Kültür Sanat Orkestralar ve şefleri

Orkestralar ve şefleri

19.06.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

AHMET MAKAL

Orkestralar ve şefleri

Orkestralar ve şefleri

Orkestralar ve şefleri
AHMET MAKAL
Yaşanan değişimle birlikte orkestralar ve şefler arasındaki gelenek farklılıkları da giderek azaldı veya ortadan kalktı. Ortalığı birbirine benzeyen orkestralar, şefler ve kısa süreli müzikal ilişkiler kapladı.
ÜNLÜ tarihçi E. H. Carr "değişmeyen tek şey, değişmenin bizatihi kendisidir," der. Dünya; iktisadi, siyasi, toplumsal ve kültürel koşullarıyla sürekli olarak değişir. Müzik de durmaksızın değişir; bestecileriyle, besteleriyle, çalgılarıyla, orkestralarıyla, şefleriyle, dinleyicileriyle... Kuşkusuz, müzikteki değişim, birçok yönüyle toplumsal değişim tarafından etkilenir. Eğitim, ulaşım ve iletişim koşullarındaki genişlemeler, ülkeler arasındaki iktisadi sınırların neredeyse kalkmış olması; müzik yaşamına birçok boyutta yansır. Orkestralar ve onları yöneten şefler ile aralarındaki ilişkiler de bu süreçten nasibini alır. Toplumsal yaşamın her alanında, hatta kişisel yaşamlarımızda olduğu gibi, müzikte de uzun süreli, kalıcı, derin ilişkilerden; kısa süreli, geçici, yüzeysel ve tüketim kültürünün "kullan at" tarzı ilişkilerine geçilir. Yakın zamanlara kadar, orkestra dünyasında uzun süreli, hatta yaşam boyu süren ilişkilerin egemen olduğunu hepimiz hatırlarız. Örneğin, klasik müzik tarihinin "büyük" şeflerinden Leopold Stokowski; Philadelphia Orkestrası’nı, 1912 - 1938 yılları arasında, tam 26 yıl yönetmişti. Orkestranın daha sonraki şefi olan Eugene Ormandy ise bu görevi, daha da uzun bir süre, tam 40 yıl sürdürmüştü. Sadece iki şef tarafından 66 yıl boyunca yönetilen Philadelphia Orkestrası, bu dönemde kendine özgü bir kişilik ve "Philadelphia sound" olarak nitelenen parlak bir tını kazandı. George Szell ise bir başka büyük Amerikan topluluğu olan Cleveland Orkestrası’nı aralıksız 24 yıl yönetmiş, orkestra bu dönemde dünyanın teknik açıdan en kusursuz orkestralarından biri, belki birincisi haline gelmişti. Herbert von Karajan tarafından 1954 - 1989 yılları arasında tam 35 yıl süreyle yönetilen Berlin Filarmoni Orkestrası da, yeryüzünün en büyük orkestralarından biri haline gelmişti.
Bu uzun süreli birliktelikler, birbirinden farklı karakterlere, müzikal kişiliklere sahip orkestraların oluşmasına katkıda bulunmuştu. Bu oluşumlar üzerinde, bütün diğer etmenler yanında, dünyanın siyasal koşulları da etkili olmuştu. Siyasal koşullar, Batı dünyasıyla sınırlı bir etkileşim içerisindeki sosyalist ülke orkestralarının kendi kapalı dünyalarında kendilerine özgü müzikal kişiliklerini ve geleneklerini korumalarını kolaylaştırmıştı. Rus şef Yevgeni Mravinsky’nin 1938 yılından ölüm tarihi olan 1988’e kadar tam 50 yıl aralıksız çalıştırdığı efsanevi Leningrad Filarmoni Orkestrası ile Batı’ya sadece birkaç defa çıkabildiğini düşünmek, günümüz koşullarında zihinleri epeyce zorlar. Aynı koşullar, dünyanın en iyi topluluklarından olan Dresden Devlet Orkestrası’nın ve Çek Filarmoni Orkestrası’nın da kendi geleneklerini sürdürmelerini kolaylaştırmıştı.
