elizabethöte bir başka yasak aşkın kahramanları olarak yine bir araya geldiler.
Beyazperdede ilk "cinsel ilişki": Hedy Lamarr’ı üne kavuşturan, ona Hollywood yolunu açan Çek filmi "Extase" (1933), beyazperdede cinsel ilişkiyi gösteren ilk filmdi. Hedy Lamarr (o zamanki adıyla Hedwig Kiesler), "iktidarsız" kocasından kaçan genç bir kızı canlandırıyordu. Ormanda çırılçıplak koşuyor, bir gölde yüzüyor, rastladığı genç bir mühendisle bir kulübeye kapanıp "kadın" oluyordu. Film ABD’de gösterilirken bu sahne kesildi.