Kuşkusuz toplumsal değişme durdurulamaz; ülkeler arasındaki iletişimin, ulaşımın, müzik toplulukları arasındaki ilişkinin gelişmesi de olumlu gelişmelerdir. Ama bunun olumsuz sonuçları da oldu. Müzik dünyasında farklılıklar azaldı, benzerlikler arttı, neredeyse bir standardizasyon sağlandı. Belirli bir gelenekten gelen, çoğu salt orkestra şefi olmanın ötesinde "derin" kişilikli eski dönemin "büyük" orkestra yöneticileri azaldı; ülkeler arasındaki mesafelerin küçüldü, müzik endüstrisinin değişen koşulları, "uçan" orkestra şeflerinin ortaya çıkması sonucunu doğurdu. Orkestralar ve şefler arasındaki gelenek farklılıkları da giderek azaldı veya ortadan kalktı, ortalığı birbirine benzeyen orkestralar ve şefler ve kısa süreli müzikal ilişkiler kapladı. 2000’li yılların başı itibariyle bu süreç büyük ölçüde hızlandı ve deyim yerindeyse yer yerinden oynadı. Eski şeflerden bazıları öldü; bazıları yaşlandığı için, bazıları da orkestra yönetimleriyle anlaşmazlığa düştüklerinden orkestralarından ayrılmak zorunda kaldılar. Bunun sonucu, birçok "büyük" orkestranın, yakın geleceklerini belirleyecek yeni şefler bulmak üzere dünya piyasalarına çıkması ve arayışlara girmesi oldu. Üstelik bu çıkış aynı zamana denk geldi, müzik dünyasında korkunç bir trafik yaşandı. Bu yoğun trafiğe bir göz atarak, müzik dünyasının içinde bulunduğu durumu değerlendirmeye çalışalım.
Bu süreçte en rağbet gören isim İngiliz yönetici Sir Simon Rattle’dı. Günümüzde 47 yaşında olan sanatçı, yerel bir orkestra niteliğindeki Birmingham Senfoni Orkestrası’nı 20 yıl çalıştırarak, dünya ölçeğinde bir orkestra haline getirdi. Birçok müzik eleştirmeninin "dahi" olarak nitelendirdiği Rattle, günümüz orkestra şeflerinin belki de en "esinölisi olmanın yanı sıra, iyi bir orkestra eğiticisiydi ve 20. yy. müziği de dahil olmak üzere geniş bir repertuvara sahipti. Milano’daki La Scala Operası’nın yöneticisi olan Riccardo Muti ile Kirov Operası’nın sanat yönetmeni Valery Gergiev de rağbet gören şefler arasındaydı. Ancak, Muti Scala’nın, Gergiev de Kirov’un başında kalmayı tercih etti. Sonuçta Simon Rattle’ı kapan ise Berlin Filarmoni Orkestrası oldu. Orkestra üyelerinin oylarıyla yapılan belirlemede, Rattle rakibi Daniel Barenboim’u geride bıraktı. Karajan’ın ölümünden sonra Claudio Abbado ile çalışan ancak eski çizgisini tutturamayan Berlin Filarmoni Orkestrası, İngiliz şefle uzun dönemli, 10 yıllık bir anlaşmaya vardı. Daha başlangıçta kolay lokma olmadığını gösteren Rattle, bu görevi kabul etmek için orkestraya daha geniş kamu fonları aktarılması gerekirliğini, Berlin kenti yöneticilerine kabul ettirdikten sonra kontratını imzaladı. Eğer beklentiler gerçekleşirse Rattle - Berlin Filarmoni birlikteliği; dinleyiciler kadar müzik endüstrisi açısından da olağanüstü sonuçlar doğuracak. Müzik endüstrisinin kriz içerisinde olduğu, CD satışlarının düştüğü bir dönemde, bu birliktelikten çok şey bekleniyor. Eylül 2002’de göreve başlayacak olan Rattle’ın orkestrayla ilk kayıtları, başta Mahler’in 10. senfonisi olmak üzere, bu beklentilerin gerçekleşeceği izlenimini verdi.
İtalyan şef Giuseppe Sinopoli, müzik dünyasının en esinli, sıradışı ve belki de bu nedenle en tartışmalı sanatçılarından biriydi. Sanatçı, dünyanın en eski ve en iyi klasik müzik topluluklarından biri olan Dresden Devlet Orkestrası’nın yöneticiliğine atandıktan sonra iyi bir çizgi yakalamıştı. Geçtiğimiz yıl Sinopoli’nin 54 yaşında vakitsiz ölümüyle başsız kalan orkestranın yönetmenliğini, yeni şef bulunana kadar, geçici bir süre için Bernard Haitink üstlendi. Bazı müzik eleştirmenleri tarafından orkestra yöneticileri, aleminin "yaşlı, büyük adamı" olarak nitelenen ve yaşayan şeflerin en büyüklerinden biri olan Haitink’in bu jesti, orkestranın sorunlarını geçici de olsa çözdü.
Şef sorunu bazı Avrupa orkestraları açısından da önemli olmakla birlikte, sorunu en üst düzeyde Amerikan orkestraları yaşadılar. Daniel Barenboim’un şefliğini yaptığı Chicago Senfoni Orkestrası dışındaki dört büyük Amerikan orkestrası şefsiz kalmıştı ve dünya müzik piyasasına çıkan bu orkestralar, Simon Rattle’dan Riccardo Muti’ye kadar birçok önemli orkestra şefine teklif götürdüler, ancak olumlu bir yanıt alamayınca "ikinci en iyi" tercihlere yönelmek zorunda kaldılar. İsmi George Szell’le özdeşleşmiş olan Cleveland Orkestrası, 1984’ten bu yana orkestrayı yöneten Christoph von Dohnanyi’nin ayrılmasından sonra, Zürih Operası’nın genç Avusturyalı yöneticisi Franz Welser Möst ile anlaştı. Müzik dünyasında müzik eleştirmenleriyle olan sorunları nedeniyle hak ettiği değere ulaşamayan Möst’ün, benzeri sorunlarla karşılaşmazsa iyi bir performans göstereceği tahmin edilebilir. Dohnanyi ise Londra’nın önemli orkestralarından biri olan Philharmonia’nın sorumluluğunu üstlendi.
Philadelphia Orkestrası, görevden ayrılan Wolfgang Sawallisch’in yerini uzun çabalar sonucunda doldurabildi ve Christopf Eschenbach ile anlaştı. Müzik yaşamına umut vaat eden bir piyanist olarak başlayan, ancak daha sonra podyuma atlayan sanatçı, uzun süredir Hamburg’daki NDR Senfoni Orkestrası yanında Paris Orkestrası’nın da yöneticisiydi. Eschenbach’ın aynı anda üç ayrı orkestranın sanatsal yönetimini nasıl yürütebileceği konusundaki tartışmalar ise Philadelphia Orkestrası’nın parlak geçmişine atıfta bulanarak sürdürülüyor...
Boston Senfoni Orkestrası’nı 28 yıldır aralıksız yöneten Japon şef Seiji Ozawa, bu görevinden ayrılarak Viyana Devlet Operası’nın yöneticiliğini üstlendi. Sanatçı böylece, bu operanın daimi orkestrası olan Viyana Filarmoni Orkestrası ile de yakın bir ilişki içerisine girmiş olacak. Ozawa’nın orkestra ile verdiği 2002 Yeni Yıl Konseri, hem müzik endüstrisinin hem de eleştirmenlerin ve dinleyicilerin beklentilerine uygun bir düzey yakaladı. Boston Senfoni Orkestrası ise Ozawa’nın boşluğunu, Metropolitan Operası’nın yöneticisi olan James Levine ile doldurmaya çalışacak.
Leipzig Gewandhaus Orkestrası’nın şefi olan Kurt Masur, 1991 yılında, Bernstein ve Boulez’den sonra epeyce kan kaybetmiş olan New York Filarmoni Orkestrası’nın başına getirilmişti. Orkestraya yeni bir ruh getiren ve başarılı çalışmalar yapan sanatçı, müzik dışı yönetsel anlaşmazlıklar nedeniyle bu görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Bu boşluk, günümüzde 72 yaşında olan Lorin Maazel ile doldurulmaya çalışılacak. Sonucu, elbette zaman gösterecek...
Müzik dünyasında tüm bu gelişmeler olurken, en son haber Hollanda’dan geldi. 1988’den bu yana dünyanın en büyük orkestralarından biri olan Amsterdam Krallık Concertgebouw Orkestrası’nın İtalyan şefi Riccardo Chailly, 2004 yılında bu görevini bırakacaktı. Burada da anlaşmazlık, sanatsal olmaktan çok yönetsel konulara ilişkindi. Chailly, bu tarihten itibaren Leipzig Gewandhaus Orkestrası’nın ve Leipzig Operası’nın yöneticiliklerini üstlenecek. Chailly, 250 yıl içerisinde bu iki görevi birlikte üstlenen dördüncü şef oluyor. Daha önceki sanatçıların sadece isimleri bile yürek hoplatacak düzeyde: Julius Rietz, Artur Nikisch, Vaclav Neumann...
Orkestralarla yeni şefler arasındaki birlikteliklerin müzikal açıdan olumlu sonuçlar vermesini diliyoruz; eski orkestralar ve eski şefler arasındaki birlikteliklerde olduğu gibi... Onları izlemeye ve dinlemeye, elbette devam edeceğiz. Ama, sonuçlar nasıl olursa olsun, eski "büyük" orkestraların eski "büyük" şeflerle olan kayıtlarını kişisel koleksiyonumuza katmaktan ve Mravinsky’yi, Klemperer’i, Walter’i, Stokowski’yi, Reiner’i, Furtwangler’i, Monteux’yü ve diğerlerini büyük bir mutlulukla dinlemekten vazgeçmeyeceğiz. Hiçbir zaman...